Günümüzde pek çok alanda olduğu gibi adalet arayışlarının hak arama mücadelelerinin de medya sayesinde kamuoyu gündemine taşındığını belirten Altun, "Ancak medya sadece bir aktarıcı olarak değil çoğu zaman kendisi de bir özne olarak kendisi de aktör olarak bu süreçlerin bazen pozitif bazen de negatif birer unsuru olarak rol oynuyor. Bu nedenle ülkemizde medya ile adalet kurumları arasındaki ilişki güçlendirmek doğru ve hızlı haber alma çerçevesinde toplumun adalet sistemine olan güvenini artırmak iletişim süreçlerinin doğru ve etkin şekilde sürdürülmesine katkı sunmak amacıyla Adalet Bakanlığımız ve İletişim Başkanlığımız birlikte Bahçeşehir Üniversitesi ev sahipliğinde bu organizasyonu düzenledik. Medya modern dönemde toplumsal adalet ve bireylerin hak arayışları açısında merkezi kurumdur. Medya adaleti tehdit eden ve toplumsal vicdanı zedeleyen olaylara karşı toplumun sesi ve adaletin şüphesiz savunucusu olmak durumundadır. Fakat önümüzdeki soru şudur. Nasıl bir medya. Hakikat zemininden ayrılmayan hakikatı merkeze alarak toplumsal adalet için mücadele eden bir medya. Medya bunu yaptığı taktirde hem toplumsal adalet arayışları için hem de bireysel hak arayışları için merkezi önemdedir. Medya toplumsal talepleri öne çıkararak kamu adına denetleyici bir fonksiyon icra eder. Medya bu denetleyici fonksiyonu yerine getirirken aynı zamanda bir bilinçlenme bir farkındalık sağlar. Diğer yandan medya toplumdaki müşterekleri ortak duygu ve düşünceleri görünür kılar. Bu anlamda toplumsal dayanışma duygusunu pekiştirir. Adalet hizmetleri açısından meseleye bakacak olursak medyanın en önemli fonksiyonu hak ihlallerini sağlıklı bir şekilde duyurabilmek bu sayede yargılama süreçlerin şeffaf bir şekilde ilerlemesine olumlu yönde katkı sağlayabilmesidir. Medya yargı mekanizmalarının işleyişine bir takım olumsuz etkilerde yapabilir. Hiç kuşkusuz bu olumsuzlukların başında devam eden yargı süreçleriyle ilgili gizlilik ihlalleri gelmektedir. Gizliliğin ihlali adaletin ses edilmesinde yargı süreçlerini akamete uğratmaktadır. Yargı sürecinde eksik veya yanlış bilgilerle ve taraflı haber yapma, önyargı oluşturma kamuoyunda yargısız infaza sebep olabilmektedir. Sansasyon oluşturma ve reyting kaygısıyla teyit edilmemiş editöryal süreçlerden geçmemiş bilgilerin hızla alelacele servis edilmesi, bunların da popülerlik kazanmış sosyal medya hesaplarında paylaşılması, toplumda infiale sebep olabilmektedir. Bu süreçte ortaya çıkan bilgi kirliliği ve dezenformasyon ise adaleti tesis etmenin önünde büyük bir engele dönüşmektedir. Diğer yandan medyanın etik kurallarına uymayıp, yargılama süreçlerinde mağdur ve yakınlarının mahremiyetine saygı göstermediğine de zaman zaman şahitlik edebiliyoruz" dedi.

