31 Mart sonrası Cemil Tugay'ın koltuğa oturup yeni bir sayfa açtığı dönemde yol haritasını belirleyen ekibin parçaları arasında Haluk Tekeli de vardı. Özellikle Aykut Erdoğdu'nun Genel Sekreterlik için isminin dayatıldığı dönemde Cemil Tugay'ın direncinin arkasındaki isimlerden biri olan Haluk Tekeli'nin bugün bulunduğu nokta Tugay'ın yanı değil, tam karşısı oldu. Tekeli'nin yakın arkadaşı Fulden Bak'ın Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığı görevinden alınmasının ardından açtığı muhalefet bayrağında gözden kaçırılmaması gereken detay, Tekeli'nin iddialarının birer birer gerçekleşmesiydi.
Karcı gidecek, Tezcan gelecek diyen ilk isimdi...
İstanbul Reform Enstitüsü'nden Ramazan Tezcan'ın İzmir'e transferini 'Ekrem İmamoğlu'nun İzmir'e kayyım ataması' olarak nitelendiren Haluk Tekeli, İzmir medyasının henüz farkında olmadığı dönemde, Genel Sekreter Barış Karcı'nın yerine Ramazan Tezcan'ın getirileceğini dile getiren ilk isimdi. Tekeli'nin söylediği gibi baskılara dayanamayan Barış Karcı istifasını sunarken, Ramazan Tezcan'ın atanması için gereken evrak Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'na sunuldu.
Bu kez hedefinde hem Tunç Soyer hem Cemil Tugay var...
80 darbesi öncesi ve sonrasını konu alan 'Kızıl Sis- Bir Veda ve Feda Hikayesi' romanıyla yazarlık yeteneğini kanıtlayan Haluk Tekeli'nin kaleminin hedefinde bu kez hem Cemil Tugay hem Tunç Soyer vardı. Soyer'in Körfez kirliliğiyle ilgili basın toplantısı ve sonrasında Tugay'ın ona yönelik sözlerini değerlendiren Tekeli, 'durun siz kardeşsiniz' sözleriyle seslendi.
İşte Haluk Tekeli'nin kaleminden Soyer-Tugay çekişmesi...
Sabık İzmir BŞB T.Soyer İzmir Körfezi konusunda basın açıklaması yaptı. T.Soyer iyi hazırlanmış, elinde görsellerle derdini anlatmaya çalıştı.
T.Soyer'in haklı olduğu yanları var, tümüyle haklı da olabilir. Fakat anlamadığı bir şey var körfezde yüzmeye kalktı ve şimdi canlı yaşam kalmadı, balıklar ölüyor. Halkı artık değil yüzmek, kanat takıp martılarla birlikte uçsa ikna etmesi mümkün değil.
T.Soyer başarısız belediyecilik, nepotizm ve liyakatsiz atama uzmanı olarak, "ben nerede yanlış yaptım?" diye düşünüyor olması gerekirken basın toplantısı yapıyor.
Karşılığında ne oluyor?
Başkan Tugay başka hiç işi gücü yok, laf yetiştiriyor. “Benimle hiçbir irtibata geçmeden, görüş alışverişi bulunmadan, siyasi olarak sanki CHP’nin dışından bir insanmış gibi seçim dönemindeki tavrını sürdürmesini, açıklamalarını şaşkınlıkla karşılıyorum” demiş.
Kentte şaşacak başka bir konu yok çünkü.
Durun siz kardeşsiniz.
Aynı madalyonun iki ayrı yüzüsünüz.
İzmir BŞBB C.Tugay kendisine dönük eleştirilere medyayı dolaşarak yanıt vermeye çalıştı. Muhtemeldir ki bu ziyaretler sonrası basın danışmanları bir daha yazılı soru olmadan basına konuşma yasağı getirmiş olmalılar.
Başkan Tugay görevden aldığı kamu çalışanlarından hâlâ özür dilemedi. Şimdiye kadar sesi çıkmadı. Ya özür dileyecek, ya da "Kimsenin ihale kovalamasını ve özel hesaplarının olmasını istemiyorum" sözlerinin gereğini yapacak. Bu "ihale kovalayan ve özel hesapları olan" kamu çalışanları kimlerse elindeki belgelerle savcılığa suç duyurusunda bulunacak.
