Bolu'da Kartalkaya'da gönüllerince eğlenmeye gidip, kayak yapmak isterken, alevler içinde buldular kendilerini...78 canı kaybettik. Ruhları şad olsun. Kapakta bu facia görüntüleri yerine Ramuş İpek'in bir resmini kullandım. Umudumuz olsun diye...
24 Ocaklar da birçok özel ismi kaybettik. Her biri bir yıldız… Kayan yıldızlarımızı saygı, sevgi ve özlemle anıyorum… Bir de 24 Ocak kararları var ki, o da yıldız yağmuruna sebep olacak bir kıyımın kıvılcımı sayılabilir.
İKİ GÖZÜMÜN ÇİÇEĞİ...
24 Ocak dedim ama bugün de bir yıldızın ölüm yıldönümü...
Televizyonda yarattığı karakterlerden Domates Güzeli Nadide Şerbet sonrası, "Domates Güzeli" lakabını alan, Işıklı pencere aracılığıyla evlerimize konuk olup, yüzümüzü güldüren, Arzu film ekolünün yetiştirdiği Yeşilçam'ın gülen yüzü... Ayşen Gruda... Oynadığı filmlerde yarattığı karaktere değer katan "Rolün büyüğü, küçüğü, ortası yoktur. Oyuncu oynadığı rolü büyütür.Küçücük bir rol bile hafızanıza kazınır." diyen yıldız...
Gerçekten oynadığı her rolde büyüdü, kalbimizde yer etti. Onu çok severdim (Annem ile adaş olması ve ona benzemesi de buna sebep olabilir. Annem de delidoludur, içindekini saklayamaz hemen söyler.) Kemal Sunal'ın "iki gözümün çiçeği" diye seslenişi... Vecihi'ye olan aşkı, bir başka filmde "İdealim yok televizyonun taksidi bitsin inşallah alacağım." repliği, çoğumuzun kulaklarındadır. O içimizdeki çocuğa seslenen karakterlerle, kalbimizde büyüdü. Tiyatroda ve sinemada devleşti. Aklından geçen düşünceyi seslendirebilen, örnek bir sanatçıydı. Son oyunlarından birini İzmir Narlıdere'de sahneledi. Hasta olmasına rağmen sahnede, setlerdeydi.
23 Ocak 2019 günü sevenlerini bu kez ağlatarak aramızdan ayrıldı. Pankreas kanseri tedavisi görüyordu... Bir Ayşen Gruda filmi, gülmeye çok ihtiyacımız olan şu günlerde ilaç gibi gelecek. Seni özledik İki Gözümün Çiçeği... Kalbimizde yaşıyorsun.
**
UĞURSUZ GÜN... 24 Ocak
İpek, Mumcu, Okkan, Cem, Girik, Pekcan... Başka acılar yaşamayalım...
İpek yolculuğu...
24 Ocak 2017...
Ramuş İpek...
Türk ressam... 1940 yılında Kosova’da doğdu. 1959’da ailesi ile birlikte Türkiye’ye geldi. Güzel Sanatlar Akademisi’ne girdi. 1964 yılında mezun oldu. 1974 Halam ile evlendi. Kuzenlerim, 1976 Serdar, 1978 Sibel doğdu. Çocukluğumun kahramanı... Onu resim yaparken izlemek çocukluğumun en güzel anıları arasında yer alır. Çiçekçi kızlar, balıkçı, ağaçlar, Muğla evleri en çok kullandığı motiflerdir. Bir balıkçı çocuğu benden esinlenerek yaptığını söylemişti. Şimdi hangi evin duvarını süslüyor ya da hani kolleksiyonerin elinde bilemiyorum. Bembeyaz saçları, derin mavi gözleri, kendine has uslubu ile konuşması hep gözlerimin önüne gelir. İlk sergisini açtığı Taksim’de hazırlıklarında destek oluşum geldi aklıma ne kadar heyecanlıydık. 13 yaşlarımdaydım. Yıl 1985... Halamlara gittiğimde bir eve değil de galeriye gitmiş gibi hissedersiniz kendinizi... Ressam ve öğretmen çiftin evi nasıl olabilir ki... Hele öğretmen felsefeciyse... Duvarları süsleyen dev yapıtlar ve kitaplar arasında farklı bir dünyaya gidersiniz. Hayal dünyanız gelişir. Resmin içinde bulursunuz. Ağacın kokusunu hissedersiniz. Zaman zaman atölyesine de giderdim. Doğum sancıları içerisinde olan sanatçının ruhuna dokunmak çok farklı olurdu. İpek böceği gibi kozasına çekilir. Muhteşem bir eser ortaya çıkarırdı.
