Son Mühür - Osman Günden / Her yıl 7 Nisan'da kutlanan Dünya Sağlık Günü, yalnızca küresel sağlık politikalarının tartışıldığı bir gün olmanın ötesine geçiyor. Bu özel gün, aynı zamanda sağlık çalışanlarının karşılaştığı zorlukların ve çözüm taleplerinin görünür kılınması açısından da büyük bir öneme sahip. 7 Nisan 2025'te Dünya Sağlık Günü’ne ilişkin önemli açıklamalarda bulunan Sahim-SEN Genel Başkanı Özlem Akarken, adil sağlık hizmetlerine ulaşma hakkının savunulması gerektiğini belirterek, sağlık sisteminin temel taşlarının hukukun üstünlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü olduğunu vurguladı.
Sağlık çalışanlarının karşılaştığı sorunlar ve çözüm talepleri
Dünya Sağlık Günü, sadece küresel sağlık politikalarını değil, sağlık çalışanlarının yaşadığı zorlukları da gündeme getiren önemli bir fırsat olarak değerlendiriliyor. Özellikle bu yıl sağlık emekçileri, yüksek enflasyon karşısında eriyen maaşlar, yetersiz nöbet ücretleri, idari izin adaletsizliği ve giderek artan şiddet olayları ile mücadele etmek zorunda kalıyor. Konuyla ilgili bir açıklama yapan Sahim-SEN Genel Başkanı Özlem Akarken, sağlık çalışanlarının bu sorunlarla karşı karşıya kaldığını dile getirerek, toplu sözleşme masasında etkisiz kalan sendikal anlayışa karşı bağımsız sendikacılığın önemine dikkat çekti.
Akarken, ‘‘Her bireyin adil, erişilebilir ve kaliteli sağlık hizmetlerine ulaşma hakkını savunuyoruz. Bu sürecin temel taşı, hukukun üstünlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğüdür’’ diyerek, tüm sağlık emekçilerini adil bir sağlık sistemi için birleşmeye çağırdı.
Sağlık çalışanları güvenlik kaygısıyla görev yapıyor
Sağlık çalışanları, toplumun sağlığını ayakta tutan, büyük sorumluluklar taşıyan fedakâr bireyler. Ancak gelinen noktada, sağlık çalışanları; özlük haklarındaki gerileme, emekliliğe yansımayan ödeme kalemleri, ek gösterge ve ek ödeme adaletsizliği, düşük nöbet ücretleri, idari izin dengesizlikleri, artan iş yükü ve sağlıkta şiddet olayları ile baş başa kalıyor. Özlem Akarken, sağlık çalışanlarının her geçen gün daha fazla güvenlik kaygısı ile görev yaptığını dile getirerek, Sakarya'da bir hekimin muayene esnasında darp edilmesini örnek gösterdi.
Akarken, ‘‘Bir hekimin görev başında şiddete uğraması, sadece sağlık çalışanlarına değil, doğrudan halk sağlığına da yapılan bir saldırıdır. Sağlık kurumlarında güvenlik önlemleri artırılmalı, sağlıkta şiddeti önleyecek caydırıcı yasalar kararlılıkla hayata geçirilmelidir. Toplumsal bilinç ve kamu desteği olmadan bu mücadele başarıya ulaşamaz. Sağlık emekçisi yalnız değildir!’’ diyerek, sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin engellenmesi gerektiğini savundu.
"Enflasyon karşısında maaşlarımız eriyor"
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan Mart ayı enflasyon oranı %38,10, ENAG’ın açıkladığı oran ise %75,20’ye ulaşarak kamu çalışanlarının ekonomik dar boğaza sürüklendiğini kanıtladı. Özlem Akarken, bu duruma ilişkin olarak yaptığı açıklamada, enflasyon farkı nedeniyle sağlık çalışanlarının maaşlarının yılın ilk çeyreğinde büyük oranda eridiğini belirtti.