"Durun siz kardeşsiniz" diye boşuna yazmadık.
Başkan Tugay mızıldanmak yerine T.Soyer döneminde belediyenin kasasını kimlerin boşalttığını, hangi bürokratların bu işin içinde olduğunu, belediye şirketlerini mali olarak batıranların kimler olduğunu çıkıp söylemek zorunda değil mi?
Böyle bir durum söz konusu değilse T.Soyer'den ve görevden aldığı bütün kamu yöneticilerinden ayrıca özür dilemesi gerekmez mi?
Yettiniz artık.
Durun siz kardeşsiniz.
İlk iş olarak belediye şirketleri yönetim kurullarına yakın çevrenizi atamadınız mı?
İzmir'de "AKP almasın" diye size oy veren, yaşam tarzı kaygısıyla sözünüze, adınıza bakmadan destek olan seçmenlerin tepkisini duymuyor musunuz?
İzmir'de Irkçı, Milliyetçi, İslâmcı zihniyet egemen olmasın, kamu kaynakları, halkın parası soyulmasın diye yanınızda duran, destek olan insanların saygınlığına zarar vermediniz mi?
Biriniz Çeşme Projesi üzerinden AKP'nin Turizm Bakanına teslim olurken, kamu gücü baskısıyla çark etti. Diğeriniz "Cesur Başkan" olmak adına ülkeyi ve ekonomisini batıran AKP'nin il başkanına, seçim kaybetmiş Çevre Bakanı'na şehri teslim etme yolunda.
Kenti bitirdiniz. İzmir'i yaşlı, yorgun, bakımsız, temel belediyecilik hizmetlerinden yoksun, ulaşımı felç, körfezi kokan, belediye binası olmayan, çöp dökecek yeri kalmayan, yağmurda, selde insanların can verdiği bir kent haline getirdiniz.
Biriniz eski metroda yürüyen merdiven çalıştıramıyorsunuz. Diğeriniz seçilme kaygısıyla yeni Narlıdere metrosunu bitmeden açtınız.
Aklınız fikriniz konser ve çalıştay yapmakta. Hayranı olduğunuz İstanbul Planlama Ajansı'nın şimdiki başkanı ile ortak eseriniz Bostanlı Opera Binası enkaz oldu.
Bu kentin sorunları ve çözüm yolları konusunda gök kubbe altında söylenmedik söz kalmadı. Belediyeyi akademiye ve STK'ya çevirdiniz çok laf az iş.
Utanma duygunuz kalmadı mı hiç?
"AKP gelmesin" diye seçimde oy kullanmaya giden binlerce yaşlı, hasta, felçli, engelli yurttaşın hiç mi hatırı yok sizin için?
İnsanlar siyasi tercihlerini geriye ittiler, partiler aday çıkarmadı, AKP/MHP blokunun önüne set koymak için herkes geri adım attı. Size oy verdi.
Hala konuşuyorsunuz, boş konuşuyorsunuz, çok konuşuyorsunuz.
Türkiye'de gerileyen oy kaybeden AKP İzmir'de oyunu artırdı, seçenek oldu. İzmir'de ağzını açmaması gereken AKP bütün siyasetçileri ile her gün sayenizde ahkam kesiyor.
Üç tane üst geçit yapmayı, beş yola asfalt dökmeyi icraat mı sanıyorsunuz?
"Fakir fukaraya" yardım adı altında şehrin sokaklarını bilmeyen İstanbul Reform Enstitüsünün iş bilmez, had bilmez, resmi görevi olmayan çalışanlarından medet umacak kadar özgüveninizi mi yitirdiniz?
Kendinizi kral, emeğiyle çalışanları teba sanıyorsunuz. Etrafınızı da kendini prens/es sananlar ile dolduruyorsunuz. Belediye çalışanları içine korku salıyorsunuz. Bu ne şiddet bu ne celal. Sultan Süleyman'a kalmayan makamlar size mi kalacak sanıyorsunuz?
Durun siz kardeşsiniz.
Farkınız kalmıyor giderek birbirinizden, aynı madalyonun iki ayrı yüzüsünüz.