Son Mühür TV’ de yayınlanan Sevinç Öztürk ile Beyin Sizsiniz programının bu haftaki konuğu Psikoloji Uzmanı Prof. Dr. Kamuran Elbeyoğlu konuk oldu. Programda, bağımlılık kavramı ele alındı. Bağımlılığın çeşitli yönlerini ele alan Prof. Dr. Kamuran Elbeyoğlu, bağımlılığın sadece maddelere değil, aynı zamanda insanların, durumların ve teknolojinin de bağımlılık oluşturabileceğini belirtti. Bağımlılığın psikolojik, kültürel, sosyolojik ve fizyolojik temelleri olduğunu vurguladı. Beyindeki nörolojik süreçlerin bağımlılığın altında yatan bir faktör olduğunu açıkladı. Ayrıca, bağımlılığın tedavisinde çok yönlü bir yaklaşım gerektiğini ve bazı bağımlıların kişilik bozukluğu yaşadığını belirtti. Bağımlılık ilişkilerini köle-efendi ilişkisine benzeterek, bağımlılığın kişiler arasındaki dinamikleri açıkladı. Bu ilişkilerde stresle başa çıkma ve öfke kontrolü gibi zorlukların ortaya çıkabileceğini ifade etti.
Bağlanmanın ve sorumluluk almanın, sürdürülebilir ilişkilerin temelini oluşturduğunu vurgulayarak, sürdürülebilirlik, özgür iradeyle birlikte verilen sözlerin arkasında durmayı gerektirdiğini vurgulayan Elbeyoğlu, bunun kolay bir süreç olmadığını ve ilişkilerimizi sürdürememe veya hayatın normal akışını sağlayamama durumlarında bağımlılıklara sürüklenebileceğimizi belirterek," Bir şeye bağlı olmak ona bir sorumlulukla bağlanmak sürdürülebilirlik açısından son derece önemlidir. Önemli olan özgürce beraber olmak sözü vermek. Sürdürülebilirlik kolay bir şey değildir.İlişkilerimizi sürdüremediğimiz için veya hayat akışı içerisindeki o normal akışı sağlayamadığımız için bağımlılıklara düşüyoruz" dedi.
Bağımlılık nedir?
Bağımlılığın çeşitli boyutlarını ve nedenlerini ele alarak, sadece maddelere değil, aynı zamanda durumlara, oyunlara, hatta internete bile bağımlılık olabileceğini belirten Elbeyoğlu, bağımlılığın psikolojik, kültürel, sosyolojik ve fizyolojik kökenleri olduğunu açıklıyor ve beyindeki hormonal etkileri olduğunu vurgulayarak bağımlılık kavramını şu ifadelerle anlattıyor:
Herhangi bir nesneye insan olur, madde olur, durum, oyun olur, internet olur, ben katılmıyorum, doğru bir kullanım olduğunu düşünmüyorum teknolojinin bağımlılığı diye de bir şey var. Sen hayatının amacı sadece o nesne haline geldiyse eğer o nesne yokken kendini iyi hissetmiyorsan ve o nesne yokken var olamayacağını düşünüyorsan, bütün varlığın o nesnenin varlığına bağlı ise o zaman bağımlısın demek oluyor. Dolayısıyla bağımlılıkta bir nesneye bağımlılık vardır. Bağımlılık, hem psikolojik, hem kültürel hem sosyolojik hem de fizyolojik temelleri olan ve psikolojik nedenleri de ağır basan bir rahatsızlıktır. Bağımlılığın hem psikolojik hem de fizyolojik yönünden bahsediyoruz. Fizyolojik nedenlerin de son derece etkili olduğunu söyleyebiliriz. Bu durumun nörolojik temeli de son derece güçlü. Esasen beyinde oluyor her şey.
