Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, Halk TV’de yayınlanan İsmail Küçükkaya ile Yeni Bir Sabah programında gündemdeki konular hakkındaki soruları yanıtladı. Genel Başkan Özgür Özel, gece yarısı yayımlanan ve belediye iştiraklerini hedef alan Cumhurbaşkanlığı Kararı hakkındaki soruya, şu yanıtı verdi:
“İşin bir bütünü şu. Cumhuriyet Halk Partisi, belediyecilik anlayışıyla, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin sosyal yardımlar, geçmişte zaman zaman hatta söylenirdi ben hep itiraz ederdim biliyorsunuz. İşte ‘Kömür dağıtıyorlar, makarna dağıtıyorlar oy için’ falan diye. Biz de derdik ki ‘İnsanlar kömüre muhtaçsa dağıtılacak tabii. Makarna yoksa evde verilecek tabii. Ama bunun partizanlıkla yapılmaması, insan onurunu zedelememesi, evin önüne gidip de AK Parti’nin mahalle başkanının gösterdiği evlere yapılmaması lazım. Bunun hakça, eşit, adil ve incitmeden yapılması lazım’ diyorduk. Bu söylediklerimizi tatbik edecek bir imkân bulduk.

Geçtiğimiz dönem 2019’da kazandığımız belediyelerle başladık. Elimizdeki belediyeler de mevcut belediyelerimiz de sosyal belediyecilik noktasında özellikle pandemi ile birlikte çok önemli işler yaptılar. Ve CHP belediyeciliğinde sosyal yardımlar, vatandaşa dokunan hizmetler, vatandaşın gönlüne dokunan hizmetler markalaştı.

31 Mart seçimlerinde de hem doğru adaylar, hem doğru bir kampanya ile mevcut belediyelerimizin yaptığı doğru işler, milletten büyük bir teveccüh gördü. Belediyelerimizin olduğu yerlerde hemen tamamında bir il hariç oylarımızı patlattık ve yeniden seçildi. Cumhuriyet tarihinde ilk kez aldığımız belediyelerde yüzde 60 oy aldığımız da oldu. Örneğin memleketi Manisa dedi ki ‘Bize de CHP belediyeciliği gelsin.’

Cumhuriyet tarihinde ilk kez. Kütahya dedi ‘Bize de gelsin.’ Afyon, Uşak, Denizli, Kastamonu, Kırıkkale, Giresun, Kilis çağırdılar. Karadeniz’de ya büyük şehirlere aldık, büyükşehir alamadığımız Karadeniz’de merkez ilçeleri verdiler bize. ‘Alın ilin merkezini siz yönetin, gelecek sefer de büyükşehire bakarız’ dedi. Seçmen çok net. Bartın’a kadar ki orası bir dönem bizden ayrı kalmıştı, geldiler sarıldılar.

Şu anda Cumhuriyet Halk Partili belediyeler, bu salonda, bu Cumartesi günü 414 belediye başkanı davetli. İlk seçildiklerinde de toplandık ve bir koordinasyon kurduk, Yılmaz Hoca’nın onursal başkanlığında. İyi işleri ortaklaştırıyoruz, tecrübeleri paylaşıyoruz, hep birlikte çalışıyoruz. Altı aylık ölçümler var, ilk kez burada söylüyorum. Aralık ayı sonunda karşılaştırmalı tüm Türkiye’deki CHP belediyeciliğinin karnesi çıkıyor. Ama benim bir gözüm sürekli ölçümlerde. Şunu gösteriyor ki ilk altı ay, yedi ay CHP’li belediyeler aldıkları oyun karşılığını vermişler. Bu her yerde gözüktüğü için oylar istisnasız artıyor. Cumhuriyet Halk Partisi’nden müthiş bir memnuniyet var. Önceden beri yapanlar tecrübelerini yenileri ile paylaşıyor. Kent lokantaları yeni aldığımız bütün belediyelere yaygınlaşıyor, kreşler yaygınlaşıyor.” 

Kreşleri kapatmaya kadar...

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Küçükkaya’nın sorularını şu sözlerle yanıtladı:
(Manisa Büyükşehir Belediyesi’nde, Halk Mama Fabrikası kurulması hakkında) Halk ekmek gibi mama alamayan aileler için Halk Mama Fabrikası kuruluyor, bu örneği de bütün Türkiye’de de çoğaltacağız. Acayip olumlu işler yapılıyor. Bunu tabii biz görüyoruz, ben gördüğümde keyfim yerine geliyor. Ama Tayyip Bey de görüyor. Ve gördüler bunu, harekete geçtiler. Bir bütün planın bir parçası bu. Şimdi anlatacağım bu da dün gece Selçuk’ta yaşanan da ya da Cumhuriyet Halk Partisi’nin belediyelerinin kreşlerini kapatmaya kadar gözü dönmüş ve halkın vicdanından iki gün önce dönen mesele de aynı şeyler. CHP’nin başarısından bakıyorlar, memnuniyet nereden geliyor diye. Örneğin İstanbul’da anne kart. Dört yaşına kadar çocuğu olanlara anne kart veriyor, o anne kartla zaten çocuk doğduğunda bir hoş geldin bebek paketi ile gidiyorlar ve ziyaret ediyorlar. Sosyal yardım lazımsa yapıyorlar. Anne kart, çocuk dört yaşına gelene kadar çocuğa, annesine, yanındaki çocuklarına ücretsiz seyahat hakkı veriyor. Dışarıdan bakınca önce anlayamıyor insan. Bir anne kart neden önemli bu kadar?

