Uzm. Dr. Alyanak, kış mevsiminde insanların kapalı alanlarda daha fazla vakit geçirmesinin, hastalıkların yayılmasına neden olduğunu belirtti. “Havaların soğumasıyla beraber her sene olduğu gibi bu yıl da akut üst solunum yolu semptomlarıyla acil servisimize başvuran hasta sayılarında ciddi artışlar görmekteyiz. Aslında bu enfeksiyonları yılın her mevsiminde görüyoruz. Ancak soğuk hava, virüs ve bakterilerin yaşaması ve yayılması için elverişli bir ortam sağlarken, bizler de kapalı ortamlarda daha fazla vakit geçirmeye başladığımız için damlacık yoluyla bulaşan enfeksiyonlarla daha çok temasa geçiyoruz. Bu da vakalarımızın sayısının artmasına neden olmaktadır” ifadelerini kullandı.
3 haftaya kadar uzayabilir
Alyanak, nezle olarak da bilinen soğuk algınlığının rinovirüsler tarafından oluşturulan viral enfeksiyonlar olduğunu ve genellikle düşük ateş, burun tıkanıklığı, öksürük, hapşırık, gözlerde yaşarma, hafif boğaz ve vücut ağrısı gibi belirtilerle kendini gösterdiğini söyledi. “Viral kaynaklı enfeksiyon oldukları için nezlede antibiyotiğin yeri yoktur. Hastalarımıza istirahat etmelerini ve bol sıvı tüketmelerini öneriyoruz. Bunun yanı sıra hastaların semptomlarına göre ağrı kesiciler, ateş düşürücüler ve bazı dekonjestan ilaçlar da tedavilere eklenebilir. Semptomlar genellikle 3-5 günde kendini sınırlarken, immün sistemine bağlı olarak hastanın bu semptomları 3 haftaya kadar uzayabilir” diye ekledi.
Gribal enfeksiyon şiddeti daha fazla
Gribal enfeksiyonların ise daha şiddetli semptomlarla seyrettiğine dikkat çeken Uzm. Dr. Alyanak, “Gribal enfeksiyonlar, influenza virüslerinin neden olduğu viral enfeksiyonlardır. Yüksek ateş, yaygın vücut ve eklem ağrıları, şiddetli öksürük ve halsizlik gibi belirtiler en sık gördüğümüz semptomlar arasındadır. Gribal enfeksiyonlarda da antibiyotiklerin herhangi bir yeri ya da yararı yoktur. Hastalara semptomlarına göre destek tedavi başlıyoruz ve uygun hasta gruplarında antiviral tedaviler de verebiliyoruz” dedi.
Ancak gribal enfeksiyonların ilerlemesi veya başka enfeksiyonlarla birleşmesi durumunda daha ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceğini vurgulayan Alyanak, “Otit, sinüzit, tonsillit, bronşit ve pnömoni gibi ciddi akciğer hasarlarına neden olabilmektedir. Bu tür durumlarda mutlaka bir hekim muayenesi ve kararı doğrultusunda tedavilere antibiyotikler de eklenebilir. Özellikle risk grubu dediğimiz yeni doğanlar, gebeler, 65 yaş üstü bireyler, KOAH, kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği, diyabet gibi kronik hastalığı olan kişilerde gribal enfeksiyonlar ciddi klinik durumlara yol açabilir ve hastane yatışları hatta ölümlerle sonuçlanabilir. Bu yüzden bu risk grubu hastalarının tedavisinin mutlaka uzman hekimler tarafından planlanması ve takip edilmesi büyük önem taşımaktadır” şeklinde konuştu.
Temas çok önemli
Hastalıktan korunma yollarını da sıralayan Alyanak, “Bağışıklık sistemimizin kuvvetli olması, bunun için düzenli ve sağlıklı beslenmeye, sebze, meyve ve bakliyat ağırlıklı bir diyet uygulamaya, yeterli miktarda sıvı almaya ve kişisel hijyenimize dikkat etmemiz gerekiyor. Ayrıca bulunduğumuz kapalı ortamları düzenli aralıklarla havalandırmak, temiz havada vakit geçirmeye çalışmak ve enfekte kişilerle teması azaltmak çok önemlidir. Özellikle 65 yaş üstü ve kronik rahatsızlığı olan hastalarımızın grip aşısı yaptırmaları, kalabalık ortamlarda maske takmaları ve enfekte kişilerle temaslarını minimize etmeleri son derece önemlidir” dedi.
Alyanak, acil servislerde yaşanan yoğunluk sorununa da değinerek, “Bu dönemde acil servislerde yaşadığımız en büyük sıkıntı, doluluk oranlarının çok yüksek olması. Bu, acil servis işleyişini sekteye uğratabilmektedir. Bu nedenle, risk grubunda olmayan ve yüksek ateşi olmayan hastalarımızın basit semptomlar için tanı ve tedavi amaçlı acil servisler yerine öncelikle aile hekimlerine ve polikliniklere başvurmaları, acil servis işleyişinin devamı açısından büyük önem taşımaktadır” şeklinde uyarıda bulundu.