Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Diyarbakır’da Kadın Sivil Toplum Kuruluşları ile kahvaltıda bir araya geldi. Özel, “Diyarbakır’da güne tam olması gerektiği yerden başladık. Kadın STK’ları ile bir araya geldik. 24 kadın STK temsilcimizle bir toplantı gerçekleştirdik” dedi. Özel şöyle devam etti:
Çağrı metni ilk bana ulaştı...
Malum Sayın Selahattin Demirtaş ile pazartesi günü Edirne Kapalı Cezaevi’nde bir çalışma toplantısı gerçekleştirdik. Öncesinde bu toplantının gündemi için hazırlık ziyaretleri olmuştu, karşılıklı olarak avukatlar aracılığıyla ve Sezgin Bey aracılığıyla. Orada kendi gündemimizin başına kadına karşı şiddeti koymuştuk. Ve ziyaret öncesi avukatları eliyle kamuoyu ile paylaşacağı çağrı metnini ilk olarak bana ulaştırmıştı.
O çağrı metnindeki çağrı; Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, bana, tüm siyasi liderlere ve sırasıyla Türkiye’de kamu gücü kullanan ya da sivil toplum gücünü temsil eden tüm başkanlara yönelikti. Ve kadına karşı şiddet için içimizdeki erkekle yüzleşerek başlamak ve devamında sorumluluk almayı tartışan ve İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının yarattığı, katillerde ve şiddete başvuranlarda yarattığı cesareti gören bir metindi.
Narin cinayetinin iddianamesinde...
“Dün akşam yine Diyarbakır’dayken biz 14 sayfalık bir iddianame gördük nihayet. Ama içinde bir şey göremedik maalesef. Narin evladımız katledildi. İddianamede dört kişi müştereken Narin’i öldürmekle suçlanıyor. Anne, amca, ağabey ve itirafçı komşu. Ama cinayeti kimin işlediği yok. Cinayet işlerken orada bulunduğu söylenen kardeşin iki arkadaşı hakkında bir şey yok. Bu cinayetin işlenme sebebi, işlenmesinden önce ne oldu da bu cinayet işlendi? Bir anne, bir amca, bir kardeş, altı yaşında bir sabiyi, bir kızı neden katlettiler? Bu yok, bilmediğimiz hiçbir şey yok maalesef.
Bir kez daha söylüyorum. Tayyip Bey seçimden önce verdiği sözlerin hiçbirini tutmadı. Ne emekliye, ne emekçiye, ne esnafa, ne çiftçiye, ne yoksula, ne kadınlara. Bir tek HÜDAPAR’a verdiği sözü tutuyor. Tutmaya da devam ediyor, öyle görünüyor. İstanbul Sözleşmesi konusundaki tutumunda da görülüyor. Narin meselesinde de görülüyor. Hiçbirimizi sakınmıyor, HÜDAPAR ile ilişkisini sakınıyor. Bunu ifade etmeden Narin meselesi de konuşulamaz. Bir kez daha evladımıza Allah’tan rahmet ve gerçek ailesi olan bütün Türkiye’ye sabır diliyorum.”
Bahçeli'nin söylediği söz...
“Bugün buraya gelmeden 24 saat önce Türkiye’de böylesi önemli bir gündem vardı ama bu duruma evrilmemişti. Sayın Devlet Bahçeli’nin açıklamalarıyla önemli bir eşikteyiz. Şimdi herkes neyin ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Ama biz meseleye şuradan bakıyoruz. Eğer Sayın Bahçeli’nin söylediği söz, bir kişinin özgürlüğü, bir kişiye af, ona verilecek bir kürsü, oradan söylenecek bir söz, lağvolacak bir örgüt ve her şey tamamsa maalesef hiçbir şey tamam değildir o anlamda.
Son söyleyeceğimi baştan bir kez daha söyleyeyim. Cumhuriyet Halk Partisi barışa giden, annelerin gözünün yaşını durdurmaya, gözyaşı dökmesini durdurmaya yönelik olan, şehit gelmesine, çatışmalar olmasına ve Türkiye’nin gelişimine engel olan bu sürecin tamamlanması, bitmesi, ortadan kalkması için, terörün durması, terör örgütünün ortadan kalkması için, Türkiye’nin 86 milyon birden barış içinde kucaklaşabilmesi için atılacak her adımı önemsiyor ve engel olmayacak. Kimin sözü varsa kıymetlidir, söylesin. Ama şu söz söylenmesin; ‘Türkiye’de Kürt sorunu yoktur. Bir sorun vardır. Onu da birisi konuşunca bitecektir.’ O zaman şu noktaya geliyorsunuz. Bu masayı, Diyarbakır’daki kadınların sorunlarını, bu masayı daha da genişleterek, Diyarbakır’daki Kürtlerin sorunlarını, Türkiye’deki 26 milyon Kürt’ün sorununu yok sayıyorsunuz. O zaman aslında iyi bir şey yapayım derken, hepimizi daha kötü bir şeye razı etmeye çalışıyorsunuz.
Kürt sorunu vardır...