Beynimizde özellikle psikolojik duygu durumumuzu belirleyen çok önemli hormonlar var. Bunların içinde mutluluk hormonu var. Endorfin sistemi dediğimiz şey aslında vücudumuzun kendine özgü, doğal morfin sistemidir. Vücudumuz aslında sürekli bu endorfin sistemi çerçevesinde bizim kendimizi iyi hissetmemize, vücudumuzdaki ufak tefek ağrıları daha az hissetmemizi sağlayan doğal morfin sistemidir.
Bağımlılığın tedavisinde birkaç yönlü tedavi de uyguluyoruz. Bağımlı bireylerde ki bağımlılık kişilik bozukluğu diye bir bozukluktan da bahsediyoruz. Bağımlı bireyler bir başkası olmadan hayatını idame ettiremiyor. Ben senin varlığınla ancak var oluyorum. Burada biz onu aslında bir sevgi objesi olarak değil, bir bağımlılık nesnesi olarak yaklaşmış oluyoruz. Çünkü benim varlığım onun varlığına bağlı. Köle efendi ilişkisi de böyledir. Birbirine karşılıklı bir bağımlılık yaşarlar. Öbürü de onun sayesinde kendi gücünü kullanma şansı bulur. Böylece bağımlılık ilişkisi arasına girerler. Sahiplenme ilişkisi yaşayan bu kişilerde çok yoğun bir şekilde stres ile başa çıkamama, öfke kontrolü yapamama gibi çok önemli takıntıları vardır. Sosyal, psikolojik, sosyolojik ve fizyolojik sebeplerden beslenen çok yönü bir faktörden bahsediyoruz.
Her şey ailede başlıyor
Bağımlı kişiliklerde hayatın zorluklarıyla başa çıkma ve kendini gerçekleştirme gibi önemli içsel süreçlerde sıkıntı yaşandığını ifade eden Elbeyoğlu, özellikle çocukluk döneminde aile tutumlarının kişinin kendine değer ve güven duygusunu şekillendirdiğini vurgulayarak," Bağımlı bir kişilik nasıl bir kişiliktir? Bağımlı kişiliklerde en önmeli sorun güven sorunudur. Sorumluluk alamamaktır. Hayatın zorlukları ile karşılaştığında ne yapacağını bilememek, manevi değerlerden yoksundur ve en önemlisi kendini gerçekleştirme ve bir ben olma ve kendisiyle guru duyma, kendine değer verme duygularından yoksundur. Bunlar çok önemli şeyler. Yani ailemiz bize bir değerli olma duygusu vermelidir. Çocuk doğumundan itibaren anne babasının tutumlarından değerli olmak v değersiz olmak gibi kavramları edinir. Bağımlı kişiliklerde öfke yönetimi problemi en temel problemdir. Değersizlik ve onunla bağlantılı olarak güven hissi… Başkasına güvenme duygumuz, kendimize de güven duygumuzu ifade eder. Eğer ben anne babama güvenebildiğimi hissetmezsem özellikle 0-2 yaş arasında yerleşen bir duygudur bu birey ne kendine güven duyar ne de dışarıya güven duyar. Aşırı kıskanç bireyler aslında çok güvensiz bireylerdir. Kıskançlık sevgi gösterisi değildir" ifadesini kullandı.
Elbeyoğlu bu ifadelerin ardından, geleneksel toplumlarda kadınlara yönelik belirli beklentilerini ve rollerini yansıttığını ve kadının toplum içinde rolünün nasıl tanımlandığı ve nasıl yetiştirildiği üzerinde durarak,"Bu durum, toplumun kadınlara yönelik belirli beklentilerini ve rollerini yansıtmaktadır.Kültürel olarak baktığımızda sosyolojik bir faktör olarak düşünürsek, geleneksel bir kültür içerisinde kadınlar, boyun eğici, bağımlı, sesini çıkarmayan, itaat etmeye yönelik yetiştiriliyor. Ailede önemli olma, güven duygusu ve sorumluluk duygusu çok önemli" dedi.
