“Türkiye’nin Ege Bölgesinde Kuraklık Değerlendirmesi” araştırması, Vaheddoost ve İzmir Yaşar Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mir Jafar Sadegh Safari yürütücülüğünde gerçekleştirildi.
Araştırmanın sonuçları hakkında değerlendirmelerde bulunan Vaheddoost, çalışma kapsamında Ege Bölgesi’nde yer alan Büyük Menderes, Küçük Menderes ve Gediz havzalarındaki meteorolojik ve hidrolojik kuraklığın yanı sıra sıcaklıktaki eğilimi gözlemlediklerini söyledi.
Bugüne kadar Ege Bölgesi’ndeki kuraklık durumunu kapsamlı ve güncel bir şekilde değerlendiren bir çalışma bulunmadığını, kendilerinin Ege Bölgesi’nde 1973 ile 2020 yılları arasında meydana gelen sıcaklık değişimlerinin kuraklığa etkisini incelediklerini belirten Vaheddoost, söz konusu yıllar arasında meydana gelen sıcaklık değişimlerinin bölgesel ısınmanın bir işareti olarak kabul edilebileceğini anlattı.
Vaheddoost, “Sıcaklık yaklaşık yılda ortalama 0,20-0,35 santigrat derece artış göstermiş. Bu nedenle, önümüzdeki 10 yılın en az 2 santigrat derece daha sıcak olacağını öngörüyoruz. Sonuçlar ayrıca kuraklığın şiddetinin deniz kıyısından karaya doğru arttığını gösteriyor yani kıyı bölgesi kuraklıktan daha az etkilenmiş.” dedi.
Sıcaklık değerleriyle ilgili İzmir’den örnek veren Vaheddoost, bu kentte ortalama sıcaklığın 18 derece olduğunu, 10 yıl içinde ise bunun 20 dereceye yükseleceğini öngördüklerini aktardı.
“ORMAN YANGINLARINDA ARTIŞ YAŞANABİLİR”
Sıcaklığın artmasıyla gelecekte daha şiddetli ve daha uzun süren kuraklık dönemlerinden geçilmesinin beklendiğini vurgulayan Vaheddoost, meteorolojik, tarımsal ve hidrolojik kuraklığın yanı sıra orman yangınlarında artış ve bölgenin ikliminde ciddi değişiklikler yaşanabileceğini ifade etti.
Vaheddoost, bölgedeki sıcaklık artışının neden olacağı sorunlarla ilgili şunları söyledi:
“Daha sıcak bir hava ne anlama geliyor? Bitkilerin daha çok sulanmaya ihtiyacı olacağı anlamına geliyor. Bir taraftan ormanlık alanı düşününce ormandaki zemin daha kurak olacak, dolayısıyla yangına daha meyilli olacak, yani yangınlar daha sık gerçekleşecek. Akarsular azalacak, akarsulardaki su miktarı azalınca barajlardaki su azalacak dolayısıyla enerji üretiminde ve içme suyunda sıkıntı yaşayabiliriz. Kuraklığın etkisi ani bir şekilde hissedilmeyecek ancak uzun vadede kesin olarak daha az suya sahip olunacaktır.”
“SU YÖNETİMİNDE DAHA YENİLİKÇİ, MODERN VE İLERİ GÖRÜŞLÜ ADIMLAR ATILMALI”
Yeryüzünün yüzde 70’inden fazlasını suyun kapladığını, en kötü durumda deniz suyunun arıtılarak kullanılabilir su elde edilebileceğini fakat bunun doğanın dengesini etkileyecek bir yöntem olduğunu dile getiren Vaheddoost, su yönetimi konusunda daha yenilikçi, modern ve ileri görüşlü adımlar atılması gerektiğinin altını çizdi.
İklim değişikliğinin su kaynaklarını olumsuz etkilemesinin en önemli nedeninin insan faaliyetleri olduğu görüşünü paylaşan Vaheddoost, “Ezelden beri dünya iklimi değişmiştir. Mesela en az 5 defa buz devri yaşanmıştır. Dünya daha fazla ısınmıştır, daha fazla soğumuştur ama insanoğlunun bu son yıllarda yaptığı faaliyetlerle iklim daha hızlı bir şekilde değişiyor. Daha hızlı değiştiği için insanların, hayvanların ve canlıların buna adapte olma ihtimali azalıyor.” diye konuştu.
Kuraklık probleminin su kıtlığına dönüşmemesi için karar vericiler tarafından konunun ele alınması gerektiğine değinen Vaheddoost, su kaynaklarının tasarruflu kullanımı açısından suyun şebekeye iletilirken Türkiye'de ortalama yüzde 30 oranında bulunan kayıp ve kaçakların önlenmesinin de etkili olabileceğini kaydetti.
Vaheddoost, sözlerini “Halen baktığımızda vaktimizin olduğu ancak konuyla ilgili bir şeyler yapmazsak ileride ciddi sıkıntılarla karşı karşıya olduğumuz sonucuna vardık.” diyerek tamamladı.