İzmir'in en son büyük depremini 1688 yılında yaşadığını belirten Sümer, bu depremin hangi fayda meydana geldiğinin bilinmediğini vurguladı. Eğer bu deprem İzmir Fayı'nın Balçova veya Pınarbaşı segmentinde olduysa, İzmir Fayı açısından bir rahatlama söz konusu olabilir. Ancak, 1688 depremi Uzunada Fayı'nda gerçekleştiyse, İzmir Fayı'nın biriken stres nedeniyle hareket etme zamanı gelmiş olabilir. Son depremi 178 yılında yaşanan İzmir Fayı'nın bu nedenle dikkatle izlenmesi gerektiğini belirtti.
Hareketlilik özellikle kuzeydeki faylar üzerindeki stresi artırdı
Son 20 yıl içinde Ege Bölgesi'nde bir dizi depremin meydana geldiğine işaret eden Doç. Dr. Sümer, bu hareketliliğin İzmir'in çevresindeki fay hatlarını da etkilediğini belirtti. Gökova Körfezi'nde başlayan deprem fırtınası, 2017 Bodrum depremi ve 2020 İzmir depremi gibi olaylarla kuzeye doğru yayıldı. Bu hareketlilik, özellikle kuzeydeki faylar üzerindeki stresi artırdı. Ancak, bu durum her fayın eşit derecede etkileneceği anlamına gelmiyor.
Bazı faylar depremler üretmiş ve nispeten daha az risk taşıyor
DEÜ olarak yapılan çalışmalarla hangi fayların daha tehlikeli olduğunu belirlemeye çalıştıklarını ifade eden Sümer, İzmir'de 6'nın üzerinde deprem üretebilecek yaklaşık 25 fay olduğunu belirtti. Gülbahçe Fayı, Yağcılar Fayı ve Tuzla Fayı'nın güney segmenti gibi faylar tarihsel dönemlerde depremler üretmiş ve nispeten daha az risk taşıyor. Bu fayların tekrarlama periyotlarının uzun olması, büyük deprem riskini azaltıyor.
İzmir Fayı üzerinde iki senaryonun olduğunu belirten Doç. Dr. Sümer, 1688 depremi İzmir Fayı'nın Balçova veya Pınarbaşı segmentinde olduysa, bu fay üzerinde kısa vadede büyük bir deprem beklenmeyebileceğini söyledi. Ancak, eğer bu deprem Uzunada Fayı'nda meydana geldiyse, İzmir Fayı'nın harekete geçme zamanı gelmiş olabilir. 178 yılında son büyük depremini yaşayan bu fay, uzun bir sessizlik döneminde bulunuyor ve dikkatle izlenmesi gerekiyor.
Toplumun deprem konusunda eğitilmesi gerekiyor
Deprem tehlikesine karşı alınması gereken önlemler hakkında da konuşan Doç. Dr. Sümer, deprem bilincinin geliştirilmesinin önemine değindi. İlköğretim seviyesinden itibaren toplumun deprem konusunda eğitilmesi gerektiğini vurguladı. Ayrıca, yerel yönetimlerin mikro bölgeleme çalışmaları yapması gerektiğini belirtti. Büyük alanlarda yer bilimsel verilerin toplanmasının ardından, bu veriler ışığında mikro bölgeleme çalışmalarının yapılmasının önemine dikkat çekti.
Özellikle Konak, Karşıyaka ve Mavişehir gibi bölgelerde, Bornova Havzası'nda olduğu gibi büyük alanlardaki yer bilimsel verilerin elde edilmesi gerektiğini söyledi. Deprem hazırlıklarının bu bilimsel veriler doğrultusunda yapılmasının hayati öneme sahip olduğunu belirtti.