CHP Sözcüsü Deniz Yücel'den gündeme dair önemli açıklamalar geldi. MYK toplantısının ardından açıklamalarda bulunan Yücel, iktidarı sert bir şekilde eleştirdi. Yücel, ''Enflasyonda belirgin bir düşüş olacağı masallarını artık kimse dinlemiyor.'' dedi. 

Sözlerine şehitleri anarak başladı!

2 gün önce Isparta’da meydana gelen askeri helikopter kazasında şehit olan 6 askeri anarak sözlerine başlayan Yücel, ''2 gün önce Isparta’da meydana gelen askeri helikopter kazasında 6 askerimiz şehit düşmüştür. Şehitlerimiz;  Tuğgeneral İsa Baydilli, Teğmen Mustafa Atakan Dut, Teğmen Ceyhun Kalyoncu, Teğmen Tunahan Dağlı, Astsubay Kıdemli Çavuş Hüseyin İpek, Astsubay Çavuş Talha Nergis’e Allahtan rahmet, ailelerine başsağlığı ve sabır diliyoruz. Milletimizin başı sağ olsun.'' dedi. 

''Sarayın değil halkın bütçesini biz yapacağız!''

AK Parti'yi ülke kaynaklarını heba etmekle suçlayan Yücel, ''TBMM Komisyon görüşmelerinin sona ermesinin ardından, Meclis Genel Kurulu’nda da 2025 yılı Merkez Bütçe Kanun Teklifinin görüşmeleri başladı. Ülkenin kaynaklarını siyasi geleceği için çarçur eden AKP, bütçe teklifini de bunun kılıfı haline getiriyor. Halk adına bütçe yapmakla sorumlu olan TBMM, “bütçe teklifi” sürecinde prosedürü tamamlayan bir kurum halini almıştır. Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri, bu bütçenin halkın bütçesi olması için 2 hafta boyunca mücadele verecekler. 2018 yılından bu yana TBMM adına yapılan denetimlerin etkisizleştirildiği ve maalesef göstermelik hale getirildiği, Bakanların halka değil AKP ye hizmet etmek için çabaladığı,
Ve aslında herkesin tek bir adama tabii olduğu "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi" denen ucube sistemde, işçinin, emekçinin, çiftçinin, öğrencinin, emeklinin hakkını savunmaya devam edeceğiz. Halk iradesini yok sayan bu sisteme inat, biz sarayın değil halkın bütçesini anlatacağız. İlk sandıktan çıkacak Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, sarayın değil halkın bütçesini biz yapacağız.'' ifadelerini kullandı.

''Masalları artık kimse dinlemiyor!''

Enflasyonun geldiği durum hakkında da konuşan Yücel, ''22 yıllık AKP iktidarının en fazla zarar verdiği alanlardan biri de kamu kurumları oldu.
Liyakatsiz atamalarla kurumların içini boşaltan AKP, vatandaşın kamu kurumlarına güveninin de yok etti. Bunların başında TÜİK geliyor. 98 yıllık geçmişi olan bu kurum, yayımladığı verilerle bu ülkede “enflasyon, istihdam, milli gelir, sosyal yardımlar” gibi ekonomik ve sosyal alanlarda belirleyici bir role sahip… Açıkladığı veriler maaş ve ücretlere de etki ediyor, ödediğimiz kiraya da… Bu nedenle TÜİK’in tarafsızlığından ve bağımsızlığından kimse şüphe duymamalı… Açıkladığı veriler doğru ve güvenilir olmalı…

Oysa bugün TÜİK’e de, onun açıkladığı verilere de güvenen yok. Çünkü AKP, ülkenin gerçek ekonomik ve sosyal durumunu baskı ve müdahalelerle sansürleyerek kapatacağını zannediyor. Son 5 yılda 5 başkan değiştiren TÜİK, geçen hafta da Kasım ayı enflasyon verisini açıkladı. Elbette bu enflasyon oranına elbette hiç kimse inanmadı… TÜİK’in açıkladığı % 47.09’luk yıllık enflasyon oranı karşısında, ENAG yıllık enflasyonu % 86,76 olarak açıkladı. Nitekim Merkez Bankası da çok kısa bir süre önce, 2024 yılı enflasyon tahminini % 44’e yükseltmişti. Açıklanan resmi enflasyonla, gerçek enflasyon arasındaki makas gittikçe açılıyor, vatandaş yüksek enflasyon karşısında geçim mücadelesi veriyor. Ekonomide işler iyiye gitmiyor… Enflasyonla mücadele programındaki başarısızlık, TÜİK’in zorlama rakamları ile bile örtülemiyor. Enflasyonda belirgin bir düşüş olacağı masallarını artık kimse dinlemiyor.

