Son Mühür- Anadolu'nun dört bir yanında don felaketinin vurduğu üretici yaralarını saracak bir haber için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki kabine toplantısından çıkacak kararları bekliyordu.
Kabine sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamaları CHP'nin Gölge Kabinesi'nde Tarım ve Orman Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Erhan Adem'in gündemindeydi.
“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kabine toplantısı sonrası yaptığı açıklamada, TARSİM sigortası olmayan çiftçilere zararlarına göre ödeme yapılacağını duyurması, kamuoyunda birçok soru işareti doğurmuş, çiftçilerde ise endişe yaratmıştır.'' diyen Erhan Adem yazılı açıklamasında şu görüşlere yer verdi.

Fındık neden listede yok?
Açıklamada sayılan ürünler arasında kayısı, üzüm, elma, şeftali ve nektarin yer alırken, örneğin Türkiye’nin önemli ihracat kalemlerinden biri olan fındığın bu listede yer almaması ciddi bir eksikliktir. Aynı şekilde birçok meyve türü de kapsam dışında mı kalacak? Bu karar hangi kriterlere göre alındı? Tarım Bakanlığı bu listeyi belirlerken üreticiye sordu mu?
Biz bu filmi daha önce gördük...
Dün çiftçiye yapılan bu açıklama, üreticinin sorunlarını çözmekten uzak; tam tersine, geçmişin kötü kopyası gibi durmaktadır. Biz bu filmi daha önce gördük. 2021 yılında yaşanan kuraklıkta da benzer destekler açıklandı, yalnızca belli ürünler kapsama alındı, destekler aylarca gecikti. Bu ülkenin üreticisi her doğal afette, her kriz anında yalnız bırakılıyor. Yine aynı belirsizlik, yine aynı güven eksikliği.
Asıl sorun önlem alınmaması...
Sorunun kaynağı sadece kuraklık, don ya da sel değil. Sorunun asıl kaynağı bu afetlerin artık bir doğa gerçeği olduğunu bile bile hiçbir önlem almayan bir hükümetin varlığıdır. Yıllardır iklim değişikliği etkileriyle mücadele edemeyen, tarımı desteklemek yerine görmezden gelen, çiftçiyi yönlendirmek yerine kaderine terk eden bir anlayışla karşı karşıyayız.
Sayın Cumhurbaşkanı her afetten sonra çıkıp, “zararları karşılayacağız” diyerek söz veriyor. Ancak çiftçiye anayasal hakkı olan desteği bir lütuf gibi sunmak artık kabul edilemez. Sayın Tarım Bakanı ise bu süreçte yalnızca “geçmiş olsun” mesajlarıyla yetiniyor. Tarımı yöneten bir kurum sadece kriz anlarında değil, her zaman sahada olmalıdır. Peki bu bakanlık ne zaman üreticinin yanında oldu?

Yine Aralık ayına mı sarkacak?
Kamuoyu çok iyi biliyor ki, bu hükümetin sözleriyle icraatları arasında her zaman uçurum olmuştur. Deprem için toplanan paralarla yol yapıldığını itiraf eden, “bir defaya mahsus” dediği vergileri kalıcı hale getiren, afet yardımlarının şeffaflığını sağlayamayan bir iktidar, bugün çiftçiye verdiği yeni bir sözü daha tutacak mı? Bu kez ödeme ne zaman yapılacak? Geçmişte olduğu gibi Aralık ayına mı sarkacak? Yine binlerce üretici sisteme kayıtlı olduğu halde dışarıda mı kalacak?
Bugün bu ülkenin çiftçisi zaten yüksek girdi maliyetleriyle, borçlarla, iklim kriziyle, su sorunuyla, plansızlıkla mücadele ederken bir de doğa felaketleriyle baş başa bırakılıyor. Üretici artık “zararınızı karşılayacağız” cümlesini duymak istemiyor. Üretici, bu zararın neden öngörülemediğini, neden önlenemediğini, neden her afetten sonra aynı senaryonun tekrarlandığını sormak istiyor.
Türkiye tarımda büyük bir kriz yaşıyor...
Çiftçiye güvence sağlayacak kapsamlı bir tarım sigorta sistemi neden hâlâ oluşturulamadı? Ürün bazlı ayrımcılık neye göre yapılıyor? Tarım Bakanlığı neden hâlâ üreticiyi destekleyen değil, izleyen bir yapıda çalışıyor? Bu sorulara artık geçiştirici değil, somut ve tatmin edici yanıtlar verilmelidir. Türkiye tarımda büyük bir kriz yaşıyor ve bunun bedelini sadece üretici değil, tüketici de ödüyor.
Gıda fiyatları almış başını gitmişken, üretim durma noktasına gelmişken, “zararı karşılayacağız” demek çözüm değildir. Artık bu ülkenin tarımsal geleceğini güvence altına alan önleyici politikalara, üreticinin alın terini koruyacak şeffaf destek sistemlerine ve güven veren bir yönetim anlayışına ihtiyaç vardır.
Bu ülkenin çiftçisine borcu vardır. Bu borç “müjde” başlıklarıyla ödenemez. Borç, zamanında, adil, eşit ve sürdürülebilir destekle ödenir. Türkiye’nin üretim gücü çiftçidir. Onu yalnız bırakan, bu ülkenin yarınlarını riske atar. Çiftçiyi unutan bir ülke, geleceğini kaybeder.”