Bunu kabul etmek mümkün değil. Kürt sorunu vardır ve tam da şuradadır Kürt sorunu. Kürt’ün sorununun olup olmadığına Kürtler karar verir. Devlet karar veremez. Büyük devlet karar vermiş, küçük devlet de dün ilan etmiş gibi görünüyor. Onların demesiyle Kürt sorunu bitmez. Aksine onlar böyle dedikçe derinleşir. O yüzden Kürtlerin sorunları Kürtler sorunum kalmadı diyene kadar vardır ve çözülmesi gerekir. Birisine ‘Senin sorunun yok’ demek otoriterliktir. Demokrasilerde o birisi ‘Sorunum yok’ diyene kadar sorun var demektir. Biz de bununla ilgili elimizden gelen her türlü katkıyı ifade etmeye devam edeceğiz.”
Diyarbakır'daki umudu görüyoruz...
“Ülkemizin, bütün vatandaşlarımızın istediğini konuşabildiği, istediği dilde konuşabildiği, kamuda temsil edildiği, siyaset yapma haklarının olduğu, ayrıştırılamadığı, hukuki öngörülebilirliği olan bir ülke olana kadar Cumhuriyet Halk Partisi sosyal demokrat bir parti olma sorumluluğuyla çalışmaya ve mücadele etmeye devam edecektir. Terörün varlığı tüm Türkiye’nin sorunudur ama Kürtlerin sorunları da sadece Kürtlerin değil tüm Türkiye’nin sorunudur. Bu iki sorun eş zamanlı olarak çözülmedikten sonra bu iki sorun birbirini doğurmaya devam edecektir.
Bunun olmaması için biz Diyarbakır’daki iyi niyeti, Diyarbakır’daki umudu görüyoruz. Ama Diyarbakır’daki endişeyi sabah yaptığımız toplantıda da kaydettik. Çünkü bir kez daha, bir süreç yürütülmesi, bir kez daha bir umut ve bir kez daha başarısızlık geçen sefer ne acılar yaşattıysa çok daha fazlasını yaşatabilir. Bu sebepten dolayı son derece dikkatli olmak durumundayız.”
O masaya 86 milyon oturmalı...
Cumhuriyet Halk Partisi olarak daha önce farklı vesilelerle kamuoyu önünde açık biçimde, Meclis Başkanı ağzıyla, Sayın Erdoğan’ın çağrısıyla, sivil Anayasa söylemiyle davet edildiğimiz Anayasa masasına oturmadık. Mevcut Anayasaya harfiyen uyulmadıkça ve İstanbul Sözleşmesinden çıkılma gibi bir somut örneği de bir kez daha hatırlatayım, bütün antidemokratik tavırlardan vazgeçilmedikçe, Anayasa Mahkemesi kararları, AİHM kararları kabul edilmedikçe, yani Anayasanın en ufak virgülüne kadar tam sadakat gösterilmedikçe Anayasa çiğneyenlerle bir Anayasa yapmayız.
Bu yüzden, ‘Öyle yaptık olmadı, böyle yaptık olmadı. CHP Kürt sorununa duyarlı. O sorunu çözecekmiş gibi yapıp, CHP’yi masaya böyle sokabilir miyiz?’ diyorsa, niyet buysa, biz oyuna gelmeyiz. Ama sizin niyetiniz demokrasi ise bu işin bütün aşamalarında samimiyetle oluruz.
Bir tek şeye itiraz ederiz, samimiyetsizliğe itiraz ederiz. Sonuç olarak ‘Kapalı kapılar ardında biz yaptık oldu’ diyen anlayışı değil, Kürtlerin yaşadığı sorunları gören, çözme iradesi gösteren, önerileri ortaya koyan ve zemini 86 milyonun temsilcilerinin olduğu Mecliste kuran bir anlayışı savunuyoruz.
Bu ülkede yaşayan herkesin Türklerin de Kürtlerin de geleceği yalnızca sivil, demokratik siyasetten geçer, doğru yol budur. Biz bu noktada üzerimize düşen ne varsa bunu yapacağız.”
Medet uman bir kötücül akıl var...
“Buna katkı koymak, risk almak, haklı haksız tüm eleştirilere muhatap olmak dahildir. Dün ifade ettiğimiz sözü bir daha ifade edelim. Devlet bey beklenmedik bir şey söyleyince, ‘Beklenmedik bir şeyi de ben söyleyeyim size, Kürtlere devlet vaat ediyorum’ dedim. Cümlenin buraya kadarki kısmından bile medet uman bir kötücül akıl var.
Ben Kürtlere, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin eşit, ayrımsız, kendilerini tamamen mensubu ve sahibi hissettikleri, 86 milyonla birlikte eşit vatandaşlığı iliklerine, kemiklerine kadar hissettikleri Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bizlerle birlikte sahibi olmalarını teklif ediyorum.
Bu noktaya geldiğimizde zaten bütün sorunlar çözülecek, bu noktada geçen gün sayın Demirtaş’la da mutabıktık, bugün kadın STK’larıyla da mutabıkız, yarın görüştüğümüz tüm Kürtlerle de bu bölgenin insanlarıyla da mutabık olacağız.