Zaten TÜİK’in çizmeye çalıştığı sanal iyilik tablosu, yoksullukta birleşen milyonların gündeminde bile değil. Vatandaş kirasını, kredi kartı borcunun asgarisini ödeyemiyor… Özellikle gıda fiyatlarındaki fahiş artışlar gıdaya erişim konusunda çok ciddi bir sıkıntı olduğunu ortaya koydu.
Kasım ayında geçen yıla göre, Meyve fiyatları yüzde 142,4 , sebze fiyatları ise yüzde 253,4 oranında arttı… Artık kilo ile meyve - sebze alma devri kapandı. Meyveler tane ile alınıyor. Sebzeler ise 2’ye ya da 4’e bölünerek satılıyor. Sayın Mehmet Şimşek’e tavsiyemiz gidip pazarda şöyle bir dolaşsın. Pazarda yarım brokoli, çeyrek karnabahar diye fiyat etiketlerini görünce belki bizim ne demek istediğimizi, vatandaşın da nasıl bir sıkıntı içinde olduğunu anlar.'' ifadelerini kullandı. 

''İkna olamadıkları rakam 24 bin TL!''

Asgari ücretin ne kadar olacağı konusuna değinen Yücel, iktidarın asgari ücreti yükseltmemek için girdiği çabaları da eleştirdi. Yücel, ''Asgari Ücret Tespit Komisyonu ilk toplantısını 10 Aralık’ta gerçekleştirdi. Toplantı 10 Aralık İnsan Hakları Günü’ne denk gelince, insan onuruna yaraşır bir rakam konuşulur diye umutlanmıştık ki; her zaman olduğu gibi ilk toplantıda rakam dahi konuşulmadı. İkinci toplantı ise 16 Aralık'ta yapılacak.  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ve Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’i, asgari ücreti 24 bine çıkarmaları için ikna çabaları sürüyormuş. İkna olmadıkları rakama bakar mısınız değerli arkadaşlar, 24 bin! Açlık sınırıyla neredeyse eşdeğer, yoksulluk sınırının ise çok çok altında!
24 bin lira ile vatandaşa faturanı öde, kiranı öde, karnını doyur diyorlar demesine ama 24 bin liranın artık bir kira parası olduğunu görmezden geliyorlar!

Bir asgari ücretlinin standart harcamalarının geçtiğimiz yıla göre yüzde 80 artığını görmezden geldikleri yetmiyormuş gibi; Üstüne TÜİK’in bile % 47 olarak açıkladığı enflasyonu görmezden geliyorlar ve % 25 - 30 arasında bir zam yapılmasını öngörüyorlar. Bu; kelimenin tam anlamıyla insafsızlıktır, vicdansızlıktır, vatandaşı açlığa mahkum etmektir. Asgari ücret, dünyadaki uygulamaların aksine; bizim ülkemizde ortalama ücret oldu. Bugün çalışanların yüzde 60'ı asgari ücret ve civarında ücretlerle çalışıyorsa elbette bu işte bir yanlışlık vardır. Asgari ücret, eğer milyonların geçindiği bir ücret ise; bu ülkede milyonları açlığa ve yoksulluğa mahkûm edemezsiniz! Türkiye, Avrupa’nın 5. en düşük asgari ücretli ülkelerinden biri…

Asgari ücret belirlenirken açlık ve yoksulluk sınırları gözardı edilemez. Asgari ücret tek bir kişinin değil; kimi zaman 2 kişi; kimi zaman 4, belki daha da fazla nüfuslu bir ailenin geçimini sağlayan bir ücret olmalıdır. Asgari ücret belirlenirken gerçek enflasyona göre değil, hedef enflasyona göre belirlenmesi saçmalığından da bir an önce vazgeçilmelidir. Bir kez daha yineliyoruz; bizim asgari ücret teklifimiz 30, bunun altında yokuz!