"Medya kuruluşları hukukun son derece önemli bir ihtisas alanı olduğunu göz önünde bulundurmak zorundadırlar"

Kimi medya mensuplarının ve sosyal medya kullanıcılarının çeşitli saiklerle kendi menfaatleri adına mağdurların acılarını istismar edebildiklerini belirten Altun, "Yine adli süreçlere dair yanlış kavramların kullanılması, işleyişin bilinmemesinden kaynaklanan hatalar yine kamuoyunun yanlış bilgilendirilmesine, dezenformatif içeriklere muhatap olmasına ve bilgi kirliliğine yol açabilmektedir. Şurası çok açık bir gerçek. Hukuk son derece teknik ve mesleki bilgi gerektiren bir alandır. Alanla ilgili eğitim almamış, mesleki tecrübesi olmayan isimlerin yargı süreçleriyle ilgili içerik üretmesi daha da fenası hüküm vermesi maalesef çok sık karşılaştığımız bir sorun. Hukuki yönden teknik bilginin yetersizliğiyle malul, uzman görüşlerine başvurulmadan veya yargı haberciliğinde uzmanlaşmamış isimler tarafından üretilen içerikler kamuoyunda infiale, kafa karışıklığına sebebiyet verebilmekte, dahası hakikat ve adaletin tahrif edilmesine yol açabilmektedir. Bu tür içeriklerin yargı süreçlerine olumsuz etkileri hepimizin malumudur. Bütün bunlar toplumsal öfkeye, sisteme karşı güvensizliğe ve toplumsal kutuplaşmaya yol açtığı gibi toplumdaki adalet duygusunun zayıflamasına, cezasızlık algısının yükselmesine sebebiyet vermektedir. Medya ve adalet ilişkisi bağlamında belki de ana sorun hukuk bilgisi noksanlığı, kaynağı her ne olursa olsun çıkar temelli yayıncılık anlayışıdır. Her şeyden önce medya kuruluşları hukukun son derece önemli bir ihtisas alanı olduğunu göz önünde bulundurmak zorundadırlar. Bu bilinçle uzman hukukçulardan destek alınmak çok önemlidir. Zira hukukun temel kavramlarını, mahkemelerin yetki alanlarını ve dava süreçlerini bilmeyen bir kimsenin herhangi bir davayı doğru anlatması mümkün değildir. Medya kuruluşlarımızın hukuk alanında ihtisas sahibi kişi ve kurumlarla işbirliği mekanizmalarını işletmeleri bu noktada çok önemlidir. Bunun yanı sıra adli yargılama süreçlerini takip eden medya mensuplarımızın bu alanda uzmanlaşmalarının da adaleti bihakkın tesis etmede ve sorunları en aza indirmede büyük katkıları olacaktır" diye konuştu.

"Sıhhatli bir medya ve adalet ilişkisinin tesisinde kamu otoritelerine de büyük sorumluluk düşüyor"

Konvansiyonel medya kuruluşlarının gelişen teknolojilerin beraberinde getirdiği meydan okumalara, sınamalara karşı cevap geliştirmesinin elzem olduğunu belirten Altun, "Bu noktada, konvansiyonel medyanın yeni medya mecralarından yayılan teyitsiz içerikleri süzecek mekanizmaları kurması hayati bir önem taşıyor. İletişim terminolojisiyle, Kurt Lewin'in kavramsallaştırmasıyla konuşacak olursak, yeni nesil 'eşik bekçileri' mekanizmalarına bizim ihtiyacımız var. Geleneksel medyanın, konvansiyonel medyanın bu bağlamda yeni medyadan gelen içerikleri süzecek 'eşik bekçileri' mekanizmalarına ihtiyacı var. Bu süreçlerde sıhhatli bir medya ve adalet ilişkisinin tesisinde kamu otoritelerine de büyük sorumluluk düşüyor. Bu alanda birincil derecede sorumlu kurum ve kuruluşlarımız öncülüğünde yargı okuryazarlığını artırmak belki de en önemli meselelerimizden bir tanesidir. Adalet Bakanlığımız ile birlikte İletişim Başkanlığımızın üzerinde durduğu temel meselelerden biri bu hususta bir bilinç oluşturmak, bu anlamda yargı okuryazarlığını hem medyamızda hem toplumda yaymaya dönük arttırmaya dönük çaba sarf etmektir. Medya ve yargı organları arasında sistematik iletişim mekanizmaları oluşturulmalı ve kamuoyunun düzenli şekilde bilgilendirilmesi de bu bağlamda son derece önemlidir. Söz konusu mekanizmalara üniversiteler ve STK'ların da dahil edilmesi, hukuki süreçlerle ilgili bilinç ve farkındalık eğitim programları, etkinlikler ve projeler bu süreçte elbette yaygınlaştırılmak durumundadır. Bu projelerin en önemli çıktısı masumiyet karinesinin ve basın özgürlüğünün zarar görmeyeceği dengeli bir yayın anlayışı için çerçevesinde etik standartlar oluşturmaktır. Çünkü bir tarafta masumiyet karinesini korumak, öbür tarafta basın özgürlüğünü korumak durumundayız. Her iki arasında bir denge oluşturulmalı ve bu dengeyi esas kılan, bu dengeyi kurumsallaştıran medya etik standartlarını oturtmak durumundayız" dedi.

