Köy yanar, bizimkiler taranır

Kadına sormuşlar, hangi çocuğunu daha çok seviyorsun'

Şöyle bir düşünmüş, başlamış anlatmaya.

Hastayı iyileşinceye kadar, yolcuyu yoldan gelinceye,

küçüğü bükünceye kadar olmuş cevabı.

Hani neremiz ağrıyorsa canımız orada gibi bir şey.

Aslında hepsi değerli sadece önceliklerine göre birine

diğerinden fazla yoğunlaşıyoruz.

Oldukça insani anlaşılabilir bir durum.

Ne kadar çok çocuğun varsa o kadar çok kaygın,

 bir o kadar mutluluğun da yok mudur'

Dokuz çocukla muhasarada mı kaldın derler ya çok düşünceliysen.

Toplum olarak aynen öyle bir sıcak gündemler,

yoğun düşünceler döneminde değil miyiz'

Bir çocuk hasta, diğeri yolda, küçük zor büyüyor.

Hem kendimiz hem de toplum sağlığı için endişeliyiz. Doğrudur.

Ekonomik ve sosyal gelişmelerden kaygılıyız. O da doğrudur.

Artık kısır çekişmelerin, algı yönetilmelerinin,

 toplumsal mimarlığın objeleri olmak istemiyoruz.

Yorulduk, sıkıldık, bıktık.

Yandaşlar ve karşıtların her geçen gün kutuplaştırğı.

Gemisini yürütenin kaptan olduğu.

Batan gemilerin farelerinin kol gezdiği bir dünyayı hak ettiğimizi düşünmüyorum.

Dilinin sevgi, pusulasının bilim,

odağının insan olduğu bir dünya yaratmak bu kadar zor mu'

Köy yanıyor tarakları bırakın diyorum.

Sadakatiniz bu toprağın insanına.

Liyakatiniz bu hayatın güzelliğine.

Kariyeriniz insanınızın refahına olmayacaksa.

Siz de olmayın; zaten biz de yokuz diyorum.