Ard arda "Bombacı" Halil Kiraz'ın ardından "İngiliz" Nevzat Güzelırmak'ı da yitirdik. Sanki can yoldaşının yokluğuna fazla dayanamadı. Belki de çok sevdiği Koca Kaptanı Gürsel Aksel'le aynı gün anılmak istedi. İşin acı tarafı, Göztepe'nin efsane başkanı Mustafa Cücen'in de ölüm yıldönümüydü. 12 Ekim üç Göztepe...
Sadece Göztepe mi' Türk Futbolu'nun, dahası "eski futbol"un adamlığın, maneviyatın, üç çınarını aramızdan alıp götüren kara bir gün olarak anılacak artık. Eski futbol neyd? Son Mühür TV'de, sabah yayınında Nevzat Ağabey'i anarken sevgili kardeşim Eylem Aslan da sordu: "Ağabey neydi onları farklı yapan'" Evet, nasıl efsane olmuşlard? Neydi onları farklı yapa? Gönüldaşlıkları, takımdaşlıkları, adamlıkları, kendilerini zirveye çıkaran değerlere, renk aşkına sadık kalmaları, hep iyi şeyler üretmek istemeleri, bunu yaparken kendi çıkarlarını hiç bir zaman ön plana almamaları...
Nevzat Ağabey, Kahramanlar Semti'nden çıkıp, Avrupa'yı titretmiş bir azim ve başarı öyküsü, her futbolcunun, teknik adamın kendine örnek alması gereken, bambaşka bir değerdi. Balkan göçmeni bir aileden geliyordu. Kahramanlar'da 1942 yılının yılbaşında dünyaya gözlerini açmıştı. Babasını 5 yaşında kaybettiğini anlatırdı bizlere... Annesinin ne fedakarlıklarla kendisini büyüttüğünü...
O zamanlar, Giritten, Batı Trakya'dan Makedonya'dan gelenlerin konuşlandığı Kahramanlar'da, babasının ölmeden önce kendisine kendisine armağan ettiği lastik topla yatıp kalkarken, Halk Sahası'nda bir Çayırlıbahçe futbolcusu olarak yaşamını sürdürmektedir o yıllarda. Sonra da yıllarca Kahramanlar'ı terketmemiş, "Togi'nin Kıraathanesi" onu arayanların bulabiliceği bir adres, adeta ofisi olmuştur.
Cılız, sarı kafalı Nevzat, futbol tutkusuyla yanıp tutuşurken, Fuar'da Macaristan Pavyonu'nda Hidegkuti, Bozsik, Puşkaş'ların film gösterilerini izleyip bir gün onlar gibi olmayı beklerken, bir gün kaderi değişir. Tabi bir minibüs dolusu taraftardan koca bir Efsane olan Göztepe'si ile birlikte. Göztepe gibi sarı kırmızılı renklere sahip Çayırlıbahçe formasıyla Göztepe'ye 2 gol atınca "Futbolcu avcısı" Abbas Göçmen'in oltasına takılır, "Göztepe'yi sever misin'" sorusuna "evet" yanıtını verince Göztepe'nin kapısından girer. Giriş o giriş. Kendisini karşılayan Gürsel ve Güler kardeşlerin büyük desteğiyle başarı basamaklarını hızla tırmanırken o kadro Göztepe'yi de Avrupa'nın zirvesine taşır. Gürsel ağabeyi onu ilk görüşünü şöyle anlatır:
