24 Temmuz 1908, İkinci Meşrutiyetin ilanı ve basında sansürün kaldırılması. Gariptir ama 1950’ye kadar Türkiye’de bu tarih basınla ilişkilendirilmemiş. 24 Temmuz 1950’de Demokrat Parti’nin suni özgürlük havasında Gazeteciler Cemiyeti de havaya aldanarak “basın bayramı” ilan etmiş. 1908’den 1950’ye, 1950’den de 2024’te her 24 Temmuz bir şekilde basınla ilişkilendiriliyor, çene suyu çorbalar sen ben bizim oğlan toplantılarında höpürdetiliyor. Gerçek olan gerçeklere ise siyaset de medya da değinmekten imtina ediyor ki buna nasıl olur da “otosansür” denmez anlamıyorum. Üstelik basın bayramı yerine birkaç yıldır “Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Günü” gibi garip bir tanım yapılıyor ki sanki 1950’Den bu yana hiç mücadele gerekmemiş gibi!
İttihat Terakki 1908’de basın özgürlüğü demiş ama kendi fedailerine de yazdıklarını beğenmeyip Hasan Fehmi Bey, Ahmet Samim Bey ve Zeki Bey’leri öldürtmüş. Yani kendi getirdiği özgürlüğü kendi yok etmiş.
116 yıldır içi boş şekilde kutlanan bir gün. Çünkü Türkiye’de Cumhuriyet dönemi dahil basın hiç özgür olmadı, özgürlüğün bedeli de hep yiten canlar oldu.
Şimdi Türkiye’de basın özgürlüğü, sansür gibi kelimeler sarf ediliyor da “otosansür” hiç konuşulmuyor. Çünkü özgürlükten yana olduğunu iddia edenler otosansürü de savunuyor ne yazık ki.
Bugün Sonmühür TV’de Gündem Yorum yayınımı mutlaka izleyin YouTube den size her şeyi İzmir ölçeğinde anlatacağım. Ama şunu sormadan da bugüne noktayı koymayayım. Bugün kaçımız evimize her gün bir gazete alıyoruz?
Sahi bugün bir de Lozan antlaşmasının yıldönümü, farkında olanlar çevrelerine baksın var mı bir heyecan? Yarın Lozan’ı konuşalım.
Kandıranlar dışındaki tüm meslektaşlarıma kolaylıklar, Kandıranlarınsa kendi yalanlarında boğulmalarını diliyorum yürekten.