DEÜ Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr. Ahmet Mehmetefendioğlu, Son Mühür TV’de yayınlanan Sıcak Bakış programında Ayşegül Koç’un sorularını yanıtladı. 15 Mayıs 1919, bir şehrin işgalinden ötesidir diyen Mehmetefendioğlu; “10 Ağustos 1920’deki Sevr Anlaşması imzalanana kadar Anadolu’daki yerel direnişleri ve baş kaldırıları kontrol etmeyi amaçlıyorlardı. Ancak hesabı 15 Mayıs’ta Hasan Tahsin, 19 Mayıs’ta ise Atatürk ‘Ya İstiklal Ya Ölüm’ diyerek bozdu” dedi.
“15 Mayıs 1919; bir şehrin işgalinden ötesidir”
15 Mayıs 1919 bir şehrin işgalinden ötesi demek diyen Mehmetefendioğlu; “1. Dünya Savaşı’ndan çıkan Osmanlı topraklarının paylaşıma açıldığı, mütareke hükümlerinin uygulanmaya başlandığı ve ileride imzalanacak ve adı Sevr Anlaşması olarak konulacak barış anlaşmasına giden sürecin önemli bir kırılma noktasıdır. Osmanlı umutlarla girdiği savaşın olumsuz sonuçlanacağını görüyor. 1917-18 yılında da uzak bölgelerdeki toprakların kaybıyla Anadolu’ya sıkışan bir direniş oluştuğunu görüyoruz. 15 Mayıs İtilaf Devletleri adına tetikçilik yapan Yunan işgal kuvvetlerinin Anadolu’ya çıktığı dönem. 10 Ağustos 1920’deki Sevr Anlaşması imzalanana kadar Anadolu’daki yerel direnişleri ve baş kaldırıları kontrol etmeyi amaçlıyorlardı. Ancak hesabı 15 Mayıs’ta Hasan Tahsin, 19 Mayıs’ta ise Atatürk ‘Ya İstiklal Ya Ölüm’ diyerek bozdu. İşgalin başlamasıyla birlikte bağımsızlık ateşi her yerde mevcut. Hasan Tahsin bir işgalin sembolize edilmiş değeri olarak ön plana çıkıyor. İzmir’de 20’ye yakın ilk kurşun hikayesi var. Aslında bu ülkenin bu şehrin anlamlı duruşunu gösteriyor” dedi.
“Soluk bir iki fotoğrafı vardı…”
İzmir’i işgal eden Yunanlılara karşı ilk kurşunu sıkan ve Kurtuluş Savaşı’nın sembol isimi olan gazeteci Hasan Tahsin ile ilgili bilgiler veren Mehmetefendioğlu; “Hrisostomos heykelinin dikilmesiyle birlikte İzmir Gazeteciler Cemiyeti öncülüğünde 1972-73 yıllarında başlatılan Hasan Tahsin Anıtı Yaptırma Kampanyası, o güne değin hakkında çok az bilgiye sahip olunan ve yaygın olarak bilinen adıyla Hasan Tahsin ile ilgili bazı tartışmaların başlamasına neden oldu. İzmir’de İlk Kurşun Heykeli’nin yapılışının üzerinden 50 yıl geçmesine rağmen bu tartışmalar hala devam ediyor. Çünkü bu tartışmaların başladığı o yıllara kadar Hasan Tahsin hakkında çok fazla bilgi bulunmamaktaydı. Bu tartışmaların başladığı o günlerde gerçek ismi Osman Nevres olan Hasan Tahsin’in soluk bir iki fotoğrafı, kulaktan dolma bir yaşam öyküsü vardı” diye konuştu.
‘Aydınlanmış bir milliyetçi’
Bugün ulaşılan yeni belgeler Türk Kurtuluş Savaşı’nın simgesi ‘İlk Kurşun’un arkasındaki yurtseverliğini bir kez daha ortaya koymaktadır diyen Mehmetefendioğlu; “Romanya’daki suikast girişimi sonrasında yeni ulaşılan mahkeme kayıtlarında kendisini aydınlanmış bir milliyetçi olarak tanımlayan Hasan Tahsin savunmasında şunları söylüyor: “Küçüklüğümden beri Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihini okumak ve araştırmak için içimde büyük bir duygu beslemiştim. Bu yiğit ve onurlu halkın tarihi ben de milliyetçilik ve hayranlık duygusu uyandırmıştır. Yastığımın altındaki kitap, Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihiydi.“
Yine mahkeme kararının açıklanmasından sonra mahkeme heyetine yönelik olarak ise şunları söylemiştir: “Yaşasın Türkiye! Yüzbinlerce vatandaşım vatan için hayatlarını fedaya hazırdır.” Hapishanede bulunduğu sırada aile üyelerine gönderdiği bir mektupta da şunları yazmıştır: “Yine Türkiye yaşasın, ben dostsuz, arkadaşsız bile Türkiye’yi severim. Onun için en ağır ve tehlikeli mevkilerde vazifemi ifaya hazırım. Buna vaziyetim şahittir.”
“Canımı zor kurtardım”
Mehmetefendioğlu; “Yakınlarda dinlediğim bir kasetten bahsetmek isterim. 1970’li yıllarda ilk kurşun tartışmaları yapılırken bir grup gazeteci kız kardeşlerini İstanbul’da bularak 1960’lı yıllarda Hasan Tahsin’e dair bir röportaj yapıyor. 15 Mayıs’ta Hasan Tahsin’in yanında olan Melek isimli bir kız kardeşi var. Melek Hanım 15 Mayıs’ta yaşananları anlatıyor: ‘Ben evdeydim, bekliyordum. Ortalık toz dumandı. Yunan askerleri ve işbirlikçiler geldi. Kapıyı kırıp içeri girdiler’ diyor. Sonra bir süre sessizlik oluyor. Hanımefendinin sesi titriyor. ‘Ağır bir tecavüze uğradım. Canımı zor kurtardım’ diyor. Melek Hanım da ilk kurşun onurunu veriyor. Ama arkasında bir dram var. Melek Hanım hiç evlenmiyor ve uzun süre psikolojik tedavi görüyor. Bu kent bunlara sahip çıkmalı. Mesela neden Müftü Rahmatullah Efendi caddesi yok? Neden Mümin Aksoy caddesi ya da sokağı yok? Neden İzmir Suikastı’nı ihbar eden Giritli Şevki’nin ismi bu şehirde yok? Bu işleri yapmakla yükümlü olan kamudur” dedi.