NESİN SEN? DOST MU DÜŞMAN MI?

NESİN SEN? DOST MU DÜŞMAN MI?

19 Mart’ta İBB’ye düzenlenen operasyon ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu dahil 106 kişi hakkındaki gözaltı kararı sonrası Türkiye’deki muhalefet derin bir yalnızlık içinde. Ne Trump’ın yönettiği ABD’den, ne de bu aralar tek gündemi (Türkiye’nin de destek vermeye gönüllü olduğu) Avrupa ordusu olan Avrupa Birliği’nden muhalefete lider düzeyinde destek var. Sürekli yarım ağız açıklamalar geliyor. Hal böyle olunca da atılan adımlara da yapılan açıklamalara da geniş bir hareket alanı açılıyor. İmamoğlu’nun gözaltına alınması, yalnızca hukuki bir süreç değil, aynı zamanda siyasi iklimin geldiği noktayı gösteren önemli bir işaret fişeği de oldu. Bugün yaşananlar, hukuk devleti ile “düşman hukuku” arasındaki çizginin nasıl silikleştiğinin somut bir örneği olarak önümüzde duruyor.

“Düşman Ceza Hukuku”, Alman hukukçu Günther Jakobs tarafından 1985 yılında ortaya atılan bir kavram. Kısaca, devletin tehdit olarak gördüğü kişi veya gruplara karşı olağan hukuk kurallarını askıya alarak daha sert, kural dışı ve adaletten uzak bir yaklaşım sergilemesini ifade ediyor. Burada belirleyici olan, bireylerin kim olduğu, siyasi pozisyonları ya da rejime/iktidara yönelik tehdit seviyeleri. Yani “Düşman Hukuku” fiile değil faile bakıyor. Hukuk, adamına göre işliyor. Yargı siyasallaşıyor. Türkiye’de de maalesef adalete olan güvenin sarsıldığı günlerden geçiyoruz. Bunu araştırmalar da ortaya koyuyor. ASAL’ın Ağustos 2024’te yaptığı “En güvenilir kurumlar” araştırmasına “Yargı” yanıtını verenler sadece yüzde 1,4’te kaldı. Ocak 2025’teki bir başka ankette “Sizce Türkiye’de adalet var mı, yok mu?” sorusuna yüzde 71 “Hayır” dedi. Daha İyi Yargı Derneği’ne göre yargı aracılığıyla hakkını alabileceğine kesin olarak inananların oranı yüzde 20 civarında.

 Adalet Bakanı Yılmaz Tunç bir kez daha Türkiye’nin hukuk devleti olduğunu vurgulayıp “Kimseye ayrıcalık tanınamaz. Mahkemeler bağımsızdır ve hiçbir organ mahkemelere talimat veremez” dese de araştırmalar ortada. Muhalif siyasetçilere, gazetecilere ve akademisyenlere yönelik uygulamaların sadece son halkası İBB. Devamının gelebileceğine dair endişeler var. Hatta CHP’nin ön seçiminin engellenmesi girişimini, Atatürk’ün CHP’sine kayyum atanması ihtimallerini dahi tartıştık. Son olarak CHP Genel Başkanı Özgür Özel ön almak için partiyi olağanüstü kurultaya götürme kararı bile aldı. Türkiye’de siyasi ve hukuki mücadele zemini ciddi şekilde aşınmış durumda. Siyasi rakiplerin yargı süreçleriyle karşı karşıya kalması, yargıya güvenin azalması ve hukukun siyasi bir araç olarak algılanmasıyla demokratik işleyiş zarar görüyor. Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması, yalnızca bir belediye başkanının hukuki durumu ile sınırlı değil. Bu, Türkiye’de hukukun nasıl işletildiğine dair de önemli bir gösterge olacak. Önümüzde önemli bir kavşak var. Hukuk devleti ve demokratik mekanizmalar baskı altına alınsa da, muhalefet ve toplumun verdiği tepkiler, bu zeminin tamamen yok olup olmadığını belirleyecek. Çünkü eğer bir ülkede hukuk, bireyin işlediği fiilden ziyade kim olduğuna göre şekilleniyorsa, orada artık bir hukuk devleti değil, düşman hukuku vardır. Ve düşman hukukunun olduğu yerde, herkes bir gün düşman ilan edilme riskiyle karşı karşıyadır.