Neden önemli biliyor musun? Kadın evden çıkacak, çocuk var çıkamıyor. Yakında bir kreş de yoksa o anne kartla ücretsiz nerede bir yakını varsa, kendi annesine, kayınvalidesine, kardeşine, eşine dostuna gidiyor, çocuğunu emanet ediyor ve belki bir gündelik işe gidiyor. Boğazına ekmek götürmek için bir çaba içine giriyor. Hiçbir şey olmasa evde soba yakmıyor, evde doğalgaz yakmıyor, gittiği yerde yakıyor ki oradan tasarruf ediyor. İnsanlar açısından bu kadar önemli bir mevzu bu. Anne kart en beğenilen uygulama. İkinci sırada kreşler geliyor. Bunlar oturdular, düşündüler taşındılar.

Dediler ki ‘Biz bu hizmetlere mani olacağız.’ Zaten işin karar verme noktasındaki bence yaptıkları tarihi hata da bu. Oysa şunu yapmalılar da demiyorlar ki ‘Sayın Cumhurbaşkanım bu arkadaşlar bu işi doğru yapıyorlar, gelin biz bunları ellerinden alalım ama şöyle alalım. Her mahalleye biz bir kreş açalım’ deseler, bütün millet faydalanacak ve o zaman gerçek bir rekabet olacak.

O zaman CHP’nin belediye kreşi ile devletin her mahalleye açtığı kreşi karşılaştırırlar, biz de zaten düzgün kreşler açıyorlarsa yeni kreşler açmayı bırakırız, ‘Devlet yapıyor’ deriz, ihtiyaç olan yere gideriz. Böyle diyeceklerine ‘Efendim niye böyle yapıyoruz biz? Nasıl 65 yaş üstüne ücretsiz ulaşım var, yeni bebeği olanlara da yedi yaşına kadar biz ücretsiz ulaşım verelim bütün Türkiye’de’ deseler, bu başka, bu rekabet. Ama şimdi yaptıkları millete husumet.

Efendim biz kesiyoruz ama yine de...

Ne yapıyorlar biliyor musunuz? Kreş var, ‘Kreşleri kapatalım efendim CHP’nin işine yarıyor.’ ‘Efendim CHP belediyeciliği çok iyi hizmetler yapıyor’. ‘Ne yapıyor CHP belediyeleri?’ ‘Bunu, bunu, bunu’. ‘Nasıl yapıyorlar?’ ‘Efendim bu adamlar ihaleleri şeffaf yapıyorlar, eşi dostu kayırmıyorlar, mümkün olduğu kadar en ekonomik şekilde yapıyorlar ve ellerindeki imkânlarla vatandaşa dokunacak hizmetler yapıyorlar. Alalım bunların paralarını ellerinden.’ İlk önce ne yaptılar? Belediyelerin sürekli bütün mükellefler için zırt pırt vergi affı, BAĞ-KUR affı, Sosyal Güvenlik affı çıkıyor. Belediyelerde de yaygınlaşmış, AK Partilisi, MHP’lisi, CHP’lisi fark etmiyor.

‘Nasılsa af çıkacak, şimdi ödeyince o parayı bugünden veriyorsun, bekleyelim, af çıkar, yapılandırırız’ diye hemen hemen hiçbir belediye vergi ve SGK borçlarını gününde ödemez olmuş. Bu hale Türkiye’yi AK Parti’nin yönetim anlayışı getirmiş. Bunlar geldiler, belediyelerin birikmiş SGK ve vergi borçlarının hemen onlara yollanan paralardan, devlet para yolluyor ya her ay, bütün belediyelere İller Bankası’ndan. ‘Derhal keselim’ dediler, kestiler. Belediyeler maaş ödeyemeyecek hale gelsin istediler, hizmet yapamayacak hale gelsin istediler. Baktılar hala yapıyoruz. ‘Nasıl oluyor?’ demişler, ‘Efendim biz kesiyoruz ama belediyeden kesiyoruz.

Bu belediyelerin şirketleri var, bu belediyeler hizmetleri çoğunlukla şirketlerle yapıyor, elemanlarının çoğu şirketlerde, onu kesemiyoruz. Çünkü orası kamu kuruluşu değil.’ Meclis’e bir yasa getirmişlerdi, çok itiraz olunca geri çektiler. Dün akşam Meclis’ten çektikleri yasayı Cumhurbaşkanı Kararıyla, bu anayasaya aykırı, vergi ile ilgili bir düzenlemeyi kanunla yapmaları gerekir, kanunu getirdiler geri çektiler, itirazların olacağını biliyorlar. ‘Nasılsa bu tek adam rejimi, ben yaptım oldu.’ Kanun olacak şeyi Cumhurbaşkanı Kararıyla getirmişler ve bu sabah uyandığımızda şunu gördük.

Bütün belediyelerin ve şirketlerinin devlete olan bütün borçlarına AK Parti’den almışız ya mesela, biz Kütahya Belediyesi’ni MHP’den almışız, Uşak Belediyesi’ni AK Parti’den almışız. Bu belediyelerin geçmişteki bütün borçlarına bugün faiziyle birlikte belediyelerimize yollanacak paradan kesiyorlar. Bunun amacı şu, belediye şirketlerini maaş ödeyemez hale getirecekler, hizmet yapılamasın. ‘Sonra Cumhuriyet Halk Partisi hizmetleri aksatıyor’ diyecekler.

