Bana; “şiirlerin neden mısır çarşısı gibi kalabalık ” diyorlar.
Senden canım hepsi, senin yüzünden.
Bende tarçın, sende ıhlamur kokusu.
Sırf bu nedenden…”

 İstanbul'a meftun olup hakkında şiirler yazan pek çok şair var. Cemal Süreya da onlardan biri.  Bugün ise İstanbul’un Sur içi, camiler, efsaneler, Bizans'tan izlerini bir yana bırakıp hep beraber Mısır Çarşısı'na gidip dolaşacağız biraz… 

 Friedrich Schrader, İstanbul / 100 Yıl Öncesine Bir Bakış kitabında mısır çarşısını şöyle anlatır;

"Baharat pazarı... Salonlarının altındaki gizemli loşlukta Arabistan'ın bütün güzel kokuları ruhlarını ortalığa yayar. Eski Doğu'da şifa ve güzel kokulara dair bilinen ne varsa burada bulmak mümkündür. Üç Kutsal Kral, mırha (myrrhen) ve tütsüyü buradan alabilirlerdi. Doğu'nun en eski kral saraylarında kadın eşyalarına koku veren Aloe (Sarısabır) kökü ve Benzoe (Reçine) özü de burada eksik değildir. Sonra bedene ve giysilere sürülen kokular gelir. Doğu'nun ruhu ve şiiri, burada burnumuzdan içeri ta duyularımıza kadar dalar. Yüce bir şarkının ezgisini ve Şirazlı Hafız'ın gazellerinden dizeleri düşleriz. Daha keskin tatlar ararsak, özellikle Türk mutfağında kullanılan oryantal baharatları buluruz. Onların seçimi ve karıştırılmasında da herhalde binlerce yıllık bir deneyim konuşur.’’

 

Eminönü`nde Yeni Cami`nin arkasında ve Çiçek Pazarı`nın yanında yer alan Mısır Çarşısı İstanbul`un en eski kapalı çarşılarından biri. Varlığını 17. yüzyıldan bu yana sürdürmekte olan Mısır Çarşısı`nın öncüsü Bizans döneminde aynı yerde bulunan Makron Envolos adlı çarşı. 

Mısır Çarşısı aslında Yeni Cami’nin yapılışı sırasında bu camiye gelir getirmek amacıyla inşa ettirilmiş. Sultan 3. Murat’ın annesi olan Safiye Sultan tarafından 1597 tarihinde başlatılan inşaat uzun bir duraklamadan sonra Sultan 4. Mehmet’in annesi Hatice Turhan Sultan tarafından tamamlanır. Mimarları Davut Ağa ve Mustafa Ağa’dır.

 

Önceleri Valide Çarşısı ve 18. Yüzyılın ortalarından itibaren, burada satılan baharatın Mısır’dan geliyor olması nedeniyle, Mısır Çarşısı adıyla ün kazanır.

Mısır Çarşısı, Osmanlı Klasik üslubunda birbirini izleyen taş ve tuğla sıraları ile ‘’L’’ plan şemasında inşa edilir. Çarşının doğu – batı doğrultusunda uzanan kolu daha uzundur. Uzun ve kısa kenarın birleştiği noktada, çapraz tonoz ile örtülmüş dua meydanı yer alır. 

 

Çarşı’nın içinde yer alan dükkanlar özgünde bodrum üzerine zemin kattan oluştuğu düşünülür. Dükkan olarak kullanılan kısımlar zemin katlarda bulunur. Özgünde bir ayırıcı ile bölünen zemin katın kemerli girişi ve dükkan kısmı onarım sırasında kaldırılmış ve koridor ile dükkan bağlantısı açık ünite şekline getirilmiş. Dükkanların girişinde yer alan dikdörtgen bir mekandan sonra kemer ile bağlantı sağlanan daha büyük dikdörtgen bir mekana geçilir. Zemin kattaki merdivenlerle inilen bodrum kat, günümüzde çoğunlukla depo olarak kullanılır. 

 Zemin kat üzerinde oluşturulan birinci katlar genelde iki kısımdan oluşur. Bu çarşıya bakan büyük kemerin tonoz örtülü kısmı ile ana kubbenin bulunduğu yaklaşık olarak kare diyebileceğimiz mekanlar. Asma tavan ile oluşturulan bu mekanlar genelde ofis olarak kullanılır. 

 İstanbul yüzyıllarca işgal edilir, yağmalanır, depremlerde yerle bir olur ama hiçbir şeyden çekmez yangından çektiği kadar. Görkemli saraylar, uzun çarşılar, ahşap konaklar, hanlar; içlerindeki oymalı mobilyalar, elyazması kitaplar, nadide eserler ve anılarla birlikte şehrin hafızası da büyük yangınlarla yitirilir.