Akarken, ‘‘Daha yılın ilk çeyreğinde enflasyon farkı oluşmuş durumda. Yeni yılın başında verilen maaş artışı çoktan eridi. Kamu emekçileri, artan hayat pahalılığı karşısında savunmasız bırakıldı. Bu noktada en büyük sorumluluk, toplu sözleşme masasında etkisiz kalan, memurun hakkını koruyamayan konfederasyonlardadır. O masa artık çözüm değil, doğrudan bir sorun haline gelmiştir’’ diyerek, sağlık emekçilerinin karşılaştığı ekonomik zorluklara dikkat çekti.
Görev tanımlarında belirsizlik bitmeli, yeni bir vizyon şart
Özlem Akarken, sağlık çalışanlarının görev tanımlarındaki belirsizliklerin kabul edilemez bir boyuta ulaştığını vurgulayarak, hizmet kalitesinin artırılabilmesi için net, adil ve kapsayıcı tanımlar yapılması gerektiğini ifade etti. Sağlık hizmetlerinin daha verimli ve etkin bir şekilde sunulabilmesi için iş barışının sağlanması gerektiğini belirten Akarken, görev tanımlarındaki belirsizliklerin sadece verimliliği azalttığını, aynı zamanda kurum içi huzuru da bozduğunu söyledi.
Akarken, ‘‘Muğlak görev tanımları sadece çalışanlarımızın verimliliğini azaltmakla kalmıyor, aynı zamanda kurum içi huzuru bozuyor ve hizmet sunumunda ciddi aksaklıklara yol açıyor. İş barışının ve hizmet kalitesinin sağlanması için net, adil ve kapsayıcı tanımlar yapılmalıdır’’ diyerek bu konuda bir reform gerektiğini belirtti.
Asker hastanelerinin açılması ise aşamalı bir yoldur
Özlem Akarken, sağlık hizmetleri kalitesinin artırılması adına önemli bir beklentisini de dile getirdi. Akarken, asker hastanelerinin yeniden açılmasının, sadece sağlık hizmetlerinin kalitesini değil, aynı zamanda sistemin belleğini ve sağlık çalışanlarının moral motivasyonunu da güçlendireceğine vurgu yaptı. Ancak, bir kurumu tekrar eski işlevine kavuşturmanın kolay olmadığını belirten Akarken, bu sürecin aşamalı ve dikkatli bir şekilde ele alınması gerektiğini söyledi.
Akarken, ‘‘Bu sadece sağlık hizmetlerinin kalitesi açısından değil, aynı zamanda sistemin belleği ve çalışanlarımızın moral motivasyonu açısından da büyük önem taşıyor, lakin bir kurumu kapatmak işlevsel hale getirmek kolay, eski kalitesinde tekrar hizmet vermesini sağlamak zordur’’ diyerek, asker hastanelerinin açılmasının önemli ama uzun bir yol olduğunu ifade etti.
Ayrıca, devrolan personelin yıllardır yaşadığı mağduriyetlere dikkat çeken Akarken, ‘‘Bu insanlar yıllarca büyük bir özveriyle görev yaptı. Şimdi onların yaşadığı hak kayıplarını telafi etmek, sadece teknik bir mesele değil; aynı zamanda vicdani bir borçtur. Adaletin ve ahde vefanın yeniden tesisi, sağlık sistemine olan güveni de beraberinde getirecektir’’ diyerek, mağduriyetlerin giderilmesi gerektiğini vurguladı.
“Bağımsız sendikacılıkla yol almalıyız!”
Son olarak, toplu sözleşme masasında gerçek temsilin sağlanmadığını belirten Özlem Akarken, sağlık ve sosyal hizmet kolundaki kamu çalışanlarını, Sahim-SEN çatısı altında birleşmeye davet etti. Akarken, ‘‘Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemek mümkün değil. Tüm kamu emekçileri, durdukları yeri değiştirmek zorundadır. Siyaset üstü, bağımsız sendikacılık anlayışımızla sağlık çalışanlarının sesini duyurmak ve haklarını savunmak için buradayız. Gelin sesinize ses olalım’’ diyerek, bağımsız sendikacılığın gerekliliğini bir kez daha vurguladı.