KALBİMİZİ EN FAZLA YARALAYAN, BELKİ DE...

Geçtiğimiz günlerde bir yazıda okumuştum ve çok ilgimi çekmişti.

Buddha’nın belirttiği 4 aydınlanma seviyesinden en az ikisine ulaşmış bir bilge olan Dipa Ma’ya bir sohbette sormuşlar:

“Artık çocuğuna karşı eskisi kadar sevgi hissetmiyor musun?”

Dipa Ma yanıt vermiş:

“Tabii ki hayır. Artık tüm çocukları cocuğum gibi seviyorum”

Nasıl yani, sizlerin bu yanıtı okuduğunda ilk düşündüğünüzü düşündüm ben de… Anlayamamış olabilir miyim ya da yanlış yazılmış olabilir mi?  Tekrar okudum, hatta  yazının kaynağını bulup, tekrar inceledim: evet aynı… ''Tüm çocukları, çocuğum gibi seviyorum"   ve tabii ki çok derin düşünmeye başladım… Anlayamadığım için kendimi ayıpladım sonra itiraf ediyorum, bu nasıl bir derinlik , bu nasıl bir bilgelik cümlesi? 

Çünkü bu iki satırlık öğreti, tüm savaşları, çatışmaları, bencilliği ve duyarsızlığı, onları destekleyen tüm argümanlarla birlikte ortadan kaldırmaya yeterli, öyle değil mi?

Sanıyoruz ki bizim başımıza, bizim çocuğumuzun başına gelmez. 

Sanıyoruz ki her şey bir yere kadar düzeninde gidiyor gibi gözüktüğü için kaos bizim kapımızı çalmaz. 

Sanıyoruz ki gözlerimizi ve kulaklarımızı kapatırsak, olguların oynak, belirsiz, kaotik ve muğlak doğası bize ilişmez.

Ama bu böyle  değil, maalesef...

Gerçek şefkat dediğimiz şey bunu anlamaktan geçiyor: 

Karşımızdakinin, umursamadığımızın, hatta düşman gördüğümüzün acısının bizim acımızdan farkı yok. 

O da aynen bizim gibi acı çekiyor. 

Onun da canı aynen bizim gibi acıyor. 

Onun da bizim gibi onun üstüne titreyen, azıcık ateşi çıktığında canı yanan bir anne babası, çocuğu var. 

Tüm çocuklar bizim gibi, bizim çocuklarımız gibi acı çekiyorlar. 

O acı çeken, ölen, aç kalan, yalnız başına kalan çocuk senin çocuğun. 

Belki bugün değil gibi gözüküyor. 

Belki sanki olmazmış gibi, belki olursa da sen bir çaresini bulurmuşsun gibi geliyor sana, biliyorum. 

Ve daha da ötesi, bu öyle olsa bile, yani olandan sen ve sevdiklerin kaçabilse bile kaçamayanlar var, olacaktır.

Ve insanın kendi vicdanından kaçması, kendi kalbini bu acılara kapatması kadar herhalde o vicdanı yaralayan, insanı kendinden koparan, bizi bize  kapatan bir şey yok.

Bunu idrak eden bir insanlık için nasıl çatışma devam edebilir? 

Her çocuğun kendi çocuğu gibi acı çektiğini derinden hisseden, yani herkesin içinde olduğunu söylediği iyilik ile temasını kaybetmeyen kişi nasıl yaptıklarını yapmaya devam edebilir? 

Aslında bu  açıdan baktığımızda kötü insanlar yok, cahil insanlar var. 

Ve o cahil insanlar da aynen bizim gibi ıstırap çekiyorlar ve ıstıraplarından kaçmak için cahilce çabalarken kendilerine ve diğerlerine ıstırap yaratıyorlar. 

Ve biz de onlar kadar cahiliz aslında.

O  yüzden  bir de bu  taraftan bakalım, ne dersiniz?  

Kin, öfke, negatif düşünceler bize, bu taraftan bakmayı kapatıyor olabilir ve biz üzülmeye, karamsar olmaya, hatta içimize atarak, aslında takmıyormuş gibi  yapıp, kalbimizi yaralamaya devam ediyor olabiliriz.   

Oysa,  şu zamana kadar hiçbir nefret duygusu, bizim duyduğumuz  nefret duygumuz ile ortadan kaldırılamadı… 

Yok edilmedi, hatta azalmadı… 

Empati kurup, hatta  dinleyebilmek  mümkünse değilse, anlamaya çalışmak, sonra da iyi niyet ve şefkatla yaklaşabilmek  bir başka erdem olacaktır  diye düşünüyorum…

Sağlık, güzellik ve iyiliklerle... AN'dan itibaren hep ileriye...