Selçuk Belediyesi’nin yüzde 60 geliri Meryem Ana Evi’nden, bütün dünya geliyor, onun otoparkında. Dün gece 03.00’da geldiler, o otoparka el koydular. Orası 1950’lerden beri belediyeler tarafından işletiliyor. 90’larda hukuki statüye bağlanmış, sözleşmeleri belediyeye verilmiş, 20 yıllık sözleşme AK Parti Belediyesi döneminde bitmiş, 2014-2019 arası. AK Parti sözleşmeyi beş yıllık yapmış, Selçuk’la. Sebebi ne biliyor musunuz? ‘Selçuk’u kazanırsak devam ederiz, kaybedersek ellerinden alırız’ diye. Selçuk’u biz alınca, süresi dolunca bu sefer AK Parti’de iken o otoparkı belediye işletiyorken, giriş parasını belediye alıyorken elbette bir tahsis bedeli sözleşmeye göre ödeniyor, elbette belli bir yüzdesi devlete bırakılıyor ama şimdi dediler ki ‘Hayır burasını biz işleteceğiz.’

Yahu belediyenin gelirinin yüzde 60’ı, 600 personel çalışıyor, Filiz Başkanımız, İpek Başkanımız, belediye başkanımız, ilçe başkanımız nöbet tuttular orada, gelmişler dün orada nöbet tutan Filiz Başkan, İpek Başkan hariç bütün personeli gözaltına almışlar, oraya el koymuşlar. Amaç ne? Selçuk Belediyesi’ni çalışamaz hale getirecek.

Önce gönülden düştüler...

Bakın kreş kapatırken de aynı şey, memnuniyet var, ortadan kaldıralım. Burada belediye borçlarının yanına şirketleri ekliyor, belediye şirketleri de maaş ödeyemez hale gelsin diye. Selçuk’ta da aynı şeyi yapıyor. Temel yaklaşım şu, Sayın Erdoğan’a demişler ki ‘Bu CHP’li belediyeler iyi gidiyor. Geçen sefer 31 Mart zaferinde iyi hizmetin ödülüyle geldiler böyle giderse genel seçimler de elden gidiyor.’ Sayın Erdoğan da yapabileceği, alabileceği en yanlış kararı almış. Hani geçen sefer 31 Mart’ta, az bir farkla kazandığımızda seçimi iptal ettirme kararını kim aldırdıysa, hangi yanlış akılsa, aynı yanlış akıl, aynı kötü ruh, aynı iş bilmez kafa ki Erdoğan ‘Her şeyin sorumlusu ben’ diyorsa bu tamamen onun sorumluluğunda.

Şimdi iyi hizmete engel olmaya çalışarak bizi yeneceğini sanıyor. Bu onlara felaket olacak, bakın burada iddiayla söylüyorum bu AK Parti’nin felaketi olacak. Altı ay sonra amaçlarına ulaşsınlar, CHP’li belediyeler maaş ödeyemez hale gelsin, sıkıntı çeksin, millet vallahi bile bu kötülüğe minnet etmez.

Şöyle düşünür, ‘Oyu AK Parti‘ye verince iyiydi Tayyip Bey’ der, ‘Senin istediğini seçince iyiydi. Ben şimdi başka bir belediye başkanı seçtim diye sen benim çöpüm toplanmasın, çocuğum kreşe gidemezsin, bana sosyal yardım gelmesin… Hani eskiden sen kömür getiriyordun, makarna getiriyordun, bazı akıllar seni eleştiriyordu.

Bize dokunuyordu ya. Şimdi bize sağ elin verdiğini sol el görmeden sosyal yardım yapılıyor, kartı var yoksulların. Yakacak yardımı, Ankara’da doğalgaz yardımı, Aydın’da et yardımı, her ay et dağıtıyor bizim belediyeler. Bunları elinden alıyorsun ya, bana böyle yaparak oyumu mu alacaksın? Önce bu yaptığım işlerle gönlümden düşmüştü şimdi gözümden düştün’ diyecek. Milletin gözünden düşmek üzereler.

Kreş tartışmasında son durum ne?

(Ekonomik sorunlara rağmen iktidarın çıkardığı suni gündemler hakkındaki soruya) Bakın geçen hafta Grup konuşmasında da söyledim. Çok doğru bir yerden yaklaşıyorsunuz meseleye. Hiçbir şey yok. Yusuf Tekin denen şahsiyet kalkmış, gitmiş Batman’a. Batman’a gittin sen, kız çocuklarının okullaşma oranını konuş. Batman’a yeni okul yapmaktan bahset, öğrenci yurtlarından bahset, iyi eğitimden bahset. Batman’a de ki ‘Çocuklarımıza okullarımızda sıcak yemek vereceğiz’ de.

Böyle bir şey bekler senden Batman. Atatürk’e saldırıyor, laikliğe saldırıyor, Cumhuriyet’in değerlerine saldırıyor. Olmadık laflar ediyor. Ne yapmaya çalışıyor? Okuldaki pislik, hijyen sorunu, üç çocuktan birinin okula kahvaltı yapmadan gittiği ve okuldan aç döndüğü, okulda parası olan çocukların şişe suyu içtiğini, parası olmayan çocukların tuvaletteki çeşmeden su içmek zorunda kaldığı konuşulmasın diye bizi laiklik tartışmasına çekmeye çalışıyor. Bizim laiklikle, Cumhuriyet’le, Cumhuriyet’in kurucu değerleriyle ilgili durumumuz, pozisyonumuz belli.

