Birlik Sağlık Sen Genel Başkanı Ahmet Doğruyol, Son Mühür TV’de yayınlanan Sıcak Bakış programında Ayşegül Koç’un sorularını yanıtladı. Doğruyol, İzmir’in çeşitli ilçelerindeki hastanelerde yaşanan zehirlenme vakalarıyla ilgili endişelerini dile getirdi. Son dönemde, hastanelerin yemek hizmetlerinin özelleştirilmesinin ardından, bu tür sağlık sorunlarının arttığını belirten Doğruyol, geçmişte devlet hastanelerinde yemeklerin hastane mutfaklarında hazırlandığını ve bu süreçte hijyen ve kalite standartlarının yüksek olduğunu ifade etti.
"Zehirlenme vakaları artıyor"
2002 yılından sonra, devlet hastanelerinde yemek hizmetlerinin taşeron şirketlere devredildiğini ve bu durumun yemeklerin kalitesini olumsuz etkilediğini savunan Doğruyol, bu süreçte özellikle maliyet odaklı yaklaşımın kaliteyi düşürdüğünü belirtti. Doğruyol; “O yıllarda, bu şirketlerin önceliğinin para kazanmak olduğunu ve dolayısıyla yemeklerin kalitesinin düşebileceğini dile getirdik. Ancak, o dönemdeki uyarılarımıza rağmen, sağlık hizmetlerinde yemeklerin özelleştirilmesi devam etti” dedi. Son günlerde Ödemiş, Beydağ, Kiraz ve Bayındır hastanelerinde yaşanan zehirlenme vakalarına dikkat çeken Doğruyol, bu vakaların büyük kısmının yemeklerden kaynaklandığını ifade etti. Doğruyol; “Yüzde 99 oranında yemekten kaynaklandığı düşünülen zehirlenme vakaları yaşandı. Aynı şirketin hazırladığı çorbanın içinde kurtlar bulunması gibi sorunlar yaşandı” dedi. Doğruyol, Sağlık Bakanı’na çağrıda bulunarak, hastanelerde yemeklerin tekrar hastane mutfaklarında hazırlanması gerektiğini belirtti.
“Bornova ve Karabağlar’a mülteci hastanesi yapılacak”
İzmir’de yapılması planlanan mülteci hastaneleriyle ilgili olarak açıklama yapan Doğruyol, son yıllarda Türkiye’de uygulanan mülteci politikalarının ülkeyi bir mülteci cennetine çevirdiğini belirterek bu durumun Türkiye için üzücü olduğunu dile getirdi. Doğruyol, “Geçici koruma statüsündeki Suriyeli sığınmacılara ve ikincil korumaya uygun mülteci ve kişilere yönelik sağlık hizmetlerini iyileştirmeyi amaçlayan mülteci hastanelerinin İzmir’de Bornova ve Karabağlar’da yapımı planlanıyor. Mevcut durumda mülteciler, tüm hastanelerden sağlık hizmeti alabiliyor ve bu konuda pozitif ayrımcılık yapılıyor. Sağlık hizmeti elbette bir ihtiyaçtır, ancak bu hizmetin insani yardım çerçevesinde bir süresi olmalıdır” dedi. Doğruyol, mülteci hastanelerinin yapılmasının arka planında ne olduğunun sorgulanması gerektiğini belirterek, “Mültecilerin kalıcı olarak ülkemize yerleşmesi midir? İzmir’de 12 devlet hastanesi depreme dayanıksızken, bu hastaneler 12-13 yıldan bu yana yenilenmiyorken mülteci hastanesi yapmak nedir? Yarın bir deprem olsa, bu hastanelerin içerisinde sağlık çalışanlarımız ve hastalarımız hayatını kaybetse sorumluluk kimdedir?” diye sorular yöneltti.
“Tadilat Mazereti İnandırıcı Değil”
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nin acil servisinin tadilat nedeniyle sadece hayati riski bulunan hastalara açık olacağının açıklanmasının ardından tepkisini dile getiren Doğruyol; “Hastanenin acil servisinin bakım ve onarıma alındığı, bu süreçte sadece kırmızı kodlu hastaların kabul edileceği belirtiliyor. Tadilat ve tamirat yapılabilir, ama bu kadar büyük bir acili tamamen kapatıp, tadilat yapıyorum demek çok inandırıcı bir gerekçe değil. Ayrıca çevre bölgelerden, özellikle Urla, Seferihisar ve Çeşme'den gelen hastaların ilk başvurduğu yer Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Acil Servisi’dir” dedi. Doğruyol; “Hayati tehlikesi olmayan hastaların şehir hastanesine yönlendirilmesi planlanıyor, ancak şehir hastanesinin 30-35 kilometre uzaklıkta olduğu göz önüne alındığında, bu durum yolda yaşanabilecek olumsuzluklar açısından endişe verici. Bu hastaların yolda hayatlarını kaybetmesi ya da hayati riskle ilgili bir olumsuzluk yaşamaları durumunda bunun sorumluluğunu kimler alacak?" diye sordu. Bu kararın tadilat nedeniyle değil acil servisteki personel yetersizliği dolayısıyla alındığını söyleyen Doğruyol; "Sağlıklı bir sağlık hizmeti için acil serviste en az dört asistan ve bir uzmanın aynı anda nöbette olması gerekir. İnsanların dinlenmeye ihtiyacı var ve sağlık hizmetleri hata kaldırmaz. Bu yetersizlik bir halk sağlığı problemidir” dedi.
“112 çağrıda zaman kaybı”
Doğruyol, tek çatı altında toplanan 112 ACİL Çağrı sisteminin eskiden doğrudan sağlık hizmetlerine ulaşan vatandaşlar için artık daha karmaşık bir hale geldiğini belirtti. Doğruyol; “Vatandaş 112’yi aradığında, karşısına ilk çıkan kişinin sağlık çalışanı değil, bir acil çağrı karşılama personelidir. Bu kişiler, arayanın adı, soyadı, adresi ve arama gerekçesini öğrenerek, ardından ilgili birime aktarmaktadır. Yani vatandaş ambulans mı istiyor, polis mi istiyor, yoksa jandarmaya mı ulaşmak istiyor? Sorununu belirtmeli ve bağlanmak istediği yeri talep etmelidir. Ancak bu şekilde ikinci aşamada bağlanması gereken bölüme yönlendirilir. Adı üzerinde 112 ACİL numarasını arayan vatandaşın derdini iki kez art arda anlatması, hem vatandaşı germekte, hem de zaman kaybına sebep olmaktadır” dedi.