Ülke olarak hep birlikte yaşadığımız yüksek enflasyon, bütün ekonomik göstergeleri bozarken, ülke olarak kalkınmamızda bir engel olarak ortada duruyor. Halk yeter artık enflasyonu düşürün tepkilerine rağmen, sözde çözüm arayışında bulunan, Ekonomi yönetiminin ve Merkez bankası politikalarının yetersizliği ise açıkça ortadadır.

Halkın alım gücünde yaşanan ciddi gerileme ile yoksullaşma daha belirgin hale gelirken, ekonomi yönetiminden yapılan "başarılıyız" açıklamaları yöneticilere olan toplumsal tepkinin artmasına ve hükümete karşı güveni de sarsmaktadır.

Bu gidişte ülkenin uzun vadede yüksek enflasyonla mücadeleye devam edeceği anlaşılmaktadır. Yanlış ekonomi ve mali politikalar yüzünden ve tek adamlı yönetim sistemi devam ettiği sürece enflasyon düşmeyecek. MB Mehmet Şimşek'in bu yılın sonunda enflasyonu %20 çekeceğiz öngörüsü her zaman olduğu gibi tutmayacak. Hayal olarak kalacak. Bu gidişte önümüzdeki 5 yıl içinde enflasyonun %40’ın altına, 10 yıl içinde %35’in altına inmesi pek olası görünmemektedir.

Ülkemizde enflasyonun düşmemesi, birden fazla faktöre bağlıdır. Önemli bulduğum bazı bu temel faktörler üzerinde kısaca durmak istiyorum.
Bunlardan;
Fiyat bazlı enflasyon; Türkiye ekonomisindeki ithalata olan yüksek bağımlılıkla doğrudan ilişkilidir. Döviz kurlarında yaşanan dalgalanmalar, özellikle enerji, hammadde ve ara mallar gibi kalemlerde maliyet artışına neden olmaktadır.
Talep bazlı enflasyon ise; Uygulanan faiz artırımları ve sıkı para politikalarına rağmen tüketimde beklenen düşüş gerçekleşmemektedir. Ekonomiyi yönetenler orta ve dar gelirlilerin gelirlerini artırılırsak talep artar tezi yanlış olduğunu gördük. Asıl talebi artıran ithalata dayalı lüks tüketim mallarıdır. Bu malları tüketen de imtiyazlı, yüksek gelir gurubu olan zenginlerdir.
Diğer bir faktör Kamu harcamaları ve bütçe açıkları; Uzun süreden beri kamu harcamaları ve bütçe açığı piyasada enflasyonist baskıyı artıran kritik etkenlerdendir. Devletin borçlanarak yaptığı harcamalar, dolaşımdaki parayı artırarak fiyat seviyelerini yukarı çekmektedir. Buna ek olarak, kur geçişkenliği etkisi de hissedilmeye devam ediyor; döviz kurları stabil görünse dahi firmalar geçmiş kur artışlarının maliyet etkilerini halen fiyatlarına yansıtmaktadır ve fiyat indirimine yaklaşmamaktadır.

Enflasyonun asıl nedeni, para arzındaki genişlemenin ekonomik büyümenin üzerinde olmasıdır. İnsanların fazla harcama yapması ya da esnafın fiyat artırması gibi durumlar tek başına enflasyonu oluşturmaz; zira bunlar doğrudan para üretmez. Enflasyonun temelinde, kredi büyümesi ve Merkez Bankası’nın piyasaya sürdüğü yeni para yatmaktadır.

Köklü bir değişim için güçlü bir ekonomik program ve yapısal reformların devreye girmesi gereklidir. Ancak mevcut koşullar, böyle bir dönüşümün yakın vadede gerçekleşme ihtimalinin zayıf olduğunu göstermektedir.

Adaletin, hukukun, şeffaflığın ve adil rekabetin eksik olduğu bir ortamda belirli firmalara tanınan avantajlar, ekonomik reformların önündeki en büyük engellerden biridir.

Enflasyonun yalnızca faiz politikalarıyla düşürülemeyeceği de yaşamakta olduğumuz bu tablo net ortaya koymaktadır. Tarım ve sanayi sektörü için kısa ve orta vadeli stratejik planlamalar yapılmadıkça kalıcı bir çözüm sağlanması mümkün değildir.

Ayrıca piyasa içinde denetim eksikliği de ciddi bir sorun teşkil etmektedir. Serbest piyasa anlayışı adı altında birçok kişi kendi belirlediği fiyatlarla satış yapmaktadır. Aynı miktardaki aynı kalitede bir mal bir firmada 100. Tl. İken, başka bir firmada aynı mal 200.Tl.dir. Bu durum denetim ve kontrol edilmediğinde enflasyonun neden düşmediğini daha net anlaşılmaktadır.

Ülkede kolay yoldan zengin olanlar ticaretle uğraşan, aç gözlü kazanma hırsı yüksek olan, varlıklı kesimler varken, işimiz gerçekten çok zor. Asıl sorun doğru ekonomik politikalar uygulanmadığı takdirde, yük hep vatandaşın omuzlarına binmektedir. Bu dengesizlik ve iş görme anlayışı sürdükçe de çözüm sağlamak bir hayli zor görünüyor.

Sözün özü; Birilerin dediği gibi, yüksek enflasyon bizim kaderimiz olmamalı.