Bu konuda zaten ne kendimizden, ne birbirimizden şüphemiz var. Yusuf Tekin’in bu oyununa gelmeyelim diye geçen hafta da söyledim. Biz eğitimdeki sorunları konuşmaya devam edeceğiz. Kreş tartışmasını doğru bir yerden yürüttük, üç gün içinde geri adım attılar. Nasıl aciz duruma düştüler gördünüz. Diyor ki ‘Bizim yazımızda kreş mi var?’ Dün bu kadar büyütüp gösterdim. ‘Belediyenin kreşleri’ yazmış. Bugün bir gazetede okudum, dün akşam bir televizyonda sıkıştıklarında ne yapıyorlar, ‘Efendim bizim için söylemiyorlarmış da bazı belediyeler varmış, orada LGBTİ’ler çalışıyor’.

Allah Allah, sıkıştı mı LGBT, sıkıştı mı terörist çalıştırıyorlar belediyede, kreşte. Kardeşim kreşte terörist çalışıyorsa teröristi giderken ya da gelirken davet edersin, alırsın, paketlersin, yargılarsın hapse koyarsın. Terörist bu terörist. Nasıl oluyor da kreşte terörist çalıştırılıyormuş, o yüzden kreşleri kapatacakmış. Ama CHP bunun şiddetle üstüne gelince geri adım atmak zorunda kalmışlar. AK Parti’yi savunan gazeteci söylüyor bunu. Kreşte terörist çalışıyorsa, teröristin yeri hapishanedir.

Kreşi kapatmak değildir ki o. Meselenin özü şu. Çok net. Bunlar çaresizliğin, baş edememenin, Cumhuriyet Halk Partisi’nin doğru yaptığı işlerle, daha doğrusunu yaparak rekabet edememenin sonucu. Bunları ne kadar yaparlarsa milletin gözünden o kadar hızlı düşecekler. Çok net söylüyorum.

Seçimlere hazırız...

(Erken seçim hakkında) Yarın olsa hazırız. Bugünden razıyız. En erken zamanda istiyoruz seçimi. Erken seçim istiyoruz. Hatta bir teyze şöyle bağırdı bana. Neredeydi, şimdi hatırlayamıyorum. ‘Özgür Bey, erken seçim istemiyoruz’ dedi. Ben de baktım, herkes erken seçim derken, bu teyze ne diyecek bana diye. ‘Derhal seçim istiyoruz’ dedi. Derhal seçim. Biz de artık memleket bu hale geldikten sonra derhal seçim istiyoruz.

Orada büyük bir kandırmaca var...

(Çayırhan madenindeki özelleştirmeye karşı işçilerin direnişi hakkındaki soruya) “Çayırhan şu, Çayırhan aslında bizim eskiden beri maden gibi, liman gibi, Türkiye açısından stratejik rafineriler gibi, telekom gibi stratejik ve yüksek gelir getiren, devletin iyi işletebildiği alanlarda özelleştirme yapılmasına tamamen karşıydık biz. Bizi tam olarak haklı çıkaran bir mesele. 

Soma'daki canlarımızı bu yüzden kaybettik...

İşçiler şuna itiraz ediyorlar. ‘Ya burası Türkiye’nin en güçlü maden yatağı. Burada da santral var. Çalışıp duruyoruz. Parayı kazan işte. Benim de hakkımı ver, sen de kazan. Neden özelleştiriyorsun’ diyorlar. Çünkü özelleştirmenin de şöyle bir şeyi var. Onu da iki cümle ile özetleyeyim. Normalde devlet yol yaptırdığı müteahhide para ödeyeceğiz ya biz. Biz öderken dolar ya da Euro bazında. O ülkenin enflasyonunu da her sene üstüne ekleyerek, parayı sürekli ödüyoruz. Bunlar şimdi burayı veriyorlar ya. Para alacağız birinden. TL bazında peşin fiyatına altı taksit. Altı yıl birer kez ödeyerek. Hediye paketi yapmışlar. Birine Çayırhan’ı verecekler. 17 şirket ihaleden dosya almış. 4 Aralık günü gidecek. Şunu söylüyoruz. Bu kadar kârlı bir yeri özelleştirince birileri buradan para kazanacak ya, devlet kazanamayacak. Bu birileri gelince ne oluyor? Bunu geçmiş yıl işleten Ciner Grubu için söylemiyorum. Genel olarak şu oluyor bakın. Geliyor, sendika ile uğraşmaya başlıyor. İşçileri önce sendikadan atmaya çalışıyorlar. Ya da sendikayı yandaşlaştırmaya çalışıyorlar. Bu sendika için söylemiyorum. Ama patron devlet gibi değil. İşçinin haklarını daraltıyorlar. Kârı artırmak için. İşçiyi daha çok çalıştırıyorlar. Soma’da o 301 madenci niye öldü derseniz, üretim baskısından ölmüştü. 

Aynı vergiyi ödüyorlar...


