Herkese merhabalar, farklı mecralardan sonra sizlerle Son Mühür’de buluştuk. Bundan sonra köşe yazılarımı buradan sizlere ulaştıracağım. Hızlıca başlayalım
Türkiye'nin ana muhalefet partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi, 4 Kasım'da yeni liderini seçti. Süreç içerisinde belli başlı sancılar yaşandı. Devam mı? Değişim mi? Sorusunun cevabı değişimden yana oldu. CHP tarihinde ilk defa bir Genel Başkan görevdeyken seçim kaybetti…
Diyeceksiniz tarihte karışıklığı var. İnönü ve Ecevit dönemi. Ancak bu herkes tarafından karıştırılan bir konu. Sene 1972, günlerden 5 Mayıs. Genel Başkan İsmet İnönü ve Ecevit arasında fikirsel ayrılıklardan dolayı İnönü olağan üstü kurultayı toplama kararı alır. Açılış konuşmasında sert söylemleri ile dikkat çeken İnönü sözlerini, “ya ben ya Bülent” diye noktalar. Bu şekilde 7 Mayısta yapılan oylama sonucunda Genel Başkan İnönü, 507 güvenoyu alır. 33 yıl görev yapan İnönü, güvenoyunu alamadığı için 8 Mayıs günü Genel Başkanlık görevinden istifa eder. 14 Mayıs 1972’de yapılan özel genel başkanlık seçiminde ise Ecevit tek aday olarak Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı olur. İşin özü Adalet Yürüyüşü'nün mimarı Kemal Kılıçdaroğlu, tarihe bir ilk olarak yine bir yenilgiyle imza atmıştır.
Peki Kurultayda neler oldu?
İstanbul’un Kurultaya etkisi nasıl oldu?
CHP'nin geçmiş dönem Genel Başkanı Kılıçdaroğlu neden baskı altında bırakıldı?
CHP İzmir’de blok isteyenler, genel merkezde neden çarşaf diye delege aradı?
Demokrat Amca Kılıçdaroğlu neden öfkeliydi?
Neden salonu terk etti?
Hacer Taş Gültepe, anahtar olmasına rağmen neden PM’ye giremedi? Yoksa en başından beri Kılıçdaroğlu'nu destekleyen İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı ekibi müdahil mi oldu?
Yakın tarihte İzmir'i neler bekliyor?
Yerel seçimlerde kimlerin şansı yüksek? Değişimden olumsuz etkilenecek olanlar kimler?
Tavrı değişimden yana olan Cumhuriyet Halk Partisi 38. Olağan kurultay'ın biraz öncesine gitmek istiyorum. Parti içi seçimlerde Mahalle delegelerinin seçildiği, daha sonrasında ilçe kongresinin yapıldığı, ilçelerden sonra İl Kongreleri ile yeni döneme başlayan Cumhuriyet Halk Partisi'nde genellikle mahallelerde tek liste, ilçelerde ve illerde tek adaylarla seçimler yapıldı.
Bunun üzerine seçimlerde blok liste yapılması noktasında oylamalar oldu. Burada sizce bir sorun yok mu? O sürecin genel merkezi neden böyle bir kararda durdu? Yoksa Cumhuriyet Halk Partisi genel merkezi modern bir dikta yönetimine ve feodalleşmeye mi gidiyordu? Bunların hepsi Parti içi demokrasinin çürümesinden kaynaklı mıydı? Yoksa kişisel ticaretlerin ve koltuk tutmanın bir yolu muydu? Yoksa sağ partilerle yapılan ittifaklardan çok mu etkilenildi?
