SON MÜHÜR - AYŞEGÜL KOÇ/ Dijital dünyanın hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline gelmesi, bazı kolaylıklar sağlarken teknoloji kaynaklı psikolojik sorunların da ortaya çıkmasına zemin hazırlıyor. Nomofobi, Netlessfobi, Siberkondri, Hikikomori gibi kavramlara dikkat çeken Yaşar Üniversitesi Psikoloji Bölümü Başkanı Doç. Dr. Oya Mortan Sevi, bu sorunlardan etkilenmemek adına neler yapılabileceğini anlattı.
“Birey giderek daha da yalnızlaşıyor”
Doç. Dr. Sevi, özellikle akıllı telefonların kişilerin internet erişimini kolaylaştırarak kullanım sürelerini artırdığını ve bu durumun yeni sorunları beraberinde getirdiğini belirterek, “Nomofobi (nomophobia) akıllı cihazdan yoksun kalma korkusu, Netlessfobi (being netless phobia) internetsiz kalma korkusu, FoMO (fear of missing out) ise gelişmeleri kaçırma korkusu anlamına geliyor.
Teknolojinin işlevsiz kullanımının sağlıkla ilgili endişeleri de tetikleyici ve sürdürücü bir işlevi var. Örneğin Siberkondri, kişinin internet ortamında sağlıkla ilgili bilgi aramaya veya bilgiye ulaşmaya çok fazla zaman harcaması durumudur. Hikikomori, 'içeri çekilme, hapsedilmiş olma' anlamına gelen Japonca bir kelimedir.
Geçmişte Hikikomoriler, yalnızlığı seven, modern çağın keşişleri olarak tarif edilmiş. Günümüzde ise 'Hikikomori', bireylerin toplumsal yaşamdan çekilmeleri ve sıklıkla aşırı seviyelerde kendilerini izole etmeleri durumunu tarif eder. Yani yalnızlık ve izolasyonu bir yaşam biçimi haline getirmişlerdir.
Gerçek dünyadan kopma eğilimi ile bireyin internet ve sosyal medyayı aşırı kullanımı arasında bir ilişkiden söz etmek mümkün. Bu durum, bugün teknoloji ile ilgili psikolojik sorunların zaman zaman nedeni, diğer yandan da olumsuz bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü birey giderek daha da yalnızlaşıyor, kendini yalıttığı, toplumdan koptuğu bir döngünün içinde hapsoluyor” dedi.
Doç. Dr. Sevi, JOMO (joy of missing out) kavramının ise diğerlerinden farklı olarak olumlu bir anlam taşıdığını belirtti. “Bu kavram, internet ve sosyal medya olmadan geçirilen zamandan keyif alma, gelişmeleri kaçırmaktan rahatsız olmama durumunu tarif eder. JOMO, tüm bu teknoloji kaynaklı patolojilere bir çözüm olarak önerilmektedir” diye konuştu.
Dijital dünya bireyleri içine çekiyor
Doç. Dr. Sevi, dijital dünyanın bireyleri psikolojik olarak nasıl içine çektiğini anlatarak, “Bir uyaran yüksek düzeyde haz oluşturuyor veya mevcut gerginlik ya da sıkıntılı durumdan kurtulmaya yardımcı oluyorsa bu uyarana yönelik davranışın tekrar edilme ihtimali artıyor.
Bu davranışın ortaya çıkması engellendiğinde ortaya çıkan huzursuzluk ve gerginlik de bu davranışın sürdürülmesine aracılık edebiliyor. Bu problemli davranışları etkileyen yüksek stres ve kaygı düzeyi, düşük baş etme gücü, yenilik ve haz arayışı gibi önemli risk faktörleri olabiliyor.
Bu durumun sosyal medya aracılığıyla kendine bir statü sağlamak, onay ve beğenilme ihtiyacını karşılamak gibi işlevleri de var. Yani sanal iletişimin kendisi bir ödül niteliğinde olup beyin bu ödüle daha sık ulaşmanın peşine düşüyor.
Bu uğraşlar yoğun bir zihin meşguliyeti oluşturuyor, birey giderek daha fazla zamanını bu uğraşlarla geçirip gitgide daha fazla çaba ve hatta para harcayabiliyor, tüm bunlar da işlevselliğini etkiliyor” ifadelerini kullandı.
Yalnız bireylerin yaşam doyumları düşüyor
Doç. Dr. Sevi, 10 yıl önce Klinik Psikolog Larissa Varol Afo ile birlikte yürüttükleri araştırmaya atıfta bulunarak, problemli internet kullanımının psikolojik değişkenlerle ilişkisini incelediklerini söyledi. Bu araştırmada, yalnızlık ve utangaçlık gibi duyguların, sosyal destek algısı ve yaşam doyumunun düşük olduğu bireylerde problemli internet kullanımının daha yüksek olduğunu bulduklarını belirten Doç. Dr. Sevi, “Bu değişkenlerin o gün olduğu gibi günümüzün teknoloji kaynaklı bu sorunlarını açıklamakta bize günümüzde de yardımcı olabileceğini düşünüyorum” dedi.
“İzole ve sanal dünyaya sıkışmış bir toplum olmaktan çıkmalıyız”
Doç. Dr. Sevi, teknolojinin hayatımızda nasıl dengelenmesi gerektiğine dair önerilerde bulunarak, “Teknolojiyi, akıllı telefonları ve sosyal medyayı kendimizi, çocuklarımızı, gençlerimizi yatıştırmanın ve oyalamanın bir aracı olarak kullandığımıza da inanıyorum. Olumsuz duygulardan uzaklaşmak ya da boş zamanımızı doldurmak için her seferinde internete, sosyal medyaya başvurmak yerine başka çözümler bulabiliriz.
Hem birey hem de toplum nezdinde zor duygularla kalabilme gücümüzü artırmak, enerjimizi daha işlevsel kaynaklara örneğin üretmeye yönlendirmek, kitap okumak, müzik dinlemek, spor yapmak, birbirimizle göz teması kurarak ve can kulağıyla dinleyerek doğrudan iletişim kurmak, bir yandan teknoloji ile aramıza sağlıklı sınırlar oluşturarak sosyal dünyanın daha sıklıkla bir parçası olabilmek bu çözümlerden birkaçı.
Çocuklar ödül ve keyif duygularını ekran ile değil, sanat ve spor aracılığıyla yaşamalılar. İzole ve sanal dünyaya sıkışmış bir toplum olmaktan çıkmalıyız. Teknoloji işimize yaradığı kadar hayatımızda var olmalı, boşluğunu dolduramadığımız ve mahrum kaldığımızda bizi mutsuz kılan bir yaşam biçimi haline gelmemeli. İnsan doğası gereği sosyal bir varlıktır. Düşünsel, duygusal, fiziksel ve davranışsal açıdan sağlığımızı koruyabilmenin başka bir yolu yok” dedi.