Çabuk sinirlenir ama hemen yumuşar gönlünüzü alırdı. Benim dışımda kimseye izin vermezdi resim yaparken atölyeye girilmesine... Sadece ben... Arkadaşı gibiydim. Oyunlar oynardık... Resme yeteneğim olduğunu söylerdi. Birkaç çalışmamı çok beğenmişti. Ben İzmir’e gelince de iletişimimiz kopmadı. İzmirli oldum. Atölyede gördüğüm, öğrencilik yıllarında yaptığı özel resimleri çok istemiştim. Ancak hediye etmemeye yemin ettiğini söylerdi. Satın alacakta param yoktu. Kimseye eserlerini hediye etmeyen eniştemin ilk resim hediyesi de bana olmuştu. İlk kez bana evlilik hediyesi olarak küçük bir tablosunu verdi. Kendini oğlunu evlendirir gibi mutluydu. Şimdi onun iki ufak eseri duvarımda... Birçok ödül aldı. En büyük ödülü eşi, çocukları ve bizlerdik. Hastalandı mücadele etti.
5 yıl aradan sonra 2015 yılında son sergisini açtı. Her şey güzel olacak derken 24 Ocak 2017 günü sonsuzluğa yürüdü. İçinde fırtınalar kopan, yüreği sevgi dolu pamuk eniştem, resimlerine bakarak o güzel günleri anıyorum. Doğadaki renkleri gösterip, “ben yapsam ressam nasıl bir renk kullanmış derler” diyerek yeşilin tüm tonlarını Armutlu’nun dağlarında gösterişin aklımda... Sen gittin 8 yıl geçti. Dünya daha da kötü... Yeşil iyice soldu. Halam yüreğinde senin sevginle ayakta durmaya çalışıyor. Bodrum ve İstanbul arasında gözlerinde hüzün yaşamını sürdürüyor. Demir oranları biraz düşmüş. Temel Reis destek verecek...
**
Uğurlar Olsun...
Bir Mum da Sen Yak!
Hep karanlıklar aydınlansın diye mücadele etti. Ölümle tehdit edildi. Korkmadı. Haksızlıklara karşı kalemiyle savaştı. Hiçbir güç o kalemi satın alamadı. Tarikat, siyaset, mafya, terör konularında yazdığı kitaplar hala güncel. Günümüzde yaşanan bir çok olayın köklerini onun eserlerinde bulabilirsiniz. Ben bir kitap fuarında tanışmış, kitaplarını imzalatmıştım. Eşimden ayrılırken mal paylaşımı sırasında en üzüldüğüm şey kitaplarının bir kısmının Emsal'de kalmasıydı. (Bir de antika radyom vardı ki o ayrı bir yazı konusu... Neyse ki eniştemin resmini kurtarabildim. Geçen gün Arda’yı İstanbul’a götürünce bir resmini daha kaptım. Tuna ile yoğun pazarlık sonucunda bir çanta dolusu para karşılığı takas ettik. Evimde Ramuş İpek eserlerinin çoğalmasını diliyorum. )
Akşamları birlikte Uğur Mumcu’nun kitaplarını okur, ülkenin daha refaha kavuşması için gereken yolları keşfederdik...
24 Ocak 1993
Ankara
Karlı bir kış günü... Karlı Sokak... Saat: 13.30'da arabasına biniyor ve o an zaman duruyor. Patlama sesi yankılanıyor sokaklarda... Televizyonlarda son dakika akaryazısı... "Uğur Mumcu'yu kaybettik..." Devlet koruması altında olmasına rağmen koruyamadıklarımızdan denilmiyor tabii ki!
Katledilen ilk gazeteci değil, son da olmadı maalesef... Tek suçu doğru bildiklerini söylemek, araştırıp, yanlış gördüklerini yazmak. Kısaca mesleğinin gerektirdiği işleri yapmak... Devrin Başbakanı Demirel, "Suçluları bulacağız." diyor. Ama...
Üç gün sonra düzenlenen törende milyonlar peşinde, karanfiller eşliğinde uğurlanıyor. "Uğurlar Olsun..."
"Vurulduk ey halkım unutma beni..."
32 yıl geçti. Unutmadık, unutmayacağız , unutturmayacağız... Her sene olduğu gibi, bir mum yakarak, Uğur Mumcu'yu anacağız...
**
Örnek bir insan...
Gaffar Baba...
Ali Gaffar Okkan.
Arı kovanına çomak sokan bir kahraman daha...