Değerli okurlar, bunların cevabı açık ve net. Kılıçdaroğlu 13 yılın vermiş olduğu bir rahatlık ve güç zehirlenmesinin içerisinde bulunuyordu. 20 senelik tek adam iktidarının etkisi altındaydı. Süreç Kemal Kılıçdaroğlu’nu zaman aşımına uğratmıştı. Nasıl mı? Kılıçdaroğlu’nu geldiği ilk 5 yıla baktığınızda gözünüzde nezaket sahibi, aristokrat, bürokrat, siyaseti bağırarak ve restleşerek yapmayan bir profil canlanacak. Ancak süreç sonrasında zamanı günümüze yaklaştırdığımızda. Kürsüden sesini yükselten, meydan okuyan, lider olmak için çaba gösteren bir kişi olarak görüyoruz. İktidar olmak için iktidara benzemenin yarasını alan Kılıçdaroğlu çözümü sağ partilerle ittifak yapmakla bulması hepimizi bir nebze olsun ümitlendirse de maalesef ideolojik bakan insanları da kahretti. Seçim sürecindeki reklam stratejisinin milliyetçi renklere bırakması, Turkuaz renginin 2. Tur içerisinde daha koyulaşıp, Mülteci karşıtlığı ile popüler söylemler üretilmesi maalesef partiye zarar verdiğini gösteriyor. Ümidin yüksek olduğu ve hepimiz için büyük bir hüsran olan 14-28 Mayıs seçimlerinin ardından artık sokaklarda Kılıçdaroğlu’na karşı bir takım tepkiler ortaya çıktı. Değişim çanları asıl parti içinde değil Türkiye sokaklarında yankılanıyordu. Bu yakınlara kulak veren bir kaç kişi sürece dahil olup ilk önce partinin önemli ve tarihi olan kurmayları yanına çekti. Daha sonra değişimin elini güçlendirmek için bu isimleri bir şekilde ortaya çıkardı. İl kongrelerindeki algı körelmiş demokrasinin örneklerini taşırken değişim sesleri genel merkez baskısı ile susturulmaya çalışılıyordu amaç kurultay delegelerini Kılıçdaroğlu’nu kapı kulları yapmaktı, baskılar illerde artıyordu. Koltuk peşinde olan belediye başkanları Kılıçdaroğlu için kamu güçlerini kullanıyor. İzmir, Ankara ve diğer iller derken, İstanbul’dan bir demokrasi örneği doğuyor. Değişimin ayak sesleri kararlı, sert ve cezbedici bir hal alıyor. Duruş ile İstanbul’da baskılar kırılıyor. Delege iradesini ortaya koyuyor. Karadeniz dalga dalga değişimden taraf oluyor, doğu parçalanıyor. Sokakların sesi illerde karşılık buluyor. Kurultaydan iki gün öncesinde 196 Kurultay delegesinin 185’i İstanbul’da imzalarını Özgür Özele teslim ediyor. Bu imzalar daha önce baskıdan dolayı Kılıçdaroğlu’na blok imza veren illeri etkiliyor ve bloklar dağılmaya başlıyor. Kulislerde Kılıçdaroğlu’nu çekileceği konuşuluyor. Ancak kurmayları buna izin vermiyor. Kılıçdaroğlu aday oluyor. Gecenin bitmesine saatler kala İstanbul’daki yerel seçim aklımıza geliyor, iki zafer. “Pişiren kim bu zafer aşını” ekip sağlam.
Kurultayda iki aday yarışıyor. Sonuçlar açıklanıyor seçim kalıyor 2. Tura.
2. Tur bitmesine yakın televizyonlardan bir haber, Kılıçdaroğlu çekildi, açıklama yapacak. Açıklama yapılmıyor seçim sonuçlanıyor. Kazanan Özgür Özel.
Sonuçların ardından telefonlar çalıyor, aramalar başlıyor. Bir ithal Abla görev yaptığı ilde, il kongresinde Blok listesi için dişini canına takıyor. Gençlik kollarını tanımamazlıktan geliyor. İşte bu ablamız kurultay sonucundan sonra PM için aramalar yapıyor, çarşaf liste için delegelerle konuşuyor. Bu arada bu ablamız da ölümüne kadar KK'ci, kendisi öyle diyor. Kurultay öncesinde de Özgür Özel olursa istifa ederim diyor. Sayın Genel Başkan Özgür Özel konuşurken gençlere slogan attırıp Özel'i susturmaya çalışıyor. Değerli okurlar, bir de bu ablamız, her şey bitikten sonra Özel'in evine gitmek için İzmir'e geldiği Salı günü, Özel'i karşılamaya en önde gidiyor. Bir bakıyorsunuz, en Özel'ci o olmuş. Ben de soruyorum, 'Derdin ne pirom?' İzmir'de gençlerin bir mesajı var bu ablamıza. Onu buraya yazıyorum. Kalan soruları ise haftaya Perşembe günü sizlere cevaplayıp paylaşacağım. Kendinize iyi bakın.
İzmir gençliği bu yapılanları unutmayacak!
Yağmur, çamur demeden gece gündüz çalışan, sahada olan gençlik kollarını, 'sahada görmedim' diye harcamaya çalışan biri; kurultay salonunda, Genel Başkanımız Özgür Özel konuşurken, gençlere talimat vererek sözünü kesmeye çalışmıştır. 'Özgür Özel seçilirse istifa ederim' diyen ilçe başkanımız, bugün söylediklerini ve yaptıklarını unutmuş bir şekilde havalimanında genel başkanı en önde safta karşılamaktan geri durmayarak istifa sözünü tutmamıştır. Gençlik olarak ilçe başkanımızı sözünü tutmaya davet ediyoruz