ALPER TEMİZ - Muğla genelinde, sürgün cezasının öğretmenler üzerinde bir baskı aracı olarak kullanıldığı ileri sürülüyor. Sadece Datça’da son üç ayda beş öğretmenin çeşitli suçlamalar ve iftiralarla görev yerlerinin değiştirildiği belirtiliyor. Eğitim-Sen ve Eğitim Hakkı Platformu Bileşenleri, sürgün cezalarının, öğretmenleri sindirme aracı olarak kullanılmasına tepki gösteriyor. Son olarak 35 yıllık Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Nihat Eren ve 30 yıllık Matematik Öğretmeni Mazlum Ergişi, imamların kendilerinden habersiz öğrencilerle görüşme gerçekleştirmesine izin vermemişti. Öğrencileri ile kendilerinden habersiz görüşme yapılmasına izin vermeyen Nihat Eren ve Mazlum Ergişi öğretmen; "Selahattin Demirtaş kitabı okutmak" Milas ve Bodrum'a sürgün edilmişti. Ancak Eğitim-Sen iddiaların iftira olduğunu dile getirdi.
"Amaçları yıldırmak"
Sürgün edilen öğretmenlere yönelik suçlamalar arasında, öğrencilere uygunsuz içerikli kitap okutmak, oruç tutmamaya teşvik etmek, cumhurbaşkanını eleştiren kitaplar bulundurmak gibi iddialar yer aldı. Ancak, öğretmenler ve destekçileri, bu iddiaların tamamen asılsız olduğunu ve öğretmenlerin iftiraya uğradığını öne sürüyor. Söz konusu öğretmenlerin, tarikat bağlantılı bazı grupların hedefi haline getirildiği iddia edilerek, bu suçlamaların, demokratik ve laik bir eğitim anlayışına sahip öğretmenleri yıldırmayı amaçladığı savunuluyor.
ÇEDES Projesine karşı çıkmışlardı
Eğitim-Sen, öğretmenlerin sürgün edilmesinin altında ÇEDES projesine yönelik tepkilerinin yattığını öne sürüyor. Eğitim-Sen’in açıklamasına göre, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından uygulamaya konulan ÇEDES projesi kapsamında, din görevlilerinin eğitim sürecinde etkili kılınması planlanırken, Datça’daki birçok öğretmen bu projeye karşı çıkmıştı. Bu projeye muhalefet eden öğretmenlerin hedef alındığı belirtiliyor.
Muğla Valiliği’ne çağrı
Datça halkı ve eğitimciler, sürgün kararlarına karşı Muğla Valiliği’ne çağrıda bulunarak, haksız yere verilen bu cezaların geri çekilmesini talep ediyor. Datça’dan 1796 imza toplayan grup, valiliğin adaletin gereğini yaparak, öğretmenlerin görev yerlerine geri dönmelerini sağlaması gerektiğini belirtildi.
"Sürgüne neden olan tüm iddiaların asılsız olduğu ortaya çıktı"
Datça Egitim SEN temsilcisi Seyran Sakarya yaptığı açıklamada şunları söyledi, "Ne yazık ki Muğla’da son zamanlarda sürgün cezası öğretmenler üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılıyor. Sadece Datça'da 3 ayda 5 öğretmen çeşitli suçlamalarla, iftiralarla, kumpaslarla sürgüne gönderildi. Anlaşılan şudur ki sürgün cezası öğretmene boyun eğdirme ve sonuçta konuşmayan, itiraz etmeyen, biat eden bir öğretmen profili ve toplumu oluşturma aracı haline getirilmiş. Asıl korkunç olan; ÖNDER İmam Hatipliler Derneği gibi gücünü tarikatlardan alan neye hizmet ettiği şüpheli bu odaklar, anayasa ve Türk Milli Eğitim Temel kanununa göre tavır sergileyen bu arkadaşlarımızın geleceği ve meslek hayatı üzerinde etkin rol oynayabiliyor.
Sürgün ve cezalandırmaların en çirkin örneğini Datça Anadolu İmam Hatip lisesinde gördük. Biri 35 yıllık öğretmenlik hayatının tümünü imam hatip okullarında geçirmiş bir edebiyat öğretmeni diğeri 30 yıllık matematik öğretmeni olan bu arkadaşlarımız için iftira ve kumpas süreci nasıl bir seyir izlemiş gelin birlikte bakalım.
Şehitlere hakaret edildiği iftirası atılmış fakat iddianın asılsız olduğu ispatlanmıştır. Öğrencilere cinsel içeriği olan bir kitap okutulduğu iftirası atılmış fakat kitabın öğrenciye ait olduğu ispatlanmıştır. Öğrencilere oruç tutmayın, türban takmayın denildiği iftirası atılmış fakat iftira olduğu ispatlanmıştır.
