1980’li yılların siyasi karanlığında, henüz çocukluktan yeni çıkmış bir genç kadın, yaşadığı topraklara ve halkına duyduğu bağlılıkla tarihe adını yazdırdı. Mine Bademci, sadece 18 yıl süren hayatında, İzmir’in Alaçatı beldesinden Urla kırsalına uzanan kısa ama dolu dolu bir yolculukta, kendini halkın mücadelesine adadı. Onun yaşamı, döneminin politik atmosferinde şekillenen gençlik hareketlerinin en güçlü simgelerinden biri hâline geldi.
Emekçi Bir Ailenin Kızı Olarak Toprağın İçinden Gelen Bir Mücadele
Mine Bademci, 26 Mart 1962 tarihinde İzmir’in Alaçatı beldesinde, geçimini tütünle sağlayan emekçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Henüz gençlik yıllarındayken, Alaçatı Halk Odası'nda tanıştığı devrimci fikirler, onun hayatına yön verdi. O dönem kasaba halkının sosyal dayanışma içinde bulunduğu bu ortam, Mine’nin düşünsel gelişiminde etkili oldu. Mütevazı, sade ama bir o kadar da dirençli kişiliğiyle, halkın sorunlarına duyarlılık geliştiren genç Mine, eğitim hayatına başladığı Buca Eğitim Fakültesi'nde de benzer bir duyarlılığı sürdürdü. Ancak kısa süre sonra okulunu bırakıp zamanının tümünü Urla’daki devrimci faaliyetlere ayırma kararı aldı. Bu karar, onun hayata karşı duruşunu da ortaya koyuyordu.
Urla’da Halkla Kurduğu Güçlü Bağlar ve Mücadele İçindeki Yeri
Mine'nin Urla’ya yerleşmesinden sonra, tütün üreticiliğiyle geçinen yöre halkıyla kurduğu sıcak ilişkiler, onun kısa sürede bölgede sevilen bir figür haline gelmesini sağladı. Ailesinin de tütün işiyle uğraşması, bu bağın temelini kolayca kurmasına yardımcı oldu. O artık yalnızca bir devrimci değil, aynı zamanda köy çocuklarına el uzatan, halkın derdine ortak olan biri olmuştu. Tarlalarda onlarla çalışan, sofralarında oturan, sorunlarını dinleyen bir mücadele insanıydı. Bu yönüyle, yalnızca politik değil, insani bir sevgiyle halkla bütünleşmişti.
Urla'da geçirdiği bu süre zarfında, onun adı artık mücadeleyle özdeşleşmişti. İnsanlara güven veren duruşu, sabırlı ve özverili çalışmaları, sade yaşantısı ve omuz omuza yürüttüğü mücadeleyle özellikle köy gençleri arasında örnek alınan bir kişilik hâline geldi. Bu süreçte çevresindekiler tarafından büyük saygı gören Mine Bademci, politik inancını sadece sözde değil, yaşamın her alanında pratiğe döken bir devrimci olarak anılmaya başlandı.
Abisinin Ölümüyle Sarsılmayan, Aksine Güçlenen Bir Direniş
1980 yılının Temmuz ayında, abisi Salih Bademci'nin öldürüldüğü haberini aldı. Kendisi gibi devrimci olan abisinin üniversite kampüsünde yaşamını yitirmesi, Mine'nin hayatında derin bir etki bıraktı. Ancak bu olay onu yıldırmadı, aksine daha kararlı ve dik bir duruş sergilemesine neden oldu. Henüz 18 yaşındaydı ve böylesine büyük bir acıya rağmen mücadeleye olan bağlılığını sürdüren bir genç kadındı.
Bu dönemde yaşadığı acıya rağmen metanetini koruyan Mine, halkla olan bağlarını daha da derinleştirdi. Kendisini yalnızca ideolojik bir hareketin değil, aynı zamanda kardeşliğin, dayanışmanın ve halkla birlikte olmanın temsili olarak konumlandırdı. Abisinin ardından daha büyük bir cesaret ve sorumluluk duygusuyla hareket etmeye başladı.
12 Eylül Darbesi Sonrası Kırsala Geçiş ve Son Direniş
12 Eylül 1980 askeri darbesi, tüm Türkiye’de olduğu gibi, devrimci hareket üzerinde de büyük bir baskı kurmuştu. Bu süreçte aranan, takip edilen ve tehdit altında olan birçok devrimci gibi Mine Bademci de kırsal alana çekilmek zorunda kaldı. Urla kırsalında arkadaşlarıyla birlikte faaliyet göstermeye devam ederken, 22 Eylül 1980 tarihinde bir bağ evinde kuşatıldılar. Yaklaşık 15-20 kişilik bir grupla birlikte kuşatma altında kalan Mine, o gruptaki tek kadındı.
Çatışma öncesinde arkadaşlarıyla durumu değerlendiren Mine, kuşatmayı yarmak gerektiğini söyledi. Bu kararın ardından gruptan ilk dışarı çıkan kişi oldu. Açılan yaylım ateş sonucu vurularak yere yığıldı. Vücuduna 32 kurşun isabet etmişti. Diğer arkadaşları ise sağ olarak yakalandı.
"Birlikte durumu değerlendirerek çemberi yarıp çıkmaya karar verdiler. Dışarıya ilk fırlayan Mine oldu ve açılan ateş sonucu öldürüldü. Vücudunda 32 kurşun vardı. Diğer arkadaşları sağ yakalandı."
Onun bu cesur adımı, mücadele arkadaşları tarafından büyük bir fedakârlık örneği olarak anlatıldı. Genç yaşında gösterdiği bu direniş, dönemin baskı koşulları altında mücadeleye devam eden devrimci kadınların unutulmaz sembollerinden biri oldu.
Geride Kalanlar: Bir Fotoğraf, Bir Hatıra ve Direnişin Adı
Mine Bademci’nin ardından geriye yalnızca birkaç satırlık bir yaşam öyküsü ve bir adet fotoğraf kaldı. Ancak onun adı, sadece ailesi ve arkadaşları arasında değil, aynı zamanda halkın belleğinde bir onur, bir direnç ve inanç sembolü olarak yer etti. Devrimci kadın hareketinin şekillendiği o zor yıllarda, genç yaşına rağmen cesareti, kararlılığı ve fedakârlığıyla kendisinden sonra gelen birçok kadına yol gösteren bir figür hâline geldi.
Bugün onun adı, kimi zaman bir sokak duvarında, kimi zaman bir ağıtta, kimi zaman da bir anma töreninde yeniden yankılanıyor. Çünkü Mine Bademci'nin hayatı, sadece bir ölümle noktalanmış değil, ardında bir direnme bilinci, bir halk sevgisi ve bir mücadele mirası bırakmış bir yaşamdır.