Bağımlılık bir ödünleme meselesidir
Elbeyoğlu, aile içindeki eksikliklerin ve sorumluluk duygusunun bireylerin gelişimini etkilediğini belirterek, sosyal medyanın yanlış kullanımının bireylerin kendilerine yeni bir mecra açmasına neden olduğunu ifade ediyor. "Ailedeki birtakım şeyler eksik kaldığında, sorumluluk duygusu almamışsa birey ki bu çok önemli bir duygu, aile çocuğun yanında olmadığı zaman ileride bocalıyorlar, boşluğa düşüyorlar, öfkelerini kontrol edemiyorlar. Özellikle de hiçbir zaman kendini ifade etme ortamı bulamamışsa çocuk aile içerisinde susturulmuşsa, sen anlamazsın denmişse bu çocuğun kendine güven veren, kendine değer veren bir ben yetiştirmesi pek mümkün olmuyor. Sosyal medya insanlara çok farklı bir, teknoloji bağlılığı dediğimiz şey aslında bir yanlış kullanımdır. Teknoloji çünkü faydalı bir şeydir. Önemli olan teknolojinin sunmuş olduğu imkanları senin nasıl kullandığındır. Bağımlılık yabancı madde kullanımı gibi o nasıl haz veriyorsa veya alışveriş aynı şekilde kendini yalnız hisseden, aile ilişkileri iyi olmayan, sağlam ve sürdürülebilir ilişkiler kuramayan bireyler sosyal medyada kendine yeni bir mecra açabiliyorlar. Farklı bir benlik gösterebiliyorlar. Yalnızlaşmış aile ilişkileri iyi değil sağlam ve düzgün ilişkiler kuramayan bireyler sosyal medyada kendilerine yeni bir mecra açabiliyorlar. Kalkıp bir eyleme katılacak yüreği yok ama sosyal medyada bir sürü kahramanlıklar yapabiliyor. Bu aslında bir beni ödünleme şeklidir. Kendini iyi hissediyor orada. Aslında bağımlı olduğumuz nesneyi ne kadar çok kullanırsak o bizim beynimizdeki sevk merkezi aktive ettiği için, o da bizim kendimizi iyi hissettirdiği için biz her seferinde onun yerine gerçekte olan bir şey olmadığını, zevk merkezinde uyararak kendini iyi hissediyor."
Bağımlılık için temel olan..
Bağımlılıkta asıl sorunun, bu bağımlılık nesnesi olmadan kendini iyi hissedememe ve yaşam zorluklarıyla başa çıkamama olduğunu vurgulayan Elbeyoğlu," Gerçekte onun yeri yok o zaman ben bu bağımlı olduğum nesne ile bu zevk merkezimi uyararak kendimi iyi hissediyorum. Normal şartlarda vücudumuzdaki bu hormanların salgılanması bizim kendimizi iyi hissetmemiz için yeterli, ortamı sağlar. Sen hayatın zorlukları karşısında normal bir benlik oluşturabilmişse “normal ya da sağlıklı yollarla baş edebiliyorsan” bağımlılığa düşmüyorsun. Bunun için sadece kendine değer verecek bir beni geliştirebilmek gerekiyor. Sağlam bir psikoterapi gerekiyor diyebiliriz. Hayatla mücadele edecek güçlü bir bene sahip olmak ben yapabilirim duygusuna sahip olmak bağımlılık için sağlam bir temel oluşturur"dedi.