 Mısır Çarşısı’na üç yüz elli yılı aşan hayatında İstanbul'u yerle bir eden depremlerden çok, yapıldığı yüzyılın sonlarında geçirmiş olduğu yangınlar zarar verir. 

Çarşı, 1691 yılının Ocak ayında bir gece yarısı çıkan yangında, neredeyse tamamen yanar. Tüm çarşıyı etkisi altına alan ve iki gün süren yangında, sadece demir kapılı birkaç dükkan kurtarılabilir, esnaf büyük maddi kayba uğrar. 

 1940’larda çevre düzenlemesi kapsamında yaptırılan planlarla zamanla harap olan Çarşı’nın yeniden tamiri gündeme alınır ve hasar gören yapı günümüzdeki görünümüne kavuşur. Planda Yeni Valide Külliyesi ve Mısır Çarşısı’nın çevresindeki binaların bütünselliği korunmuş olsa da 1941’de liman çevresindeki trafiği rahatlatmak için Yeni Camii ve Mısır Çarşısı’nın arasından yol açılması bütünselliği bozar. Ayrıca külliyeyi çevreleyen sur da yıkılır.

 

Mısır Çarşısı’nı Düşünmek: Mekânsal Pratikler, Özneler, Gündelik Yaşam kitabında Dr.Sıla Durhan’ın dediği gibi; ‘’Mısır Çarşısı İstanbul’da Tarihi Yarımada’da, Eminönü’nde Yeni Cami’nin hemen yanında yer alan bir anıtsal yapı ve halen baharat satışı ile ticari faaliyetine devam eden bir tarihsel imge. Ancak, bu kadarı çarşıyı anlatmaya yetmiyor.’’

 

Öyleyse nedir Mısır Çarşısı? Doğan Hızlan Hürriyet Gazetesi’ndeki Bir keşif mekânı: Mısır Çarşısı yazısında bu soruyu şöyle cevaplar: 

 

‘’Birçok şeyin hepsi birden. Bir çarşı değil, birden fazla çarşı. Yüzyıllardır Yeni Cami Külliyesi’ni gözleyen bir arasta. Tek bir yapı değil, külliyenin parçası. Bir döneme ait değil, birbiri üzerine yığılmış birçok döneme ait. Bugün hâlâ yaşayan özgün bir baharat çarşısı olmasının yanı sıra modern hayatın izlerini de taşıyan bir tüketim mekânı. Birbirine karışmış çeşitli kokuları soluyarak; çeşitli lokum, şekerleme ve kurutulmuş meyveyi tadarak geçip gittiğimiz bir sokak. Uzak Doğu’dan getirilmiş türlü hediyelik eşyayı ilk kez görür gibi incelediğimiz bir pazar yeri. Kentin tam ortasında, kozmopolit kalabalığın en yoğun olduğu yerde bir kamusal alan. Nostalji arayışındakilerin uğrak yeri. Belleklerde çoklu çağrışımlar zinciri oluşturan bir keşif mekânı. İlk bakışta tuhaflık, uyumsuzluk ve karmaşıklık olarak algılanabilecek bir manzara veya her şeyin birbiriyle kaynaşıp özgün bir bütünde toplandığı bir sistem. Kısacası görme, işitme, dokunma, tatma ve koku alma yoluyla deneyimlediğimiz bir mekân Mısır Çarşısı...

 

 

 İhsan Oktay Anar, Suskunlar’da Çarşıyı şöyle tarif eder; ‘’Mısır Çarşısı: Bulacağınız sinir buhranına karşı farekulağı, baş ağrısını şıp diye kesen havacıva, mide ağrısını gideren abdestbozanotu, iştah açıcı gece sefası, nefes darlığına etkili tavşandudağı...’’

 

İstanbul'da İki İskandinav Seyyah kitabında Knut Hamsun ise; ‘’Mısır Çarşısı, iki cadde arasına yerleşmiş koskocaman bir eczaneyi andırıyor; Hindistan'ın ve Arabistan'ın bütün baharatları, şifalı otlar ve pahalı boyalar ortalığa karmakarışık bir koku yayıyor; tezgâhın gerisinde duran, sarımsı esmer tenli yaşlı bir Mısırlı, çizilen simyager portrelerine tıpatıp benziyor.’’ Der. 

 350 yıllık tarihi boyunca her derde deva olan kurutulmuş bitkilerin, çeşit çeşit otların buluştuğu Mısır Çarşısı tarihine karışmış baharat kokusu bugün hala genizleri yakar, rengarenk baharatlar ziyaretçilere göz kırpar, yılların misyonuyla aktarlar yine şifa dağıtmaya devam eder.

 

Yönü bir türlü tayin edilemeyen bu büyülü labirentin, ruhu doyuran bu rastgele seyir halinin; baharat tutkusunu geçmişten günümüze taşıyan Mısır Çarşısı'nın iç burkan tek yanı ise Kapalıçarşı'ya öykünen hali olsa gerek. 

Kaynak: Haber Merkezi