Gazeteci kadim dostum Atilla Sertel geçen günlerde sosyal medyasından öyle bir soru sordu ki, hani gerçekten de beni benden aldı. Öyle bir soru ki öyle herkesin hele Atilla Sertel dışında herkesin sorabileceği bir soru değildi. “Eski Türkiye’yi özlüyor musunuz” dedi Sertel… Aklı ve vicdanı olan, cahil ve muhteris olmayanların yüreğinden “evet” diye cevaplayacakları bir soru bu. Makam ve iktidar sahiplerinin, nepotizm duygularıyla milleti sağlı sollu kemirenlerin, yağcı yalakaların, medya maymunlarının, Arap İngiliz kafasıyla düşünenlerin de hayır diyeceği soru bu.
Ama “eski” derken ne kadar eski? İlk akla gelen 3 Kasım 2002 öncesi gibi ama, bence 11 Eylül 1980 özlediğimiz ve geriye gelmeyecek Türkiye. Organize anarşinin darbe yapılsın da daha net oturalım emperyalizmin kucağına amaçlarının, komprador yerli sermaye tarafından, güya muhafazakâr ama Amerikancı kalemlerin, yetmez ama evetçi ikinci ve bölücü cumhuriyetçilerin alkışladığı darbe.
Oysa 1980 öncesinde bizler “insan gibi” yaşıyorduk… Aşk olsun Atilla Sertel üstadıma ne de güzel patlattı ve gaza getirdi beni. Acaba nasıl yeniden sağlanır eski duygular, birliktelikler, acaba nasıl sökülür kalplerden bencillik, kibir ve fesat duygular, acaba nasıl yok sayılır cahil olduğu halde alimmiş gibi dolaşanlar aramızda?
Ama bugün koca makam sahipleri de gözlerimizin içine baka baka kandırıyorlarsa bizleri ve bizleri kandırırken sadece kendini düşünen bencilleri bela ediyorlarsa hayatlarımıza… Galiba sertel de ben de sadece sorar ve iç geçiririz. Çünkü al sağı vur sola… Ben bu hafta size unutulan eski Türkiye’yi anlatayım ama sokaktan ve arka mahallelerden…
Ne mutlu Türküm diyene.