TTB AHEK Sekreteri, SES İzmir 2 Nolu Şube Kadın Sekreteri Dr. Sibel Uyan, Son Mühür TV’de yayınlanan Sıcak Bakış programında Ayşegül Koç’un sorularını yanıtladı. Dünya genelinde birçok ülkenin, bu aşılar sayesinde çeşitli hastalıklardan korunduğunu belirten Dr. Uyan, Türkiye’de ise aşı temininde yaşanan sıkıntılar ve aşı reddinin ciddi bir problem oluşturduğunu ifade etti.
Talebimiz net: En fazla %15 vergi alınsın!
Dr. Sibel Uyan yürüttükleri “Vergide Adalet” Eylemleri hakkında konuştu. Uyan, hükümetin vergi adaletine dair taleplere kayıtsız kaldığını belirterek, "Her gün vergi vermediği, vergi affına uğradığı ve vergi teşviklerinden usulsüzce faydalandığı ortaya çıkan kesimlerden vergi almak yerine, halka yeni vergiler dayatılmaktadır" dedi. Dr. Uyan, sağlık çalışanları ve emeğiyle geçinen tüm kesimlerden alınan yüksek dolaylı ve dolaysız vergilerin, gelir eşitsizliği ve adaletsizliği yarattığını ifade etti. Dr. Uyan; "Hem kendi haklarımız hem de halkın sağlık hakkı için bu adaletsizliğin karşısında durmaya devam edeceğiz. Çalıştığımız hastane işletmeleri sıfır vergi verirken, çalışanlardan %35 vergi almak, vergide adaletsizliğin en açık örneğidir. Milyonlarca lira kar eden şirketlerden %15 bile vergi alınmazken, çalışanlardan %35 vergi alınmasını kabul etmiyoruz" dedi. Vergide adaletsizlik ve eşitsizlik karşısında, vergi kesinti oranlarının en fazla %15 olarak sabit kalması talebini dile getiren Dr. Uyan, bu amaçla yürüttükleri mücadeleyi sonuç alana dek kararlılıkla sürdüreceklerini vurguladı.
“Sağlık hizmetlerinde eşitsizlik olmamalı”
Dr. Sibel Uyan, kamu hizmeti verirken kamu binalarında, kamu çalışanları ile birlikte çalışmak istediklerini ifade ederek, mevcut sistemde yaşanan sorunlara dikkat çekti. Uyan; “Biz sözleşmeliyiz, beraber çalıştığımız arkadaşlarımız sözleşmeli; öbür tarafta sınıf diye bir sistem oturttular. Bu sınıf dediğimiz sistemde, bir hemşire arkadaşın çalışıp çalışmaması sınıfınızı belirliyor. Dolayısıyla vatandaşın ulaştığı sağlık hizmetinin standardizasyonu aynı değil” dedi. Dr. Uyan, bu durumun sağlık hizmetlerine erişimde eşitsizliğe yol açtığını vurguladı. Uyan; “Sizin mahalledeki aile sağlığı merkezi A sınıfıysa orada bir hemşire arkadaşımız çalışabiliyor. Dolayısıyla siz kan verirken sıra beklemiyorsunuz. Ama arka mahalledeki aile sağlığı merkezi C sınıfı ise orada hemşire hanım çalışmıyor. Bu durumda muayene eden hekimin yanında, beraber çalıştığı hemşire arkadaş o kanı alacak, beklemek zorundasınız, enjeksiyon ve pansuman için beklemek zorundasınız. Bunlar sağlığa ulaşımdaki eşitliği ortadan kaldırıyor. Ortada bir binamız var, kamu hizmeti yapıyoruz. Kamu binası diyoruz. Baktığınız zaman İzmir özelinde bile dünya kadar özel bina var. Bugün İzmir’de satılık aile sağlığı merkezi var. Çünkü sizin bulunduğunuz binanın sahibi o binayı satmak istiyor. İstediği zam oranını alamıyor, diyor ki ben bunlarla uğraşamam, ben burayı satayım. Yani holding satar gibi, şirket satar gibi aile sağlığı merkezi satıyor. Bu çok iğrenç, gerçekten kabul edilebilir değil” diyerek tepki gösterdi.
