İzmir Barosu, dört yıl önce meydana gelen 6.6 şiddetindeki İzmir depreminin yıldönümünde yaptığı açıklamada, hem kayıpları anarak hem de ülke çapında hukuk ve can güvenliği eksikliklerine dikkat çekti. Depremin ardından geçen dört yıl boyunca süren davaların ve yargı sürecinin yakından takipçisi olduklarını belirten Baro Başkanı Sefa Yılmaz, ihmallerin altını bir kez daha çizdi.
İzmir Barosu Başkanı Sefa Yılmaz, Rıza Bey Apartmanı gibi depremde yıkılan yapılardaki hukuksuzlukları hatırlattı ve yargılama süreçlerinde eksiklikler olduğunu vurgulayarak "Bundan dört yıl önce İzmir'de 6.6, bazı bilim insanlarına göre şiddetinde bir sarsıntı yaşandı. Dört yılda neler oldu? Hepimiz yakından takip ediyoruz. İzmir Barosu olarak biz de takip ediyoruz. Baromuzun avukatları da hukuk ve ceza davalarını çok yakından takip ediyor. Yakın tarihte sonuçlanan, Yargıtay’da onanan bir dosya var. Onun dışındaki bütün dosyalarda yargılamalar devam ediyor.
Rıza Bey Apartmanı, otuz dokuz cana mal oldu. Orada yapılan işlerin ne kadar olumsuz, ne kadar hukuka aykırı olduğunu dört yıl sonra mahkeme yeni bir ara kararıyla tekrar gündeme getirdi. Yapılan güçlendirmenin ruhsata tabi olup olmadığını yargılama konusu olan ilgili belediyeden sordu. Aynı dosyada o belediyenin kamu görevlileri de yargılanıyor. Yani muhatabına, sanığına bunu sormak kadar hukuk dışı veya hukuka aykırı bir düşünce ya da davranış biçimini kabul etmemiz mümkün değil." ifadelerini kullandı.
"İmar affı adı altında düzenlemeler yapıldı"
Yılmaz, Türkiye’de depreme dirençli konut ve iş yeri yapılması yerine imara aykırı, deprem direnci olmayan binalara yapı kayıt belgeleri verilmesini eleştirerek şöyle konuştu:
"Bu ülkede deprem dirençli konutlar, iş yerleri ve meskenler yapmak yerine, deprem direnci olmayan, sonradan eklentilerle farklı şekillere büründürülen yapılara, binalara yapı kayıt belgesi verildi. Canların yitirilmesinin artmasına neden oldular. Üç defa imar affı adı altında bazı düzenlemeler yapıldı. Aslında imara aykırı, deprem direnci olmayan bu yapılara yapı kayıt belgeleri verilerek adeta mezarlık haline getirildiler ve bunu büyük bir şenlikle duyurdular. Neden yaptılar bunu? Evet, bütçeye para sağlamak, gelir elde etmek için. Elde edilen yaklaşık kırk milyar TL, ki bu devletin açıkladığı resmi rakamlar, ne yazık ki o paraların dahi bütçede yer almadığını, depremde evlerini ve iş yerlerini kaybeden yurttaşlara katkı olarak sunulmadığını gördük."
"Depreme kader diyen anlayış devam ediyor"
Deprem gibi doğal felaketlerin sonuçlarının vatandaşa yüklenmesini eleştiren Yılmaz, "Depreme kader diyen, maden cinayetlerine bu işin fıtratında var diyen bir anlayış hala devam ediyor. Cumhuriyetin yüz birinci yılını dün tamamladık. Ve biz hala deprem gerçeğini konuşmaktan ve depremin sonuçlarını sadece yurttaşa yüklemekten başka bir şey yapmıyoruz. Ne yazık ki bu alanda yapılması gereken, çalışılması gereken, bu işi üstlenebilecek ve sorumluluğunu taşıyabilecek alanları belirlemekten ısrarla kaçınıyorlar." dedi.
"Can güvenliği de yok hukuk güvenliği de..."
Yılmaz, yalnızca depremlerle değil, sokakta dahi can güvenliği sağlanamayan bir ortamda yaşanıldığını belirterek, hukuk güvenliği eksikliğine vurgu yaptı. Açıklamada şöyle seslendi:
"Bu durum her alanda mevcut: Sağlıkta, eğitimde, emniyette, hukukta. Bu ülkede sokağa çıktığınız anda yalnızca deprem riski değil, elektrik akımına kapılıp ölme riski, yıldırım çarpması sonucu ölme riski, kaldırımda yürürken üzerinize bir aracın çıkma ihtimali var. Bu ülkede can güvenliği olmadığı gibi hukuk güvenliğinin olmadığını da çok yakından biliyoruz.
O yüzden, yüz birinci yılını tamamladığımız Türkiye Cumhuriyeti'nde geleceğe olan umutlarımızı yitirmeden, geleceğe olan saygımızı ve sevgimizi daha ileriye taşımak adına yeniden hukuk devleti olmak için bu mücadeleyi sürdürmeliyiz. Bizler bu mücadelenin her zaman yanı başında olduk, meslektaşlarımız da oldu. Yurttaşlarımızın, hak ihlallerine uğrayanların yanında olduk ve bundan sonra da olmaya devam edeceğiz."