Ege Bölgesi, sonbahar ve kış aylarını mevsim normallerinin oldukça altında yağış alarak geçirdi. Uzmanlar, yaşanan kuraklığın uzun süredir beklendiğine dikkat çekerken, gerekli önlemlerin alınmadığını vurguladı. Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Çevre, Biyoçeşitlilik ve İklim Değişikliği Çalışma Grubu Üyesi Prof. Dr. Doğan Yaşar, “2020 sonrası kuraklık başlayacak demiştik. Ancak önlem alınmadı, çok geç kaldık” sözleriyle durumu özetledi.
Yağış miktarında düşüş
Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün 2024-2025 Su Yılı 5 Aylık Alansal Kümülatif Yağış Raporu’na göre, Ege Bölgesi’nde 1 Ekim-28 Şubat tarihleri arasında metrekareye düşen yağış miktarı 269,6 kilogramda kaldı. Bu rakam, geçen yılın aynı dönemine kıyasla yaklaşık yüzde 28 daha az. Barajlardaki su seviyelerinde ciddi düşüşler yaşanırken, yaz aylarında su sıkıntısının artacağı öngörülüyor.
“Kuraklık daha ağır vuruyor”
Geçmiş yıllardaki kuraklıklarla bugünkü durumun farklı olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Yaşar, nüfus artışının etkisini şu sözlerle ifade etti:
“1970’lerde yaşanan kuraklıkta ülke nüfusu 35 milyondu. 1990’larda 55 milyondu. 2008’de 70 milyonu gördük. Şimdi ise 85 milyona yaklaştık. Artan nüfus, gıda ihtiyacını ve su tüketimini katladı. Aynı anda hem su azalıyor hem de ihtiyacımız büyüyor.”
Ayrıca, sulanabilir tarım alanlarının 1960’larda 1,3 milyon hektarken bugün 6,5 milyon hektara çıktığını hatırlatan Yaşar, özellikle Batı Anadolu’da su yetersizliği nedeniyle tarımda ciddi sorunlar yaşandığını söyledi. Bu sebepten ötürü Aydın ve Denizli gibi tarım kentlerinde, pamuk sulaması gereken sıklıkta yapılamadığını belirtti.
Kirlilik ve yetersiz arıtma sistemleri
Kuraklık kadar önemli bir diğer sorun da su kirliliği. Prof. Dr. Yaşar, yerel ve merkezi yönetimlerin birlikte hareket ederek tüm arıtma tesislerini eksiksiz çalıştırması gerektiğinin altını çizdi:
“Hiçbir arıtılmamış su, denizlere ya da nehir yataklarına bırakılmamalı. Gri su dediğimiz arıtılmış atık suların tarımda değerlendirilmesi zorunlu hale gelmeli. Her damla suya ihtiyacımız var.”
Dünyada kuraklıkla mücadele sürüyor, biz hala çiçek dikiyoruz
Gelişmiş ülkelerin su krizine karşı aldığı önlemleri örnek gösteren Yaşar, Türkiye’nin hâlâ yeterli farkındalığa ulaşamadığını söyledi:
“İspanya’da çok su isteyen bitkilere su verilmedi. Fransa’da kişisel havuzlardan su alındı. Biz ise İzmir’de hâlâ süs bitkisi dikiyoruz. Oysa gri su kullanımı, peyzaj dönüşümü gibi adımlar atılmalı. Dünya bu yönde ilerliyor, bizse geride kalıyoruz.”
"Suyun bittiği gün devlet biter"
Prof. Dr. Yaşar, Türkiye’nin su kaynakları açısından kritik bir eşikte olduğunu belirtti. Türkiye’nin kişi başı yıllık su potansiyeli 1340 metreküpe düşmüşken, İzmir’de bu rakam sadece 600 metreküp. Bu rakamın, İzmir’i su fakiri iller arasında en tehlikeli konuma getirdiğini belirten Yaşar, sözlerini şöyle tamamladı:
“Suyu çok dikkatli kullanmamız lazım. Gerektiğinde kesilecek, 2 günde 1 su verilecek. Yer altı sularını da harcanmaması, rezerv olarak durması gerekiyor. Çünkü su demek, devlet demek. Suyun bittiği gün devlet biter"