(Mehmet Şimşek’in ekonomik durum hakkındaki “En zoru bitti kaldı 2 yıl” sözleri) Hep ‘En zorunu geçtik, en kötüsü geride kaldı, bundan sonra daha iyi olacak’ diyorlardı. İlk kez Mehmet Şimşek ‘Daha kötü 2 yıl önümüzde var’ demiş. Bu şu demek, 2 yıl daha emeklinin, 2 yıl daha asgari ücretlinin, esnafın, çiftçinin çile çekeceği bir noktadayız. Ama burada bir şey var. Bıçak kemikte. Bıçak kemiğe dayandı. Buradan sonra dayanacak güç kalmadı. O Mehmet Şimşek iki yıl daha asgari ücretlinin, emeklinin, esnafın ve çiftçinin kemerini sıkmaya, gırtlağını sıkmaya, nefessiz bırakmaya kalkarsa bu ülkedeki bu kesimlerin dayanacak gücü kalmadı. Biz ‘Vergide adalet’ dedik, o da ‘Vergide adalet’ dedi. Bütçe getirdi, geçen seneki bütçeden hiçbir farkı yok. Vergilerin yüzde 65’ini dolaylı toplayacak. Yani kimden, dolaylı vergi ne demek? Elektrik, su, telefon ve her türlü alışverişte içinde bulunan ÖTV’si, KDV’si, hepsi bunlar dolaylı vergi. 

Mehmet Şimşek'in önceliği ne?

(Kanada’da temel gıda ürünlerinden vergi alınmaması kararının Türkiye’de de uygulanabileceği fikri) Bir sürü yaratıcı uygulama olabilir. Ama burada temel mantık: Ben kimin için iktidarım? Ülkeyi yönetmek, bir aileyi yönetmek gibi. Bir anne ve babanın, bir evin bütçesi her şeye yeter ama hepsine birden yetmez. Örneğin ihtiyaçlar, mutfak, boğaz, ısınma, diyelim ki kira. Onun dışında okul ihtiyaçları. Onun dışında futbol maçına gitme, iyi bir televizyon alma, evin annesinin kendine yeni bir çanta alması, paramız bunların hepsine ayrı ayrı yetiyor ama hepsine birden yetmiyor. Öncelik belirliyorsun. Ne diyor evin annesi ve babası oturuyorlar. Bir kere ‘Barınmamız lazım’ diyorlar, ‘Evin kirasını ödeyelim’. ‘Çocukların karnını doyurmamız lazım’. ‘Mutfak masrafını yapalım’. Para azalmaya başladı, ‘Çocuğun ayakkabısı eskimiş’. ‘Onu da alalım. ‘Benim çanta’. ‘Çantayı almayalım’. ‘Futbol maçına gitmeyelim’. ‘Televizyonu yenilemeyelim’. Ne yaptı, esas önceliğini belirledi. Aileyi yönetirken nasıl öncelikler belirleniyorsa, devleti yönetirken de öncelik belirleniyor. Maalesef Mehmet Şimşek’in önceliği şirketlerin kârları. Zenginlerin servetleri. Onlara dokunmuyor. Ama Mehmet Şimşek’in öncelik vermediği kesimler, aslında en kalabalık ama en sessiz kesimler. Bugüne kadar sesini çıkarmayan kesimler. Mehmet Şimşek yüzünü asgari ücretliye döneceğine, emekliye döneceğine, onlara sırtını dönüyor. Yüzünü esas vergi alması gerekenlere dönüyor. Sırtını döndüklerine sahip çıkmıyor. 


DDK'yı farklı amaçla kullanıyorlar...


(Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın DDK’nın daha çok çalıştırılacağını açıklaması hakkında) Devlet Denetleme Kurulu’nun geçmişte, çalıştırdı ama sonucunu açıklamadı. Aslında Soma’da AK Parti’nin nasıl bir yandaş şirketle ilişki kurduğunu, nasıl 301 kişiyi katlettiğini Devlet Denetleme Kurulu tespit etti. Ama açıklamadılar. Devlet Denetleme Kurulu’nu devletin değil AK Parti’nin denetleme kurulu gibi kullanıyorlar. Esas sorun burada. Yoksa bizim ne belediyelemiz denetlenmekten korkan, ne bir başka şey. Ama işine geldiğinde örtbas edip, işine gelmediğinde görmezden gelip, -Devlet Denetleme Kurulu bence devletin çok önemli bir kurumudur- bir parti başkanı sıfatıyla, bir başka partinin belediyelerini yıldırmak, bezdirmek ve durdurmak için kullanmaya çalışıyor. Sorun burada. 

Ben de dedim ki, ben gideceğim...

(Sığınmacı-Suriye ile çözüm ihtiyacı meselesi ile ilgili) Bizim bunu söyleye söyleye dilimizde tüy bitti. Erdoğan her seferinde bize ‘Katil Esat’la görüşmem, katil Esat’la..’ Ben de dedim ki, ‘Ben gideceğim’. Hatta bir temas kurduk, yazı istediler, yazı yolladık. Erdoğan dedi ki, ‘Esat’la görüşebilirim’. Şu anda öyle bir psikolojide ki, gündemi Cumhuriyet Halk Partisi belirliyor. İşte kreşte veya belediyelerde bu sabah yaptığı gibi. Buna engel olmak için... ‘Ben Esat’la görüşeceğim’ dedim, Putin’i devreye soktu, Esat’la görüşme ayarlamaya çalıştı. Vallahi hemen destekledim. Dedim ki, ‘Bana vermesinler randevuyu, Erdoğan’a versinler devletin başı olarak’. Esat’la görüşme yapılacak, barış sağlanacak Suriye içinde, Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı duyulacak, orası güvenli hale gelecekse ve bütün dünya da elini taşın altına sokmaya hazır. Bütün Avrupa ülkeleri ile konuşuyoruz. Orada insanlar gittiklerinde çalışacakları fabrikalar, güvenli konutlar, çocuklarına kreşler, okullar hep birlikte hızla yaptırabiliriz. Avrupa’nın para konusunda derdi yok, onlar ‘Sığınmacı gelmesin’ diyor. Sığınmacıları Türkiye’de, yani Yunanistan’ı düşünürseniz, Avrupa’nın sınırından ta Suriye’ye götürürsen Avrupa da rahatlayacak, bu tehlike ortadan kalkacak. Her gün İtalya’ya geçenler, Fransa’ya geçenler, sızmaya çalışanlar… Bakın buradan söylüyorum. Sayın Erdoğan diyorsa ki; ‘Esat’la görüşmeye gel beraber gidelim’, ben Erdoğan’la birlikte Esat’la görüşmeye gitmeye de varım. Yeter ki arabuluculuk olsun. Eğer ikimiz birden gideceksek ve sorun çözülecekse gidelim. Yeter ki Türkiye’deki sığınmacı sorununu çözelim. Hatta Sayın Erdoğan şöyle bir çağrı yapsın, Meclis’te grubu bulunan siyasi partilerin liderlerine desin ki; ‘Gelin Esat’la birlikte oturalım, bu sorunu Türkiye adına hep birlikte çözelim’ desin. Vallahi ben de varım.