Kütüphanede FETÖ yanlısı kitap bulunduğu ve bu kitapların iki arkadaşımıza ait olduğu, kütüphanede cumhurbaşkanını eleştiren kitaplar olduğu ve bu kitapların da iki arkadaşımıza ait olduğu iftirası atılmış ve bu iddiaların asılsız olduğu ispatlanmıştır. Bir arkadaşımızın Selahattin Demirtaş'ın kitabını öğrencilere sattığı, pazarladığı ve tanıttığı iftirası atılmış fakat bunun da iftira olduğu ispatlanmıştır.
ÖNDER vakfının okuldaki uzantısı olan Din Kültürü Öğretmeni, bu iftiraları kullanarak öğretmenlerimizi şikâyet etmekle tehdit etmiştir. Bu kumpasçı Din Kültürü Öğretmeni, sınıf içinde öğrencilerin etnik ve mezhepsel farklılıklarına vurgu yapan konuşmalar yaparak öğrenciler arasında kutuplaşmalar yaratmıştır. Ardından bürokraside tanıdıkları olduğu tehdidini savurarak öğretmenleri baskı altına almaya çalışmıştır. Gerek öğrenciler arasında gerek öğretmenler odasında, okuldaki çalışma barışının tamamen bozulmasına sebep olmuştur.
Bütün bu iftiraların mesnetten yoksun, asılsız olduğu ispatlanmasına rağmen okuldaki bu kumpasçı ve iftiracı unsurlar öğretmenlerimiz hakkında bir dosya hazırlayarak şikayetçi olmuşlardır. ÖNDER denen bu karanlık dernek soruşturmaya dahil ve müdahil olmuş, arkadaşlarımızı hedef göstermiş, yetkili makamlara baskı yapmıştır.
Arkadaşlarımızın sürgününe konu olan suçlamalara gelince: Eşcinsel içerikli kitap okutmak(kitap ya da yazar ismi belirtilmemiş)
Selahattin Demirtaş’ın kitabını sınıfa getirmek (kitap sınıfta bulunan bir öğrenciye ait olup öğrenci bunu dile getirmiştir üstelik), Burhan Sönmez'in Taş ve Gölge adlı kitabını öğretmenler odasına getirmek, Deniz Gezmiş'i övmek, Adnan Menderes’i eleştirmek, Mehmet Uzun'un Kader Kuyusu adlı kitabını öğrenciye tavsiye etmek, Yedi Güzel Adam diye bilinen şairlerin bir kısmını beğenmemek ve edebi eleştiri de bulunmak.
Bu iddiaların bir kısmı suç değil, bir kısmı arkadaşlarımız ile ilgili dahi değil, bir kısmı da öğretmenlerimizin görevi gereği yapmaları gereken durumlardır. En önemlisi de bu suçlamaların hiçbiri sürgün gerekçesi olamaz. Anlaşılan odur ki karar verilmiş geriye kılıf uydurmak kalmıştır. Sayın müfettişlerimiz muhtemelen suçlamaya konu ettikleri hiçbir kitabı okumadan bu kitapları yargılayıp öğretmenlerimize cezalar yağdırdılar.
Her ne kadar bu gerekçelerle arkadaşlarımız cezalandırılmış gözükse de asıl gerekçenin başka olduğunu biz biliyoruz. Millî Eğitim Bakanlığı son yıllarda sivil toplum kuruluşu adı altında tarikat ve cemaatlerle protokoller yapmaktadır. Bu protokollere dayanarak okullarda uygulamaya geçirilen ÇEDES projesi din görevlileri eliyle yürütülmek isteniyor. Ülkenin birçok yerinde hızla hayata geçirilen proje elbette ki Datça’da da uygulanmak istenecekti.
Her yerde olduğu gibi ÇEDES ‘in ilk adımı İmam Hatip Lisesi ve Ortaokulunda atılmalıydı. Ama olmadı çünkü hesapta olmayan bir şey vardı. Okul öğretmenlerinin çoğu Eğitim-Sen üyesi demokrat, ilerici öğretmenlerden oluşuyordu. İlçede ÇEDES’e hayır basın açıklamasını bu öğretmenler yapmıştı. O zaman planlarının uygulanmasına engel olan bu öğretmenleri cezalandırmalı ve İmam Hatip okullarından uzaklaştırmalıydılar. Biz Eğitim-Sen, Eğitim Hakkı Platformu Bileşenleri ve Datça halkı olarak soruyoruz. Kitap okumak ve okunmasını tavsiye etmek suç mudur?"