Makam peşinde olmayan, hiçbir tehdide aldırmayan bir polis... Huzur getirmek için yola çıkan, yardımsever, gençleri uyuşturucudan uzak tutmak için her yolu deneyen, halkın içinde bir görev adamı... Suçluların peşinde, en büyük hedefi Hizbullah terör örgütü... O kadar mücadele ediyor ki baskınların birinde kendisi için düzenlenecek suikast planlarını buluyor. Yılmıyor. Korkmuyor. "Ülkemi, bayrağımı çok seviyorum. Onu korumak için herşeyi yaparım. Bir canım var çocuklarımız için gerekirse şehit olurum" diyor.
Sadece Diyarbakır Emniyet Müdürü değil Gaffar Babamız o... Diyarbakırspor taraftarı, gençleri takıma kazandırmayı görev edinip, "Sapına kadar Diyarbakırlıyım" diyecek kadar halk adamı...
Uğur Mumcu katliamından 8 yıl sonra...
24 Ocak 2001
Emniyet Müdürümüz, Valiliğe intikal ediyor. Korumaları yanında... Şehirde elektrikler kesiliyor. Kapkaranlık bir sokakta pusuya düşürülüyor. Şehit oluyor Gaffar Baba... Polis telsizlerinde şok eden cümle "Başımız sağolsun..."
Faili hala meçhul... Bayrağa sarılı tabutu omuzlarda gözyaşlarıyla uğurlandı. Kankamla Diyarbakır ziyaretimde birçok evde baş köşede fotoğraflarını görmüştüm. Çocuklarına Gaffar ismini vermişlerdi. Gaffar isimli çocuklar şimdi yirmili yaşlarında...
**
Güvenilir bir siyasetçi…
24 Ocak 2007
Akciğer Kanseri nedeniyle 26 Aralık 2006 tarihinde İstanbul Cerrahi Hastanesi'ne yatırılan İsmail Cem, saat: 09.50'de yaşamını kaybetti. Gazeteci ve siyasetçi... Dışişleri ve Kültür Bakanı görevlerinde bulundu. 2000 yılında Dünyada yılın devlet adamı ödülünü aldı. Kurduğu Yeni Türkiye Partisi bir dönem umut oldu.
**
İki yıldız birden kaydı...
24 Ocak 2022
Yeşilçam’ın 4 yapraklı yoncasından biriydi. 12 Aralık 1943 benim doğum günümde dünyaya gelmiş. Onun filmlerini izlemek büyük bir keyiftir. Mavi gözlerinde kaybolur. Sonra kendinizi bulursunuz. Covid 19... İstanbul’da bir hastanede tedavi görüyordu. Çoklu organ yetmezliği, 79 yaşında hayata gözlerini yummasına neden oldu. Türk sinemasının en delikanlı kadın yıldızı Fatma Girik artık eserleriyle anılacak. İki dönem Şişli Belediye Başkanlığı yapan Girik, birçok başarılı projeye imza atmıştı. Özel televizyonun ilk yıllarında SHOW TV’de “Söz Fato’da” programı ile yolsuzlukla mücadele etmiş. Dolandırıcı ve suçluların yüzüne okkalı birer tükürük savurmuştu. Masmavi gözleri doğrunun yanında yer aldı hep… Nur içinde yatsın…
Başrolde olduğu Dilberay filminin vizyona girmesine on gün kala yine Fatma Girik’i kaybettiğimiz gün bir acı haber daha geldi Ayberk Pekcan da sonsuzluğa yürüdü. Birçok dizi ve filmde rol alan Pekcan’ı genç yaşında kaybettik.
24 Ocaklar kayıpların günü... Hepsinin gönlümüzdeki yeri farklı... Ruhları şad olsun. 24 Ocak laneti son bulsun dileğiyle...
**
RADYO EGE DOLU DİZGİN...
Açın radyonuzun sesini, gözünüz işinizde kulağınız bizde olsun... Sevda Bağcan söylüyor... "Uğurlar olsun" 24 Ocak günü kaybettiğimiz yıldızlarımıza gelsin...
"Bir pazar sabahıydı, Ankara kar altında
Zemheri ayazıydı, yaz güneşi koynunda
Ucuz can pazarıydı kalemim düştü kana, kalemim düştü kana
Zalımlar pusudaydı bedenim paramparça
Uğurlar olsun, uğurlar olsun
Hüzünlü bulutlar yoldaşın olsun
Bir keskin kalem, bir kırık gözlük
Yürekli yiğitlere hatıran olsun
Çevirdim anahtarı apansız bir ölüme
Şarapnel parçaları saplandı ciğerime
Ucuz can pazarıydı kan doldu gözlerime, kan doldu gözlerime
İsimsiz korkuları katmadım yüreğime
Bembeyaz doğruları yaşadım ölümüne... "
Gülümsemenin zor olduğu günlerdeyiz ama yine de DAİMA GÜLÜMSE...