ALPER TEMİZ - Bilim ve teoloji dünyasında ortaya çıktığı ilk günden bu yana sert tartışmalara neden olan Evrim Teorisi, Türk eğitim sistemi müfredatından çıkartılmıştı. Müfredatta, 'Yaradılış'a dair yaklaşımlarla bir nevi yer değiştiren Evrim Teorisi, yavaş yavaş 'yasa dışı bilim' haline getirilirken, bilim camiası da cevaplarını bilimsel yöntemlerle vermeyi sürdürdü. Bu cevaplardan biri, Oktay Kaynak'a ait. Cevaba insanın oluşumunun ilk evresinden başlayan Kaynak, konuşmaya "Evrimi özet olarak açıklamak gerekirse; evrim yeni bir türün oluşumu demektir diyebiliriz. Biyoloji bilimi yeni bir türün oluşumunu anagenesis, cladogenesis ve allopatric ya da sympatric yollarla açıklamaktadır. Yeni bir türün oluşumunun ana mekanizması, değişen yaşam koşullarının ve yaşam alanlarının baskısı sonucu bir türün başka bir türe dönüşmesidir. Genel olarak bütün türlerin oluşmasını bu yolla açıklayabiliyoruz. İnsan türü hariç…" sözleriyle başladı.

Yaşam koşulları değişikliği, hala sürüyor!

Kaynak, "Özet olarak mekanizma şöyledir: değişen yaşam koşulları popülasyona bir seçilim baskısı uygulamaya başlar. Popülasyon bu baskılara uyumsal yanıt verir ve yeni yaşam koşullarına uygun olarak değişmeye başlar. Bu değişimler belirli bir nicel birikimi tamamladığında, bu değişimlere iyi uyum sağlayanlar seçilim mekanizması tarafından seçilmeye başlanır. Bu seçilenler, yeni duruma genetik yatkınlığı olan varyasyonlardır. Sonuçta popülasyonun gen havuzunda zaten genetik yatkınlığı olan bu bireylerin genomu yaygınlaşır ve bu yaygınlaşma belirli bir nicel birikimi tamamladığında o popülasyonu yeni bir türe dönüştürür. Bütün evrim süreçlerinde ve bütün canlılarda olduğu gibi günümüzde de yaşam koşulları değişikliği, insan türünde coğrafi adaptasyonlara neden olmaktadır. Bu adaptasyonlar sonucu oluşan biyolojik farklılıklar, yanlış bir şekilde ırk diye yorumlanabilmektedir" dedi.

Oktay Kaynak

"İnsan beyni, insanın kendisi değildir!"

"İnsan belli bir zihinsel potansiyele, bilgi işlem cihazına sahip. Biriktirdiği bilgiyi sentezliyor ve analiz ediyor ve üst bilgi üretiyor" diyen Kaynak, "Bu, beynin kendi özelliğidir. İnsan, taşı sopaya bağlıyor. Peki bu nasıl oluyor? Canlılar yaşamlarını sürdürmek üzere çözüm üretirler. Yaşamak bir çözüm üretme sürecidir. Çözümü neyle üretirsiniz? Elinizde var olan olanaklar ve araç gereçlerle üretirisiniz. 

Bazı yanlış bakış açıları var!

"Geçmişten günümüze uzanan bazı pozitivist açıklamalar var" diyen Kaynak, "Klasik antropoloji, 'İnsan iki ayaklı olunca eli boş kalıyor ve ellerini kullanıyor' der. 'Bu nedenle alet yapıyor ve aleti kullanmak için üst düzey bir beyne ihtiyaç duyuyor' deniliyor. Ancak bu argümanlar yanlış ve insan evrimini açıklayamıyor; şempanzelerin eli bağlı değil ki? Şempanze çekirdek kırıyor ve hatta kendi şekillendirdiği ince çubuklarla termit avlıyor. Eğer bu argüman doğru olsaydı ön ayakları boş olan tüm canlılar akıllı olurdu. Evrenin ilk oluşumu, dünyanın ilk yeşerdiği milyonlarca yıl önceki dönemi baştan başlasaydık, istatistiksel olarak insanın tekrar oluşma ihtimali yok denilecek kadar düşüktür. Bu nedenle bazı palavralar da var, onlara da kanmamak gerek" ifadelerini kullandı.