''Yusuf Tekin ve ucube projesi çocuklarımızın geleceğini karartıyor!''

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin ve ÇEDES projesini yerden yere vuran Yücel, ''Her hamlesiyle milli eğitim sistemine darbe vurmayı hedefleyen, tarikatlarla imzaladığı protokollerle laik, çağdaş ve bilimin ışığındaki eğitim anlayışını bitirmeyi amaç edinen, milli eğitim bakanlığı koltuğunu işgal eden Yusuf Tekin ve ucube projesi ÇEDES, her geçen gün çocuklarımızın geleceğini karartmaya devam ediyor. ÇEDES kapsamında Bornova İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından okullara gönderilen yazı ile Bornova ilçesindeki 99 okula din görevlisi atandı. Geçtiğimiz yıldan bu yana karşısında durduğumuz, suç duyurusunda bulunduğumuz ÇEDES projesi için Millî Eğitim Bakanlığı’na defalarca uyarılarda bulunmuştuk. Okullara din görevlileri görevlendirildiğini söylemiştik ancak “böyle bir atama yok” diyerek yalanlamışlardı.

Geçen sene yalanladıklarını bu sene ÇEDES kapsamına alarak projeymiş gibi uyguluyorlar. Laik eğitim alerjilerini artık saklama ihtiyacı dahi hissetmiyorlar. Çocuklarımızın sözde zihinsel ve manevi gelişimleri için okul içinde ve dışında dini içerikli etkinlikler düzenleniyor.
Sınıflara mezar maketleri sokuluyor. Öğrencilere mezarlık temizletiliyor. Bu etkinliklerin bir çocuğun zihinsel gelişimini ilerletmeyi bırakın, tam tersine uzmanlar travma etkisi yaratabilecek etkinlikler olduğunu söylüyor. Milli eğitim kurumları dini içerikli faaliyet ve etkinlikler yeri değildir.

Bilimin ışığında pedagoji eğitimi almış eğitimcilerin elinde bilgi birikim ile donanımın gelecek nesillere aktarıldığı yerler olmalıdır. ÇEDES denen ucube proje ile milli eğitim sistemine darbe vuranlar, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ile de müfredattan bilimi çıkardı. STK adı altında tarikatlarla protokoller imzalayanlar, sadece pırıl pırıl çocuklarımızı değil eğitimcilerimizi de istediği kalıba sokmayı, istediği kalıba girmeyen eğitimcileri ise ekarte etmeyi hedefliyor. Bunun en son örneğini ise atanmayan öğretmenlerimizde gördük, görmeye de devam ediyoruz. Milyonlarca atanmayan öğretmenimiz dururken okullara eğitimci yerine imam görevlendiren Milli Eğitim Bakanı, mülakatla yüksek puan alan öğretmen adaylarını eleyip tarikatının referansını alanları kadrolara doldurdu.

Bu haksızlığı protesto eden atanmayan öğretmenlerimizi ise yaka paça, sille tokat gözaltına aldırdı. Buradan Millî Eğitim Bakanlığı koltuğunu işgal eden zata bir kez daha seslenelim; İzmir Bornova'da 99 okula pedagoji eğitimi almamış imam atayacağına okullara öğretmenlerin atamasını yap! Profesörlüğün şaibeli, rektörlüğün torpilli, bakanlığın lanetli... Öğretmenlerin, hayatlarını, umutlarını söndüren, öğrencilerin geleceğini karartan bir gelecek celladısın Yusuf Tekin!!!

''İşgal ettiği koltuk çocuklarımızın geleceğine mal olmaktadır!''

''Toplumdaki kanayan yaralardan birisi de KPSS sınavlarının ardından yapılan mülakatlar konusu… KPSS’de derece yapmalarına rağmen mülakatlar sonucunda elenen eğitimcilerimiz, anayasal hakları olan protesto hakkını kullanarak Millî Eğitim Bakanlığı önünde oturma eylemi yaptılar.  Öğretmenlerin bu son derece barışçıl eylemi; demokratik ülkelerde çok olağan bir protesto yöntemi olan oturma eylemi, herhalde birilerini çok rahatsız etmiş ki; polis ekipleri öğretmenlerin eylemine müdahalede bulundu.  Polis ekiplerinin müdahalesinde 2 öğretmenimiz yerlerde sürüklenerek gözaltına alındı. Bakın değerli arkadaşlar;  Devletin polisiyle, öğretmenleri karşı karşıya getiren zihniyet, polise öğretmenlere karşı kuvvet kullandıran zihniyet bundan UTANMALIDIR! Ne eğitim umurlarında, ne eğitimci, ne de gelecek nesiller… Milli Eğitim Bakanlığı çok bakan gördü ama böylesine eğitim ve eğitimci düşmanı bir bakanı daha önce görmedi. 22 yıllık AKP iktidarının verdiği en yanlış kararlardan biri o koltuktaki zattır. İşgal ettiği koltuk çocuklarımızın geleceğine mal olmaktadır.

