Günümüz toplum yapısı, insan ilişkilerinde genellikle tek eşliliği norm olarak kabul ediyor. Ancak yapılan araştırmalar, insanların aynı anda birden fazla kişiye aşık olmasının mümkün olduğunu gösteriyor. Bu durum, aşkın toplumsal kısıtlamalardan bağımsız bir olgu olduğunu ortaya koyuyor. The Chelsea Psikoloji Kliniği’nde çalışan Dr. Elena Touron, aşkın kimyasal bir reaksiyonla başladığını belirterek, insanların birden fazla kişiye duygu beslemelerinin arkasındaki psikolojik dinamikleri araştırdı.
Aşk psikoloji ile bağlantılı bir olgu
Dr. Touron, aşkın nasıl oluştuğunu anlatırken, “Aşık olduğumuzda dopamin ve oksitosin gibi bazı kimyasal bileşenler salınır. Bu durum, zevk, şefkat ve heyecan gibi duyguları tetikler.” dedi. Aşkın başlangıcında yaşanan bu kimyasal patlamanın, cinsel çekimi de beraberinde getirdiğini vurgulayan Touron, aşkın bir dizi karmaşık duygusal ve biyolojik süreçle şekillendiğini ifade etti.
Ayrıca, Dr. Touron, bir kişinin tüm duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarını tek bir ilişkide karşılayabilmesinin nadir olduğunu belirtti. “Eğer tüm ihtiyaçlarınız gideriliyorsa, başka birine aşık olmanız çok düşük bir ihtimal. Ancak psikolojik anlamda bir boşluk yaşıyorsanız, başka birine romantik bağlanma hissi geliştirmeniz mümkün.” şeklinde açıklamalarda bulundu.
“Değişen toplumla beraber tek eşlilik kavramı da anlamını yitirdi"
Tek eşliliğin insani doğaya ne kadar uygun olduğu sorusu, uzun zamandır tartışma konusu. Sosyolog Dr. Eli Sheff de bildiğimiz anlamdaki monogamiyi (tek eşliliği) toplumun yarattığı bir olgu olarak tanımladı. Metro’ya konuşan Sheff, “Monogami, hayatınız boyunca bir insanla beraber olmanız anlamına geliyor, ancak bu olgu günümüz toplumunda yeni bir misyon kazandı.” dedi. Değişen toplumsal dinamiklerle birlikte tek eşlilik kavramının anlamının da dönüştüğünü belirtti.
Sheff, “Değişen toplumla beraber tek eşlilik kavramı da anlamını yitirdi. Birden fazla insanı aynı anda sevebileceğimizi savunuyorum.” ifadeleriyle, çoklu aşk ilişkilerinin doğal ve mümkün olduğunu öne sürdü. Bu düşünce, yalnızca kişisel ilişkileri değil, aynı zamanda sosyal yapıyı da sorguluyor. Geleneksel aile yapıları ve aşk anlayışları, modern yaşamın getirdiği yeni dinamiklerle evrim geçiriyor.
Aşk çok yölü duygusal bir deneyim
Sonuç olarak, aşkın karmaşıklığı, bireylerin ruhsal ve duygusal ihtiyaçlarının derinliğine iniyor. Psikologlar ve sosyologlar, aşkın çok boyutlu yapısını anlamaya çalışırken, toplumun bu kavrama dair algıları da giderek değişiyor. Tek eşlilik veya çok eşlilik, her bireyin ve toplumun kendi değerlerine, deneyimlerine ve ihtiyaçlarına göre farklı şekillerde tanımlanabilir. Bu bağlamda, aşkın yalnızca romantik bir bağ değil, aynı zamanda çok yönlü bir duygusal deneyim olduğu ortaya çıkıyor.