Son Mühür Haber Merkezi/ Melekşah Tufaner Gün Başlıyor programına konuk olan konuğu Kınık Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgesi (OSB) Başkanı Enver Olgunsoy, Ayşegül Koç’un sorularını yanıtladı.

Organize Sanayi Bölgelerindeki tarıma dayalı ihtisasın öneminden bahseden Enver Olgunsoy, “Tarım zaten son yılların en önemli konusu haline geldi, gıdaya ulaşım özellikle. Benim organizemin konusu daha farklı bir konu ama konvansiyonel tarıma göre bire dokuz asgari, bazı ürünlerde de bire yirmi yedi katma bir tarım bizimki. Ama tabi ki konvansiyonel tarım da ihmal edilemez en basit gördüğümüz buğday için bile ne savaşlar oluyor görüyoruz. Dolayısıyla tarım son yıllara damgasını vuracak olan bizim çok dikkat etmemiz gereken, aksine hiç dikkat etmediğimiz bir konu. Ben kendi organize sanayimle ilgili görüş bildirmek isterim o da aslında biz 28. tarıma dayalı organize sanayi olarak aldık. 2 yıldan beri çeşitli planlarla uğraşmaktayız yerleşim planları gibi. Şu an ki sıkıntımız bir bölü yirmi beş bin planının İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından nedenini bilmediğim bir şekilde onaylanmamasından gecikmesi söz konusu. Kendileri ile bir görüşmem daha var, daha önce Tunç Bey ile de görüştüm, genel sekreterimiz ile de. Umarım yarınki toplantıda bürokratlarla da görüşeceğim. Umarım bu konuda soruları cevaplayarak onları ikna edebilirim ve engel kalkar” dedi.

“Aromatik bitkiler ana konumuz”

Olgunsoy, “Türkiye’de iki tane Organize Sanayi Bölgesi (OSB) var. Bir tanesi sanayi OSB’leri. Bunlar karma diye de ifade edebileceğimiz çok çeşitlidir. Bazıları ihtisaslı da olabiliyor. Yani sadece otomotiv konusu gibi olabiliyor. Bir de Tarım OSB’leri var. İkisi farklı bakanlıklara bağlı ama aynı kanunla yönetiliyorlar. Biri Tarım biri Sanayi Bakanlığı yani. O da biraz sıkıntı yaratıyor ama biz 28.ciyiz şu an da Tarım OSB’si 32’ye falan vardı. Sonuçta Tarım OSB’leri ülkenin bir gerçeği. Tüm OSB’ler 300’ü geçiyor. Bizim Tarım OSB’leri İzmir’de, İzmirli bakanımız tarafından dört Tarım OSB’si yapılmak üzere harekete geçildi. Dikili’de Sera OSB’si, Bayındır’da Çiçek OSB’si ve biz varız. Bizimki aromatik bitkiler ana konumuz. Bir de Bergama’da hayvancılık olacaktı ama Bergama geri kaldı. Biz yerimizi kamulaştırdık, her şeyimizi ayarladık. Son arsa tahsislerine başlayacağız. Ayrıca bizim arazinin üç misli başvuran var. Bu kadar çok bu işi yapmak isteyen kişi var yani. Ama maalesef gecikiyoruz” ifadelerini kullandı.

“Kınık, organik tarım için önemli”

“Kınık olmasının nedeni bir defa Bakırçay Ovası çok önemli bir ovamız. En bakir İzmir ovası Bakırçay’dır. Orayı tarıma dayalı ayrı bir OSB olarak değerlendirmek lazım. O bölgenin hem iklimi hem bakir olması nedeniyle de diyebilirim. Çünkü bizim ürünlerimizin organik tarımla yapılması gerekiyor. Öyle çok daha değerli oluyorlar. Tarım çıktıları insan sağlığında kullanılıyor. En hafifi kozmetikte kullanılır ama geri kalanı ilaç olur. Bizim Tarım OSB’lerimizde ekin var, seralar var. Orada ekilecek, organik yetiştirilecek dolayısıyla toprağın da uygun olması gerekiyor. Akabinde de yanında tesisler var. Çeşitli şekilde yani içinde uçucu yağ var alırsınız bazısının sabit yağı var onu alırsınız fabrikalardan. Bazılarını da kurutur, satarsınız, bazılarının da içindeki etken malzemesini tek tek alırsınız. Kekik yağının içindeki uçucu maddeyi elde ettiğinizde bunun bir de daha ilerisi var. Bunlar uçucu da olsa bir kompleks yapı içinde ve doğal ama kimyasal var. Kınık’ta başka bir OSB’miz de var, orada da bir çalışma içinde olacağız. Dikili başladı çalışıyor, belediyemiz buna izin verdi. Bayındır da çalışıyor ama bize neden izin verilmedi bilmiyoruz. Bu Tarım OSB’leri daha değişik yapı içinde ve bizim dört tane odamız yani ana bileşenimiz onlar. Yani Sanayi Odası, Ticaret Odası, İhracatçılar Birliği ve Borsamızın ortaklığı ile yürüyen OSB bunlar. Bunun içinde Kınık Belediyesi ’de var, Bergama Ticaret Odası ve Valilik de var.”