Az önce de dedik ya çocuklarımızın geleceğine mal oluyorlar diye… İşte o yavrularımızdan biri Alperen Enes Ural…
17 yaşında gencecik bir evladımızdı. Manisa Soma’da Meslek Eğitim Merkezi (MESEM) kapsamında stajyer olarak çalışıyordu. İnşaatta doğalgaz borusu döşerken yüksekten düşerek yaşamını yitirdi. 23 Mayıs’ta kaybettiğimiz yavrumuzun 3. duruşması dün gerçekleşti. Tek bir kişi bile tutuklanmadan dava sonuçlandı! İş yeri sahibine 36 bin lira ve 8 ay meslekten uzaklaştırma, Ustaya ise 15 bin lira para cezası verildi. 
İktidar eliyle çocuk işçiliğini meşrulaştıran MESEM’in ölümüne sebep olduğu 17 yaşında bir evladın bedeli birisi için 36, birisi için 15 bin lira oldu. 

Davada Millî Eğitim Bakanlığı’ndan hiç kimse yoktu. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'ndan hiç kimse yoktu.  Adalet Bakanlığı'ndan hiç kimse yoktu. Oysaki Alperen Enes; MESEM’in ilk iş cinayeti değildi! Yine Manisa’da 16 yaşındaki Zekai Dikici ve 14 yaşındaki Muammer Samet Karaoluk,
Konya’da 17 yaşındaki Ulaş Dumlu, 17 yaşındaki Yunus Emre Küçükuzun, ve 16 yaşındaki Eren Dağ, Diyarbakır’da 15 yaşındaki Ömer Çakar, İstanbul’da 14 yaşındaki Arda Tonbul,  Kütahya’da 15 yaşındaki Erol Can Yavuz, Kilis’te 17 yaşındaki Murat Can Eryılmaz, Ankara’da 15 yaşındaki Alperen Kocayavuz, 
Ve son olarak Zonguldak’ta 14 yaşındaki Efe Baran Kazancı… 12 yavrumuz MESEM’in, çocukları patronlara ucuz işgücü olarak tahsis eden anlayışının kurbanı oldu. 12 yavrumuz yaşamını yitirirken sustuğunuz gibi adaletin sağlanmazken de görmezden geldiniz. MESEM’de yaşanan çocuk ölümlerinin bir diğer faili de susanlar ve göz yumanlardır!''

Suriye konusunda ne dedi?

Suriye'de yaşanan son gelişmeler hakkında da konuşan Yücel, ''Yıllarca otoriter bir şekilde yönetilen Suriye Halkı, ulus egemenliğine dayalı bir yönetimle değil, şahıs devleti ile yönetilmenin neticesini ağır biçimde yaşatmıştır. Gelinen noktada, Suriye’nin en zengin ve en verimli toprakları olan Fırat Nehri'nin doğu kısmı PYD’nin kontrolünde kalmıştır. Suriye enerji kaynaklarının %90’ından fazlasına ve su kaynaklarının çoğunluğuna sahip bu bölgeye PYD yerleşerek, Irak coğrafyasının en zengin enerji kaynaklarına sahip Kuzey Irak Kürdistan Özerk Bölgesi’yle sınır komşusu haline gelmiştir. Bölgemizde binlerce insani vahşice öldüren El-Kaide terör örgütü uzantısı, IŞID katillerini dahi bünyesinde bulunduran Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ)’da Fırat’ın batısına ve Halep’ten Şam’a kadar olan bölgeye yerleşmiştir. 

