Son Mühür/Ayşegül Koç- Psikolog Sedef Yıldırım ile Keşfet programında konuşan Diyetisyen Berna Çoban, duygusal yeme bozukluğu konusuna ışık tuttu. Fiziksel açlıkla duygusal açlık arasındaki farklara dikkat çeken ve bunun iyi anlatılması gerektiğini söyleyen Çoban, duygusal açlıkla başa çıkma yollarını anlattı. Çoban ayrıca, sağlıklı beslenme bilincinin çocuklukta ve özellikle aile sofrasında başladığını vurguladı.

“Duygusal yeme, kilo artışını tetikliyor”

Duygusal yeme bozukluğu üzerine değerlendirmelerde bulunan Çoban; “Beslenme bilimi ile psikoloji bilimi birbiri ile aslında entegrede çalışıyor. Bize gelen pek çok danışanımızın maalesef duygusal yeme problemi var. Yani fizyolojik bir açlığı olmasa dahi streste olduğunda ya da üzüntü duyduğunda, mutlu olmadığı anlarda yemeğe başvurmak, buna paralelde kilo artışı yaşanması gibi durumlar söz konusu olabiliyor.

Sağlık bir ekip işidir bir yerde biz de insanlara danışmanlık verip hayatlarını bir nebze kolaylaştırmaya çalışıyoruz ama duygusal yemede bizim tarafımıza düşen kısım şu; önce bireyin ihtiyaçlarını insana fark ettirmek, yani fizyolojik açlık ile duygusal açlığın tepkileri aslında birbirinden farklıdır.

Fizyolojik açlıkta gerçekten karın gurultusu olur ama ne yiyeceğinizi seçebilirsiniz, bekleyebilirsiniz, sabredebilirsiniz ama duygusal açlıkta ani gelir o an duygularınızı bastırmak için yersiniz anlık serotonin ve dopamin ihtiyacına bağımlı bir şekilde gelişen bir durumdur. Bu nedenle de ne yediğinizin çok da bir önemi olmaz. Yemeklerle kurduğumuz duygusal bağda, biraz öğrenilmişlikler ve biraz da iyilik haline bağımlı olma durumu söz konusu oluyor. Yani o beni iyi hissettiriyor, o zaman devamlı tüketmeliyim oluyor. O da tüm bağımlılıklarda olduğu gibi zamanla aşıma uğruyor ve daha fazla tüketme gereği duyuyorsunuz” dedi. 

Duygusal açlıkla baş etmenin yolları…

Duygusal açlıkla baş edebilmenin yollarından da bahseden Çoban; “İlk koşul fizyolojik açlığınızın aslında baştan giderilmiş olmasıdır. Günlük beslenme ihtiyacınızı karşılamaya, günlük protein alımına, günlük su tüketimine özellikle dikkat edin diyoruz. Onun dışında mutlaka bizi cezbeden bazı gıdalar vardır. Yani üzüntülü, stresli olduğumuzda şeker ihtiyacımız artarken sinirli olduğumuzda kıtırtılı şeyler yemek istiyoruz. Yani duygusal tepkileri de var bunun.

Bu nedenle diyoruz ki bu tarz cazip gelen besinleri evde bulundurmayın. Diyet markette başlar, satın aldığınız besini tüketmek istersiniz. Bu nedenle alışveriş tercihlerimize dikkat edelim diyoruz. Çok sevdiğiniz restoranlara o dönemlerde olabildiğince biraz daha mesafeli yaklaşıp kendinizi kontrol edebilecek bir noktaya getirmeniz lazım. Mutlaka böyle durumlarda fizyolojik açlıkla karıştırmadığınıza emin olmalısınız. Bir su içip belki bitki çayı içip biraz temiz hava alarak sakinleşip stresimizi aslında yönetmeye çalışıyoruz Tabii ki aşamayacağımız yoğun durumlarda ise mutlaka bir psikologdan destek alınması gerektiğini belirtiyoruz” diye konuştu. 

“İyi beslenmek aile sofrası ile başlar”

Çocuklarda beslenmeyle ilgili dikkat edilmesi gereken noktalar hakkında da bilgilendirmelerde bulunan Çoban; “Yapılan çalışmalar 2030 yılında neredeyse üç çocuktan ikisinin fazla kilolu olacağını söylüyor. Yani çok ciddi oranlar var. Bu nedenle çocuklarımızı bir şekilde iyi beslemek zorundayız. Burada yapılması gereken şey tabii önce ailelerin işlenmesi. İyi beslenmek aile sofrası ile başlar. Yani siz çocuğunuza öyle bir ortam sağlamalısınız. Çocuğun normali sağlıklı bir sofra olmalı yani sebzesi, proteini, nitelikli karbonhidratı mutlaka olmalı ve çocuk aile sofrasına maruz kalmalı.

Bu illa yemeli demiyorum önce görmeli. Bu onun normali olmalı. O evde sebze pişmeli zamanla tercih ona bırakılmalı. Biz yetişkinler kadar her besinin tadını çok yoğun algılayamayabilirler. Her masada olanı mutlaka denetmeli ama asla ısrar etmemeli ama mutlaka maruz bırakmalı. Çünkü zamanla yaşları büyüdükçe damak tatları da değişecek ve gelişecek ve keyif almadıkları bazı besinler çok sevdikleri besinlere dönüşebilecek ve tabii ki olabildiğince besinle ilgili olumlu ya da olumsuz çok yorumda bulunmamak, onun inisiyatifine bırakmak, günlük protein ihtiyaçlarını karşılamak çok önemli” dedi.  

“Beslenme bir davranış modeli olmalı”

“İdeal olan tabii ki beslenmeyi öğrenip hayatınıza entegre etmek” diyen Çoban; “Dünyada şu an 2 milyardan fazla insan obez. Yani baktığınızda bu çözülememiş büyük bir mesele. Çünkü günün sonunda seçimlerimiz bizi aslında var ediyor. Kısa süreli diyetler, düşük kalorili diyetler ya da popüler kültürün getirdiği şeyler anlık çözümler sağlıyor.

Uzun vadeli ‘Yoya Sendromu’ dediğimiz al ver döngüsüne giriyor pek çok hasta. O yüzden genelde ben şöyle çalışıyorum. Evet bir listesi oluyor danışanın ama seçenek sunmaya çalışıyorum ve mutlaka bu konuda eğitim vermeye çalışıyorum. Beslenmede bir davranış modeli oluşturmanız gerekiyor. Diyetinizin hayatınıza entegre olması lazım. İstediğim kiloya ulaştım diyerek bırakabileceğiniz bir liste değil davranış modeli olursa sağlıklı kilonuzu korumakta mümkün olacaktır” diye konuştu.

Muhabir: AYŞEGÜL KOÇ