"Sosyal medya platformları siyasi ve ticari kaygılarla da sıklıkla manipüle edilen bir yapıya sahip"

Günümüzde adalet-medya ilişkisini etkileyen bir diğer önemli meselenin ise içinde bulunulan yeni iletişim rejimi olduğunu kaydeden Altun, "Dijital iletişim dönemidir ve sosyal medya platformlarıdır. Çünkü sosyal medya platformları, konvansiyonel medya araçlarına nazaran etkileşim ve popüler olma kaygısı nedeniyle dezenformasyonun, yanlış bilgilerin çok daha hızlı yayıldığı mecralar. Sosyal medya platformları siyasi ve ticari kaygılarla da sıklıkla manipüle edilen bir yapıya sahip. Dijital mecraların manipülasyona açık yapısı, yargılama süreçlerinde, masumiyet karinesinin hiçe sayılarak linç kültürünün yaygınlaşmasına sebebiyet veriyor. Sözüm ona sosyal medya mahkemeleriyle, yargısız infazlarla, dijital linçlerle yargı aleni şekilde baskı altında tutulmaya çalışılıyor. Bu mecralarda sık gördüğümüz itibar suikastlarıyla mahremiyet ihlal ediliyor, en temel bireysel hak ve özgürlükler hiçe sayılıyor. Bilhassa kamuoyuna yansıyan hassas soruşturma ve davalarda kimi zaman suç ve suçlu kötücül amaçlarla ne yazık ki mitleştiriliyor, efsaneleştiriliyor, hatta kahramanlaştırılabiliyor. Dijital ortamlarda linçe maruz kalanlarda ise onulmaz ve ağır psikolojik travmalar meydana geliyor. Emniyet ve adalet teşkilatımızın bin bir emekle yürüttüğü süreçler akamete uğratılıyor ve adil yargılama zorlaşıyor. Bu durum her şeyden önce toplumsal adalet duygusunu ve kurumların itibarını zedelediği gibi toplumda cezasızlık algısının oluşmasını sebebiyet veriyor. Şurası çok açık; toplumsal kutuplaşmaya da sebebiyet veren fakat özünde toplumun adalet telakkisine, bireylerin hak ve adalet arayışlarına zarar veren bu tür kötücül faaliyetler büyük birer vebaldir, bununla beraber suçtur. Sosyal medya platformları bu suçun işlenmesine aracılık ettiği ve göz yumduğu müddetçe birincil derecede sorumludur. Dijital platformlar sorumluluklarını yerine getirmedikleri takdirde yaptırıma tabi tutulacaklarını da bilmek durumundadırlar. Bu platformlardan neşet eden dezenformasyon ve linç kültürüne karşı, hem hukuki olarak elimiz güçlü olmalı hem de ihtiyaç halinde gerekli düzenlemeleri hızla hayata geçirebilmeliyiz. Bunun yanı sıra düzenleyici kurum ve kuruluşların hiçbir ayrım gözetmeden, haberin ve dezanformasyonun nereden geldiğine bakmadan cesaretle bu konudaki her türlü ihlali engellemesi ve caydırıcı yaptırımlar ortaya koyması gerekir."

Kaynak: İHA