Şu an Erdoğan'ın oyu yüzde 30...

Şimdi üçüncü büyük hamle. Dediğiniz süreç, açılım. Bu meselede topyekun, başka tarafları da var anlatacağım, Kürt seçmene yönelik bir hamle, muhalefeti birbirine düşürmeye yönelik bir hamle. Şunu söyleyeyim, kendilerince zekice, uyanıkça tasarlanmış bir hamle. Bir büyük lafı ortaya atıyorlar, nedir? ‘Çözüm süreci olsun’. Çözüm süreci lafı yorgun bir laf. Geçmişten sabıkalı bir laf. ‘Ne yapalım, büyük bir iş yapalım. Ama bunu biz yapmayalım’. Neden? ‘Geçen sefer çözüm sürecinde biz çok kaybettik diyor’ AK Parti. ‘Bunu küçük ortağa yaptıralım’. Neden? ‘Ondan az gider’. Bir kere zaten yüzde 18’lik MHP’yi yüzde 5’e düşürmüşler. MHP’de şu anda bulunanların, MHP’ye oy verenlerin, MHP ile ilişkisi 2015 seçimlerindeki gibi ‘MHP şunu yapsın, bunu yapsın’ diye bir ilişki değil. Düşünsene halen MHP’deyse, Sinan Ateş suikastını sindirmiş, halen MHP’deyse bu kadar yoksulluktan canı yanmayan, işsizlikten canı yanmayan, MHP sayesinde çocuğunu devlette işe sokan, bilmem ne yapan filan. Böyle ilişkileri olanlar kalmış MHP’de. En olmayacak laf nedir? ‘Abdullah Öcalan serbest bırakılsın’ değil mi? ‘Abdullah Öcalan Meclis’e gelsin’ dedirttiler Devlet Bey’e. (O zaman Erdoğan ile Bahçeli arasında uyum var) Hiçbir şüphem yok. Erdoğan çıkıp ne dedi? ‘Devlet Bey’in iradesinin arkasındayım’ dedi. Her fırsatta Devlet Bey’i övüyor. İki taraftan da ‘Sorun yok’ dediklerine göre. Devlet Bey Cumhur ittifakının bu süreç için sözcüsüdür. Ağzından çıkan her laf, Erdoğan’ı bağlar. Bitti. Bağlamıyorsa söyleyecekti. ‘Ben Devlet Bey gibi düşünmüyorum’. Dedi mi, demedi. Dedirttiler. Neden? Bunu Erdoğan söylerse, şu an Erdoğan’ın oyu yüzde 30. Biraz daha düşerse, zaten nerelerden geldiler buraya. Bizim oyumuz 32-32,5. Onların da 31 filan. Öyle ölçülüyor. Yani dünya kadar kararsız var. O kararsız niye kararsız, oralara bakmak gerekiyor. Yani esas ölçü şu. Esas anket son seçimin sonucu. Biz yüzde 38 aldık, Erdoğan 36,5. Orada her iki tarafa da verilmiş. Diğer adaylar kazanamaz diye oylar, emanet oylar var. Seçmen ona bakıyor şimdi, kim ne yapıyor? Ama biz normalde seçimden önce 22’lerde ölçülürken, hani 25 aldık beş partiyle birlikte. Geçen sene bugün, daha doğrusu kurultaydan önce yüzde 17 ölçülen kararsızlar dağıtılmış oyumuz şimdi 33. Kararsızlar dağıtılmadan 13 olan oyumuz da işte şimdi kararsızlar dağıtılmadan 29 nokta küsur veya 28 nokta küsur. Belediye anketleri müthiş. Çok iyi geliyor. Ona belki de hani bütün veri gelince bir özel program yapalım yani. Konuşalım, CHP belediyeciliğini. Et, süt, okul suyu ya. Okullarda su sebili koyduk. Beyoğlu’dan başlayarak, Türkiye’ye yayıldı. Okula su sebili koyduk, bedava su içiyor. Her şey var. Önemli olan bu hizmetleri ortaklaştırıp, bu hizmetleri standardize edip, millete en doğru şekilde göstermek. Millet hissediyor. Aldığı hizmetten memnun ve olumlu reaksiyon veriyor. 
 

Ben her kesimden oy almalıyım...