Evrim 1

Yedi milyon yıl öncesinden günümüze!
Kaynak, "Günümüzden 6-7 milyon yıl önce doğu Afrika’daki Rift vadisinin oluşumu nedeniyle oluşan büyük volkanik hareketler, yer kabuğu yarılmaları, ciddi orman yangınları, yeraltı sularının yeryüzüne çıkması, yer yarılmalarında oluşan uzun rift gölleri gibi olağanüstü yaşam koşullarının  zorlaması sonucu sadece sığ sularda yiyecek bulabilen (çünkü lavlar ve volkanik küllerin karasal alandaki yiyecek stoklarını yakıp, yok ettiği düşünülmelidir.Yoğun kar yağışı gibi düşünebiliriz.Yoğun kar karasal alandaki yiyecek kaynaklarını bir şekilde sınırlar ama göl ve nehirlerdeki yiyecek kaynaklarını o derece etkileyemez.) ağaç canlısı primat, sığ sularda yiyecek ararken iki ayağı üzerine kalkmak zorunda kalmıştır. 


Günümüzdeki şempanze ve diğer maymunlar suya girer girmez ayağa kalkarlar. Yani iki ayaklılığa yaşam alanındaki olağanüstü değişiklikler yol açmıştır. Bu mekanizma genel türleşme mekanizmasıdır zaten… Antropoloji dünyası insan evrimini (insanın türleşmesini) anlayabilmek ve açıklayabilmek için klasik ve genel evrim mekanizmalarından yararlanmaya çalışmaktadır. Halbuki bir kere iki ayaklı olunduktan sonra iki ayaklılığın doğal ve fiziksel sonucu olarak 7 milyon yıl sürecek olan iskelet (kemik) yapısındaki değişiklikler başlamıştır. İşte konvansiyonel antropolojinin fark edemediği şey budur ve bu nedenle de üstünde konsensüs oluşturulabilen bir insan evrimi modeli geliştirememektedir. İnsan evriminin ana devindirici gücü, iki ayaklılığa zorladığı için yaşam koşullarındaki değişmedir diyebiliriz. Ama tayin edici devindirici güç yani insanı akıllı canlı olmaya götüren güç, iki ayaklılığın başlattığı 7 milyon yıl sürecek olan iskelet (kemik) yapısı değişimidir.


Bu değişikliklerdir ki 7 milyon yıl süren nicel değişimlerin nitel dönüşümü sonucu Homo sapiensi üretmiştir. Biz bu iskelet yapılarındaki değişiklikleri 7 milyon yıla yayılı hominid fosillerinden gözlemleyebiliyoruz. 7 milyon yıl önce iki ayaklı olunca, ayak başparmağından başlayan, diz kapağı, femur başı, pelvis, göğüs kafesi, el parmakları, kafatası hacmi ve şekli, post canin fossa (elmacık kemiklerimizin altındaki çöküntü) ve en son olarak alt çenemizin ucundaki çıkıntı (chin) gibi birbirini izleyen ve 7 milyon yıl süren değişimler olmuştur. Fas’da Cebel İhud da bulunan ve  300.000 yıl yaşında olduğu tespit edilen Homo sapiens’in alt çenesinin altındaki çıkıntı (chin)henüz oluşmamıştır. Bu demektir ki 7 milyon yıl önce başlayan iskelet (kemik) yapısı değişikliği 300.000 yıl önce hala tamamlanamamıştır. Bu iskelet değişimlerinin ana devindirici gücü iki ayaklılıktır ve de doğa yasaları gereği böyle olmaktadır. 