“Aşı bulaşıcı hastalıklara karşı tek silahımız”
Dr. Sibel Uyan, aşılamanın bulaşıcı hastalıklara karşı en önemli korunma yöntemi olduğunu vurgulayarak, “Aşı, bulaşıcı hastalıklara karşı korunmada elimizdeki tek silah. Başka bir silahımız yok ve bu aşılarla tarih boyunca birçok hastalığı tarihe gömdük” dedi. Dünya genelinde birçok ülkenin, bu aşılar sayesinde birçok hastalıktan kendini koruduğuna dikkat çeken Dr. Uyan, Türkiye’de ise aşı temininde yaşanan sorunlar ve aşı reddinin ciddi bir problem oluşturduğunu ifade etti. Aşı reddi konusuna değinen Dr. Uya; “Bizim takip ettiğimiz o bebeğin ailesine ‘aşısını istersen yaptır, istersen yaptırma’ diyoruz. Böyle bir hak dünyanın hiçbir yerinde yok” şeklinde konuştu. Aşıya ulaşamayanlar varken, bir de aşıyı reddedenler nedeniyle aşılanmayan çocuk sayısının arttığını belirten Dr. Uyan, ülkenin bir bulaşıcı hastalık salgını riskiyle karşı karşıya kalabileceği konusunda uyardı. Aşılamanın yaygınlaştırılması gerektiğini belirten Uyan, “Bakın, bu ay sizin aşılamanız gereken yüz tane bebek var, aşılanması gerekiyor. Bu yüz bebeği aşıladığınızda tam aşılısınız. Bunun bir tanesini aşılayamadığınızda risk başlıyor. Yüzde birden bahsediyorum; bir tanesini aşılayamadığınız zaman risk başlıyor” dedi. Dr. Uyan, otuz yıllık hekimlik tecrübesine ve tıp fakültesi eğitimine dayanarak, bulaşıcı hastalıklarla mücadelede aşının toplumsal bağışıklık için tek ve en etkili silah olduğunu vurguladı.
“Depremde ilk yıkılan hastaneler olmamalı'"
Dr. Sibel Uyan, sağlık kurumlarının depreme dayanıklılığının büyük önem taşıdığını vurgulayarak, olası felaketlerde bu binaların sağlık hizmeti sunmaya devam etmesi gerektiğini belirtti. Uyan, “Sağlık kurumunun depreme dayanıklılık endeksi daha yüksektir. Çünkü o binanın görevi, olası bir depremde, yangında veya başka bir faciada kişilere sağlık hizmeti vermeye devam etmektir. Yani siz evinizden sağ salim dışarı çıktığınız zaman bu bina işini yaptı dersiniz. Ama deprem sonrası hastanede güvenli bir şekilde sağlık hizmeti almaya devam etmeniz gerekiyor. Onun görevi de bu” şeklinde konuştu. Dr. Uyan, Türkiye'de genellikle depremler sonrası ilk yıkılan binaların hastaneler ve okullar olduğuna dikkat çekti. Bu durumu eleştiren Uyan; “Türkiye’de biz bunu görmüyoruz. Deprem oluyor, en önce hastane yıkılıyor, en önce okul yıkılıyor. Oysa en güvenli kamu binaları olmalı. Bir deprem sonrası kamu binaları zaten sizin toplanacağınız yerler. Buralar yıkılıyor” dedi. Sağlık Bakanlığı'nın yeni aile sağlığı merkezleri (ASM) yapma vaadini değerlendiren Uyan, yıllardır bu konunun dile getirildiğini belirtti. Uyan; “Sağlık Bakanı demiş ki ‘ASM’ler yapacağız’ bekliyoruz. Yıllardır söylüyoruz, bekliyoruz. Umarım yapar, biz de teşekkür ederiz kendisine” dedi.