“Lavanta ilk akla gelen”

Olgunsoy, “Festivaller tanıtım için, ekonomi için yararlı. Seferihisar’da yapılan lavanta festivalimiz 5-6 yıl önce, beş dönümle, Tunç Başkan döneminde deneme üretimi gibi başladı. Alınmasınlar ama ben oradaki lavanta üretimini amatör görmekteyim. Bunun içinden yağının çıkması lazım, tek tek etken maddelerinin alınabilmesi lazım. Bir başlangıç, eğitim olarak Seferihisar’daki bu yapının çok çok önemi var. Umarım daha da gelişerek bu sürer. Bütün bu konularda ben aromatik konularla ilgileneyim diyen kişilerin aklına hep lavanta geliyor ama bu kadar değil. O kadar fazla ki... Bizim bu konudaki fularımız Avrupa’da yok. Bizim bitkisel diyebileceğimiz endemiklerimizin çeşitliliği 3 kıtanın ortasında olmamızdan kaynaklanan mikroklimadan kaynaklanıyor, dolayısı ile çok önemli. Biz bunun yüzde onunu bile kullanamıyoruz. Benim büyük şehrim “Bir başka tarım mümkün” diyor demek tarıma önem veren bir iliz biz ama bir başka tarım böyle mümkün işte. Bir konveksiyonel 27 aromatik bitki iyi seçerseniz. Benim sosyal medya hesabımda aromatik bitkiler var bunların hepsi Kınık’ta da yetişiyor. Buradan takip edebilirler. Bunu yapmak isteyenlere küçük bir tüyo da verelim internetten bakabilirler hangisinin katma değeri ticaret olarak çok diye izleyebilirler” dedi.

“Bütün hedefim coğrafi işaret”

Olgunsoy, “İlk kolonya profesyonel olarak yapılmaya başlanan olarak 1911 gibi İzmir’de olmuş. Ben ilaç kozmetik üreticisiyim, aslında eczacıyım. Firma olarak 50. Yıla vardığımız için bir sosyal sorumluluk projesi yapmayı düşündüğüm an da araştırdım ve iki tane eczacıyı gördüm İzmir’de. Biri Süleyman Ferit Eczacıbaşı diğeri de Kemal Kâmil Aktaş. Onların hakların da kitaplar yazılmış, bu kitapları incelediğimizde görüyoruz ki 1911’lerde eczanede başlayan üretim Arap fırını Sokağı sonra İkinci Beyler gibi ilk kolonya fabrikası sonra da ilaca dönüyor. O tarihte çok da kolonya bulunmuyor ve her zaman insanları cezbediyor. Kolonyaya biz çok sahip çıktık ve dünyada hala en fazla kolonya Türkiye’de satılır. Türkiye bir kolonya ülkesi aslında ama bulunuşu Almanya. Osmanlı zamanında buralara getirilmiş. Tabi alkol pahalı ithal ediliyor, parfümler, esanslar da pahalı. Bugün de zaten çoğunu ithal ediyoruz. 1926’larda şeker fabrikaları açılmaya başlanıyor bunun yan çıktısı da alkoldür. O zaman alkol bollanmaya başlıyor. 1930’lu yıllarda bir gazete ilanı var orada Süleyman Ferit bir reklam da vermiş. Ben de bu projeyi yapayım dedi. Dolayısı ile İzmir markasının tescilini aldım. İzmir çiçekleri ile kolonyaları yapmayı planladım. Bütün hedefim coğrafi işarete kadar bunun gitmesi. Yani İzmir’in bir kolonya şehri olduğunun altının çizilmesi. O nedenle bu kurumlara çağrımdır bu ürünleri beğenirlerse, başka teklifleri varsa o parfümlerle yapılan kolonyaları onlara fason üreteceğim. Ama bir tek şartım var bunun coğrafi işaretini almaları... Asıl işim eczacılık ama kolonya üretme sebebim budur. Kemal Kâmil Aktaş’ın başka bir yönü de çok önemli. O tarihte İstanbul basınında baş yazı yazan İzmirli bir eczacıdır. En çok tercih edilen kokular ise nergis ve yasemin ve koku asla unutulmaz” diye konuştu.

Editör: MELEKŞAH TUFANER