İzmir’de ne yazık ki bir iletişim devrimine ihtiyaç hasıl oldu. Oylarımızla seçtiğimiz milletvekilleri, belediye başkanları. Belediye meclis üyeleri sanıyorum ki mazbatalarıyla birlikte kendilerine ikram edilen gazozların içine atılan ilaçlarla değişiverdiler. Genelliyorum zira aralarında bu sözlerimi hak etmeyen o kadar az istisna var ki, istisnalar da çağlar boyunca kaideyi bozmamış tabii.
Aslında bu sorunun bir gaza basış hikayesi var ki sanıyorum 20 yılı geçti. Bir yerel seçim sonrası belediye başkanlığı koltuğuna oturanlar, kenti “bildikleri” gibi yönetmek için hem ilçe belediyeleri arasında hem medya içinde hem de sivil toplum örgütleriyle sermaye arasında yüzde yüz biatçı bir organizasyon kurdular. Bu zehirli organizasyonun bir bahar akşamı pasaporttan başlayan bir vapur hikayesi vardır ki, gün gelir onu da anlatırım. Bu organizasyon her ne kadar beş yıl sürdüyse de beş yılda bazı zehirli tatları alan geleceğin kadroları ne yazık ki bu tatları uygulamaya soktular. İşte 31 Mart sonrası yaşananlar İzmir’de bir hayalet organizasyonun dirilişine tanık oluyoruz.
Vaatler, projeler falan hepsinin pek de akıllarda kalan önemde olmadığı malumdur. Fakat özellikle başkanların sosyal medya fenomenliği ile seçilmiş başkan karakterlikleri arasında gidip gelmeleri, günlük sorunların gözlerinden kaçmasına neden oluyor.
İzmir’de güvensizlik rüzgarları esiyor, bunu hissetmek için sadece kulakları sokağa dayamak yeterli. Haydi eyvallah bugün de aman diyorum adımlarınıza dikkat, serin ve esen kalın. Ne Mutlu Türküm diyene.