Beyaz Saray Ulusal Güvenlik İletişim Danışmanı John Kirby, düzenlediği basın brifinginde, Kuzey Kore askerlerinin Rusya'ya sevkine ilişkin gelişmeleri değerlendirdi.
Kirby, "Bunun kesinlikle mümkün olduğunu düşünüyoruz, bazı Kuzey Kore askerleri Kursk bölgesine yerleştirilmiş olabilir" şeklinde bir açıklamada bulundu. Ayrıca, "Bu durumu çok yakından takip ediyoruz ve istihbarat toplumumuzla sürekli istişare halindeyiz" diyerek, bu birliklerin hangi bölgelere ve ne şekilde yerleştirildiğini daha net bir şekilde anlayacaklarını belirtti.
Kirby, "Şu anda Kuzey Kore'den 3 binden fazla askerin eğitim ve donatım işlemleri için Rusya'da olduğunu söyleyebiliriz" ifadesini kullanarak, bu sayıyı istihbarat raporlarına göre güncellemeye çalıştıklarını vurguladı.
"Tam olarak ne yapıyorlar henüz bilmiyoruz"
ABD Savunma Bakanı Lloyd James Austin de, Kuzey Kore'nin Ukrayna ile savaş halinde olan Rusya'ya destek için asker göndermesi iddialarını doğruladı. Austin, "Rusya'ya giden Kuzey Kore birlikleri bulunduğuna dair kanıtlar görüyoruz. Ancak, tam olarak ne yaptıkları henüz bilinmiyor" dedi.
Güney Kore Ulusal İstihbarat Servisi de, ulusal meclisin istihbarat komitesinde milletvekillerini bilgilendirdi. Yonhap ajansının haberine göre, Rusya'ya şimdiye kadar yaklaşık 3 bin Kuzey Kore askerinin gönderildiği ve aralık ayına kadar yaklaşık 10 bin askerin bu ülkeye konuşlandırılacağı belirtildi.
Güney Kore Dışişleri Bakan Yardımcısı Kim Hong-kyun, Rusya'nın Seul Büyükelçisi Georgy Zinoviev'i Bakanlığa çağırarak, Kuzey Kore ile Rusya arasındaki askeri işbirliğinin Güney Kore ve uluslararası toplum için "ciddi tehdit" oluşturduğunu iletti.
Rusya ile Kuzey Kore İlişkileri
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, haziran ayında Kuzey Kore'yi ziyaret etmiş ve taraflar arasında "kapsamlı stratejik ortaklık anlaşması" imzalanmıştı.
Putin, bu anlaşmayla taraflardan birinin saldırıya uğraması halinde diğerinin askeri yardımda bulunacağını taahhüt ettiklerini belirtirken, "ittifak" kelimesini kullanmaktan kaçındı.
Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ise anlaşmayı "pakt" olarak nitelendirerek, iki ülke arasındaki ilişkilerin "yüksek ittifak" seviyesine yükseldiğini vurgulamıştı. Bu gelişmeler, uluslararası güvenlik dinamikleri açısından dikkatle izleniyor.