(AK Partili Özlem Zengin’in ‘Eskiden DEM Parti’ye benzerdi, şimdi AK Parti’ye benziyor CHP. Bizim yaptığımız gibi kesimden oy alma söylemini geliştiriyor’ sözleri ile ilgili olarak) Benim her kesimden oy almak gibi bir sorumluluğum var çünkü ben kitle partisiyim. Çünkü ben Halk Partisi’yim, halkın partisiyim. Ben sadece bir görüşe sahip olanların partisi olursam, biz orada sağdan da soldan da saydığımızda yüzde 20 ile 25 arasındayız İsmail Bey. Ama ben yüzde 50 artı biri tek başıma alırsam Atatürk’ün partisini yüzyıl sonra tek başına iktidar yapmış olurum. Benim derdim bu. 

O söylemlerle meşgul değiliz...

Bu yüzden biz her gün gündemin ortasına bir bomba gibi atılan ama altı doldurulmayan Sayın Bahçeli’nin söylemleriyle meşgul değiliz. Bizim meşgul olduğumuz mesele şu, bize Kürt sorununu demokratik yollardan çözecek örneğin kayyum meselesini Türkiye’nin gündeminden çıkaracak… Bir belediye başkanı suç işlediyse yargılanır, ceza alırsa yerine belediye meclisinden yenisi seçilir. Öyle yerine kaymakam atamak, ‘Benim yolladığım adayı seçmezseniz belediye başkanınızı alırım’ başka. Geçen sefer 45 belediyeye yaptılar. Şimdi iki tanesi bizim, toplam yedi belediye bunu yaptılar. Bunları görmek lazım. Demokratik yollardan atılacak ve herkesin kabul edilebileceği adımlarla hem Kürt sorununu çözen, hem terörü bitiren güçlü bir irade ortaya konması lazım. Biz bu iradeye katkı sağlarız. Ama ben başkasının planının parçası olmam.


Muhalefeti birbirine düşürmek istiyorlar...


(Süreçte Demirtaş’ın hiç konuşulmaması hakkında) İlk gün söyledim, ‘Hiçbir aktörü dışlamadan’ dedim. Burada Demirtaş dışlanıyor. Demirtaş’ın suçu ne? ‘Seni başkan yaptırmayacağız’. Demirtaş, ‘Demokratik yönetilsin Türkiye, başkanlık sistemi olmasın’ dedi diye Demirtaş kötü. Demirtaş’ı neden sorumlu tutuyorlar? Halkı sokağa davet etmiş tepki göstermek için, olaylar çığırından çıkmış ölümlerden Demirtaş’ı sorumlu tutuyorlar. Yanılmıyorsam 56 kişinin ölümünden sorumlu tutuyorlar Demirtaş’ı. Çünkü o demokratik tepki göstermek için sokağa davet etmiş, o olayla sorumlu tutuluyor. Diğer taraftan Abdullah Öcalan, silahlı bir terör örgütü kurmuş.

40 bin kişi hayatını kaybetmiş. Bakın orada 50 kişiden bahsediliyor ve Demirtaş duruyor, 45 - 50 bin kişinin ölümünden sorumlu olan Abdullah Öcalan, Meclis’e çağrılıyor. Şimdi burada bir samimiyet olsa Demirtaş‘tan da katkı istenir, bütün aktörlerden birden katkı istenir silah bırakılması için. Demirtaş’ın Kürtler üzerindeki etkisini düşünün.

Ama mesele; saray rejimini sürdürmek, Tayyip Erdoğan’ı yeniden seçtirmek, bunun için muhalefeti birbirine düşürmek, bunun için belki Kürtlerle CHP arasına bir soğukluk sokabilmek cinlikleriyle Abdullah Öcalan’a özgürlük, Demirtaş‘a hapiste çürüme. Böyle bir hesabın içine girmişler. Bu yüzden ben ilk gün yine dedim, kötü kokular alıyorum. Kötü koku bu. Bu ne demek? Şehit ailelerine itiraz ettiği de bu.

MİT konusu yanlış anlaşıldı...


(‘CHP’ye üye olacaklar için MİT’ten bilgi alınacak’ iddiası hakkındaki gerçek) Aslı şu. Biz yurt dışında büyük bir yapılanmaya gidiyoruz. Başta Amerika. Çok önem veriyoruz çünkü orada oy oranımız yüksek, çünkü Amerika’ya göç eden kesim Cumhuriyet Halk Partisi‘ne oy veren bir kesim yüzde 80-85 oranında oy alıyoruz. Ama Amerika’da seçmeni sandığa götürme oranımız da çok düşük. O kadar azı oy kullanıyor ki, ne kadar artırırsak o kadar oy gelecek. Bunun için arzu ederiz ki, tabii bu hemen hemen öyle mümkün değil, biz 52 eyalette yapılar kuralım. Bu konuda biz bu irademizi ortaya koyduk.

Bundan önce bir temsilcimiz vardı, o ayrı bir şey temsilci, temsilci siyasi temsildir, mutlaka emekleri de vardır. Ben kendisine de bir şey demem. Şu anda bizim temsilcimiz değil. Emekleri de vardır gayretleri de vardır, o dönem kendisiyle çalışanlar mutlaka istifade etmişlerdir. Ama biz Amerika’da seçmenimizi sandığa taşıyabilecek, daha etkin, Avrupa’daki gibi bir birlikler yapısı kurabilir miyiz? Ona çalışıyoruz.