Suriye’de yönetimi devralan; Türkiye’nin ve Birleşmiş Milletlerin terör örgütleri listesinde olan HTŞ’nin saldırgan olmayacağı, kapsayıcı olacağına dair açıklamalarını dikkatle takip ediyoruz. PKK’nın Suriye’de kurmuş olduğu PYD’nin yönettiği SDG; Fırat’ın batısında Halep’ten Şam’a kadar olan bölgeye yerleşmiştir. Ülkemizin güneyinde ulusal güvenliğimizi tehdit eden de facto bir devlet yapılanması bulunmaktadır. En uzun sınırımızın olduğu bölgede; birden fazla silahlı organizasyon var. Suriye’de yaşanan süreçle ilgili Dış Politika Danışma Kurulumuz ve Milli Savunma Kurulumuz son 1 ayda 6 kez karma olarak toplanmış ve bu toplantılardan çıkan tespitlerini Merkez Yönetim Kurulumuza sunmuştur. Bu kapsamda Suriye’de hızlı bir şekilde önce askeri, sonra siyasi, sonra da ekonomik anlamda kalıcı istikrarın sağlanması gerekmektedir.

Suriye’de yaşanan süreçle ilgili iktidarın ve yandaş basının CHP’nin tutumuna ilişkin açıklamalarını son derece provokatif bulduğumuzu ifade etmek isterim. Cumhuriyet Halk Partisinin Suriye’ye ve devrik lider Esad’a bakış açısı ve tavrı “Ülkemizdeki sığınmacıların geri dönüşünün sağlanması” merkezinde, her zaman tutarlı olmuştur. Diğer yandan Esad’a güzellemeler yapan, birlikte ailece tatil yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Dostum Esad” ifadesinden “Katil Esed” ifadesine dönüşü tutarlılık ve istikrar konusunda ibret vericidir. 
 
AKP iktidarına Suriye’de yaşanan süreçten; kısa vadeli siyasi çıkar devşirmeye çalışmak yerine; ülkemizin ve milletimizin ortak milli menfaatlerini korumaları gerektiğini hatırlatıyoruz ve kendilerini uyarıyoruz. Esad rejimi çöktüğüne göre; Türkiye’de 13 yıldır misafir ettiğimiz, resmi rakamlara göre 3 milyona yakın geçici koruma altında bulunan; kanaatimizce gerçek sayısı bunun çok çok üzerinde olan Suriye’linin; ülkemizdeki misafirlikleri sona ermiştir. İktidardan hukuki gerekçesi ortadan kalkması sebebiyle öncelikle geçici korumanın kaldırılmasını ardından sığınmacıların ülkelerine dönmeleri hükümetin bir an önce bir takvim ilan etmesini bekliyoruz. Zira Suriyelileri sığınmacıların misafirliğinin Türkiye’ye ekonomik ve sosyal maliyeti ağır olmuştur. Bir diğer çağrımız da Suriye Halkınadır!

Ülkenize dönün ve ülkenizin toprak bütünlüğünü koruyun. Orada seçim yapılmasını sağlayın ve tüm toplum kesimlerini kucaklayan bir demokrasi inşa edin. Ülkenizi yeniden imar edin biz de sizlere destek olalım. Suriye’de kurulan geçiş hükumeti kapsayıcı değildir en kısa zamanda daha kapsayıcı bir hükümet ve tüm kesimlerin katıldığı bir Anayasa yapım süreci olmasını temenni ediyoruz. Suriyeliler olarak Anayasanızı yapım sürecinde dış müdahalelere fırsat verip, bir ulus devleti inşasını başaramazsanız, laikliği ve demokrasiyi benimsemezseniz ülkeniz küresel güçlerin satranç tahtası, savaş sahası olmaya devam eder.  Suriye’nin birbirini öldüren insanların kanlı bir coğrafyası olmaya devam etmesini istemiyorsanız, dünyada emperyalizmi yenen tek lider olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü okuyun ve 100 yıl önce o ne yaptıysa aynı iradeyi gösterin, aynı yolu izleyin. 
Ulus egemenliğine değil, şahıs, aşiret, klan, aile ve cemaat egemenliğine dayalı devletlerin; çağımızda nasıl çöktüklerini en acı şekilde tecrübe eden Suriye Halkı’nın, bir an önce ulus egemenliğine dayalı üniter bir devlet kurmasını temenni ederiz.

Kaynak: Haber Merkezi