Bir defadan bir şey oluyor…
Bağımlılığın, genellikle masumane başlayan alışkanlıkların, zamanla kişinin kendini kontrol edemeyeceği bir noktaya evrilmesiyle ortaya çıktığını söyleyen Elbeyoğlu, dopamin gibi beyindeki mutluluk hormonunun salgılanmasıyla hissedilen iyi hislerin, bağımlılığın temelini oluşturduğunu belirterek,"Merakla başlıyor birçok insan. Bir defadan bir şey olmaz diye başlıyoruz kötü alışkanlıklara. Aslında bir defadan bir şey oluyor. Arkadaş ortamlarında ara sıra kullanırım diye başlıyor birçok insan. Çeşitli şekillerde zevk aldığımız aktiviteleri yaptığımızda bu haz merkezi zevk merkezi uyarıldığında kendimizi iyi hissediyoruz. Bağımlılıklar böyle başlıyor. Bağımlılık yapan maddeler kesinlikle son derece tehlikeli. Dopomin bize iyi hissettiren anların beynimizde salgılanır, salgılandığında kendimizi iyi hissederiz. Dopomin bize kendimizi iyi hissettiren hormondur ve beynimizin zevk merkezi uyarılır, aktive olur. Bağımlılıklarda, bağımlılık yapan durumlar tüketildiğinde veya hissedildiğinde kendini normal hayatta hissedemeyeceğin kadar iyi hissediyorsun. Bütün sıkıntı orada. Dopomin son derece yoğun şekilde salgılandığı için bu sefer tekrar sen o düştüğünde “ben yine aynı şekilde mutlu olmalıyım” düşüncesine giriyorsun. Normal hayattaki aktivitelerdeki salgılanan dopomin artık seni mutlu etmemeye başlıyor. Biz buna tolerans seviyesi diyoruz. Psikolojik olarak dopomin bireyi mutlu eden seviyeye gelmediği zaman psikolojik olarak kendini çökmüş hissediyor. Son derece öfkeleniyor. Hem psikolojik hem de psikolojik etkiler göstermeye başlıyor ve böylelikle bağımlı olduğu şeylere yöneliyor" açıklamasını yaptı.
Mutluluk hayatın çok küçük anlarında çok küçük şeylerinde gizli
Hayat, Geçmişe dayanarak geleceğe bakarak şimdi yaşanır. Bütün mesele budur. Bunu yapabilmek mesele bunu yapabildiğimiz ölçüde bağımlılıklardan azade, işimize, kendimize, karşımızdaki kişiye bağlı söz verişler ile yaşarız. Bütün her şeyin özü budur aslıda. Mutluluk mutlu olmak istemekle olunacak bir şey değil. Mutluluğu bulamazsın. Mutluluk an da nasıl hissettiğindir. Mutluluk hayatın çok küçük anlarında çok küçük şeylerinde gizli. Dünyada bağımlılık çok yaygın bir hastalık. Bağımlı kişilerin bir araya gelip o sorunları birbirlerine anlatmaları, çözüm aramaları psikolojik olarak onlara iyi gelerek o bağımlılıktan kurtulmalarına neden olabiliyor.
Ailelerin biz içinde ben olmayı sağlayabilmeleri gerekiyor
Son olarak, kişilerin psikolojik sağlamlığının önemini vurgulayan ve bunun için eğitim sisteminin ve ailelerin desteğinin gerekliliğini açıklayan Elbeyoğlu, kişinin kendine güvenmesi, sorunlarına çözüm bulabilmesi ve yeteneklerini geliştirebilmesi için sağlam bir temelin oluşturulmasının önemine değinerek,"Bireylerin psikolojik sağlamlığı sağlamak gerekiyor, kendine yeten, güvenli, kendi kendinin problemlerine çözüm arayabilen, hayatın problemleri içerisinde çözümleri gören bireyler yetiştirmemiz gerekiyor onun için okullarda sadece nota yönelik bir sistem yerine çocukların kendini geliştirmesine müsaade eden, onun içindeki yetenekleri ortaya çıkaran bir sistem olması gerekiyor. Çocukların yenilikçi fikirlerini ortaya çıkarabilecek bir aile ortamı, okul ortamı saplayabildiğimiz takdirde bu bağımlılıklara da çare bulmuş oluruz. Bu çok yönlü bir eğitim ve aile politikasıdır. Ailelerin biz içinde ben olmayı sağlayabilmeleri gerekiyor" dedi.