Bu da duyulduğunda, bize hiç olmadığımız ziyaretlerden başvurular geliyor. Bir bundan endişe ediyorum. Orada FETÖ etkinliği olabilir. İki Almanya’da da, Amerika’da güvendiğiniz insanlara da gelip başvurular yapılacak. Bununla ilgili çerçevemiz şu, ben dedim ki İbrahim Kalın’a, ‘Ben bazen size bazı isimleri sorabilir miyim?’ O da dedi ki, ‘İmkanlarımız dahilinde her türlü yardımı yaparız.’ Birisi geliyor, ‘Ben burada birlik başkanı… Tanımıyorum, sorsam FETÖ’yle bir bağlantısı var ya da yok diye bir bilgi gelir mi? Buna dedi ki ‘Biz bu katkıyı size sağlarız’. Bu mesele bir, mevcut üyelerimiz için değil. Almanya’daki birliğin ya da Fransa’daki birliğin üyelerine sormayacağım. Ne gerek var?

İkincisi, bir yerde yapım varsa, bir CHP’li varsa, örneğin Fransa’daki, Paris’teki birliğimin başkanı. O da konudan şüpheliyse ve onun rızası varsa soracağım. Yani ben, Almanya’daki birliğime şimdi yeni bir üye geliyorsa, onu benim birliğim tanıyorsa, güveniyorsa bir daha neye MİT’e sorayım? MİT’e her üyelik sorulur mu? Mesela bizim Paris’te başımıza bir şey geldi. Birisi geldi, birliğe girdi, sızdı ve bize orada sıkıntı yaşattı. Böyle bir durum olmasın diye benim birliğimin başkanı, yönetimi, ‘Ya böyle bir başvuru var ama biz bilemedik’ derse bana sorarsa, ben de onu soracağım.

Benim derdim şey olabilir mi? Ama bunu bir gazete, aslında Kübra Par bunu gayet doğru verdi. Bir gazete, geceleyin 11.00 gibi, ‘CHP üyelerini MİT’e soracak’ diye verdi. Bu da internette yayıldı, Kübra Par dört kere doğrusunu yazdı ama o yayılandan dolayı o gün bir tepki dolaştı. Sağ olun siz sabah erken saatlerde netleştiniz. Bundan sonra da bir daha söyleyeyim: Yurt dışındaki birliklerle ilgili her üyeyi sorma değil, şüpheli durumlarda hiç olmadığımız yerde, doğrudan ben, bize başvuruyorsa, birliğimizin olduğu yerlerde de birlik başkanımız ve yönetimi talep ederse soracağım. Yanlış anlaşıldı. 

Onlar bize çalışıyor...

(Teğmenler konusunda) O teğmenler geçen seneye kadar yönetmelikte de olan, gelenekte olan, ‘Bu sene yapmayacaksınız’ dedikleri yemini, doğru, resmi tören dışında, resmi tören sona erdikten sonra yaptılar. 8 gün boyunca hiçbir şey denmedi. Sonra Erdoğan’a ‘Tamam işte normalleşme CHP’ye yarıyor. Bitirme onlara bitirt. Nasırına bas’ dediler. Erdoğan da nasırımıza basıyor. Ben de şunu söylüyorum:

O teğmenlere ceza vermeyin arkadaş. Verecekseniz de bir uyarı cezası verin. Siz de uyarmış olun. Madem bir disiplinsizlik olarak görüyorsunuz. Ama yılların emeğini, ailelerin emeğini, o güzel insanların emeğini zayi etmeyin. İlk kez tarihinde hava, kara ve deniz harp okulunda üç birinci de kadın. Bunu bozmayın. Türk kadınının gücünü gösteriyor bu. Bozmayın. Bunu yaparlarsa buna en net cevabım şu: Biz o teğmenleri yalnız bırakmayız. Kabulleri halinde en uygun yerde, yanımızda, dibimizde istihdam ederiz.

Onları muhtaç halde bırakmayız. Onları takip ederiz. İktidarımızın ilk bir ayında onları yeniden şanlı ordumuza dahil ederiz. Bunun sözünü veriyorum. Bundan önce de görevden ihraç edilmiş dört teğmenimiz vardı. Kurum söylemeyeceğim ama üçünü Cumhuriyet Halk Partisi’nin etki alanındaki kurumlarda istihdam ediyoruz. Bir tanesi daha iyi bir iş buldu, orada. Atatürk rozeti takmayanlara tepki gösteren dört teğmeni de atmışlardı ya, o dört teğmen de şu anda çalışıyor. Atatürk’e saygısızlık yapanlara tepki gösteren dört teğmen vardı. Onları geçtiğimiz yıllarda attılar.

Onların üçü bizim kontrolümüzdeki birimlerde çalışıyorlar. Bir tanesi daha iyi bir iş buldu. Biz bunu bugün söylemiyoruz. Biz bunu geçen sene de yaptık zaten. (Milli Savunma Bakanı’nın açıklamasına bakılırsa ihraç etmeye hazırlanıyorlar) Vallahi hiç tavsiye etmem. Şunu da söylüyorum: Biz iktidar olduğumuzda böyle haksızca Atatürkçülüğünden dolayı bunların attığı teğmenler orduya geri dönecek. Mağduriyetlerini giderecek düzenlemeleri yapacağız ve onları şanlı ordumuza geri kazandıracağız. Ama bugün bu kararın altına kim imza atarsa ve kim sessiz kalırsa, sıralı amirleri, buna itiraz etmeyen ve mani olmayan kim varsa, onları da geldiğimiz gün emekli edeceğiz

Muhabir: Bünyamin Dobrucalı