Bu değişikliklerdir ki 7 milyon yıl süren nicel değişimlerin nitel dönüşümü sonucu Homo sapiensi üretmiştir. Biz bu iskelet yapılarındaki değişiklikleri 7 milyon yıla yayılı hominid fosillerinden gözlemleyebiliyoruz. 7 milyon yıl önce iki ayaklı olunca, ayak başparmağından başlayan, diz kapağı, femur başı, pelvis, göğüs kafesi, el parmakları, kafatası hacmi ve şekli, post canin fossa (elmacık kemiklerimizin altındaki çöküntü) ve en son olarak alt çenemizin ucundaki çıkıntı (chin) gibi birbirini izleyen ve 7 milyon yıl süren değişimler olmuştur. Fas’da Cebel İhud da bulunan ve 300.000 yıl yaşında olduğu tespit edilen Homo sapiens’in alt çenesinin altındaki çıkıntı (chin)henüz oluşmamıştır. Bu demektir ki 7 milyon yıl önce başlayan iskelet (kemik) yapısı değişikliği 300.000 yıl önce hala tamamlanamamıştır. Bu iskelet değişimlerinin ana devindirici gücü iki ayaklılıktır ve de doğa yasaları gereği böyle olmaktadır" diyerek evrimin ana devinimini özetledi.

Evrim 2

Soruları hurafeyle mi yoksa bilimle mi yanıtlayacağız?

"Esas noktaya nihayet gelebildik" diyen Kaynak, eğitim sisteminden Evrim Teorisi'nin çıkartılmasına yönelik fikirlerini aktardı. Kaynak son olarak şunları dile getirdi; "Akıl taklasıyla kafatası büyümesinin başlamasından sonra kafatası (beyin) hacmi belirli bir düzeye geldiğinde, bu hominid taşı ve sopayı avını ve avcısını uzaktan etkilemek üzere hem silah hem de alet olarak kullanmaya başlamıştır. İki ayaklı olarak karasal alanda yaşamaya başlayınca avcılarından kaçmak için en iyi silahı olan ağaca tırmanma yeteneğini yitirince, yaşamını ve türünü sürdürebilmek için organsal biyolojik silahlarının yerine taşı ve sopayı silah ve alet olarak kullanmak zorunda kalmıştır. Bu arada beyin büyümesi de devam etmektedir. Elindeki taşı silah olarak kullanırken, taşın sivri yanlarını kesici alet olarak kullanmaya başladığı an bir teknolojik bilgi birikiminin adımlarını atmaya başlamıştır. 

Bilgi insan aklının ışığıdır. İnsan aklını bilginin ışığı aydınlatır. İnsan Aristo'nun dediği gibi 'İnsan doğası gereği bilmek ister.' Ancak ben buna bir ekleme yapmak istiyorum; insan aklı soruyu sevmiyor. Aklımıza bir soru takılınca, gece uyumuyoruz. İnsan aklı soru ile yaşayamaz. Soru toksiktir. Cevap ile rahatlama özelliğimiz var. Bu cevap, ya bilimsel gerçek yanını bularak rahatlar ya da hurafeye inanır rahatlar. Asırlardır hem bilim hem felsefe hem de din bizim nereden geldiğimizi soruyor. Bir doğa üstü töz den bahsediliyor. İlahi güç yarattı deniliyor. Ancak insan her şeyi çözmek istiyor. İnsan aklına soru geldiğinde, yakıcı bir ışık geliyor. O yakıcı ışığı söndürürsen rahatlarsın. Adem'den geldik savı da bu ışığı söndürüyor, Evrim Teorisi'de söndürüyor. Aslında çözüm için soru sorduğumuz o 'ilk taş sopa' döneminden bu yana süreç hala devam ediyor. Hala soru soruyoruz; süreç hiç bitmedi. Eğer insan aklındaki o rahatsız edici soruyu bilimin ışığıyla söndürmezseniz, hurafeler de söndürüyor. İşte, müfredattan Evrim Teorisi'nin çıkartılarak soruların cevaplanması, bizi bu karanlığa iter."

Muhabir: Alper Temiz