"Karşıdan bir baktım sapsarı bir oğlan. Siyah bir şort giymiş geliyor. Çayırlıbahçe'nin rengi de sarı kırmızı. Bir anda kanım ısındı..." Sonra da yıllarca onun oda arkadaşı, can yoldaşı olmuştur. "İngiliz" lakabı ona yöneticisi David Franco'dan mirastır. O eşsiz vuruş tekniği, efsane takımın orta sahasındaki müthiş organizasyon yeteneği ve teknik üstünlükleri onu ortalama Türk futbolcusundan farklı kılmıştır. O zaman okullar arasında yenilmez armada, spor yuvası Namık Kemal Lisesi'nde dönemin altın kadrosunda Ayhan Elmastaşoğlu (Yavru) kaleci Ali ve Ertan'la okurken, Göztepe'de efsane kadroya giden yolunu çizer. Avrupa'da yarı final oynayan takımdan tutun da, İzmirliler (Ayhan, Ali, Fevzi) ile birlikte efsanevi Rusya Zaferi'nin altında hep onun imzası vardır. Aman işin sırrı burdadır. Göztepe'de takım değil aile olmuşlardır. İyi günler kötü günler yaşarken aileleri de dahil olmak üzere sımsıkı kenetlenirler, bu kenetli yapının en önemli tutkalı da Gürsel Ağabeyi'nden sonra İngiliz Nevzat'tır. Zamanın en iyi orta sahası olduğu, önüne zamanın astronomik teklifleri serildiği halde Göztepesi'nden kimse onu koparamaz. Bugün üç ayda bir kulüp değiştirip bir de, bir işçinin, memurun rüyasında bile göremediği paraları kazandıktan sonra, zaten güç durumda olan kulübünü icraya verenleri gördükten sonra onların değeri çok daha iyi anlaşılıyor. Nevzat ağabey müthiş bir futbol öngörüsüne sahipti. Bu öngörü onu teknik adamlık kariyerinde de hep aranılan isim yaptı. Kayserispor'u şampiyon yaptı .
Bolu, Denizli, Afyon, Karşıyaka, Altay, Sarıyer, Aydın, Adana Demir, Kuşadası, çalışmadığı yer kalmadı. O bulunduğu takımları zirveye çıkarırken, işin kolayına kaçıp, hazır transferler istemedi. Oyuncu da yetiştirdi. Türk Futbolunun en önemli figürlerinden biri olan Rıdvan Dilmen'i ve sonradan Fenerbahçe'ye giden Sercan'ı Türk Futbolu'na o kazandırmıştır. 48 kiloluk çelimsiz bir genci Muğla'dan alıp Boluspor'dan Türk Futbolu'nun vitrinine sunmak onun hüneridir. Tıpkı Kuşadası'ndan İlhan Mansız'ı çıkardığı gibi. Türk Futbolu'nun en büyük yıldızlarından Mansız, Nevzat Ağabey ve Yardımcısı Halil Kiraz'ın, dönemin Kuşadası Belediye Başkanı Engin Berberoğlu ile birlikte Münih'te bir fuara gittiği sırada keşfedilir. Gençlerbirliği'nden beğenilmiş gönderilmemiştir genç İlhan, bir menajerin önerisi üzerine Güzelırmak tarafından Münih Türkgücü'nde beğenilir. Ondan sonra da yürü ya kulum. Kuşadası'nda "Ya bu nasıl santrfor'" sesleri arasında, Samsun'a oradan Beşiktaş'a... Mansız Mansız olur. Bu satırlarda ve yaşamda Nevzat Ağabey'e veda zamanı. Duygular yoğun... Bir ortaokul öğrencisiyken Alsancak'ın Demiryolu tarafındaki duvarlarına tırmanıp izlediğin, sana futbol sevgisi, belki de 35 yıldır sürdürdüğün mesleği armağan eden, sonra da ağabey-kardeş olduğun gerçek bir efsaneye, her yönüyle adam adam gibi bir adama veda etmek kolay değil... Bana da herkese olduğu gibi meslek yaşantımda da, hep destek olmuş, bu iyilik timsalini, karşımda gördüğümde ve telefondaki o dost, sıcak ağabey sesini, (sadece Göztepe yenildiği ve Göztepe ile ilgili bir şeyler yanlış gittiğinde sinirlendiğine tanık olduğum) o sakin sıcak, sevecen, babacan yapısını soluk aldığım sürece çok ama çok özleyeceğim. Hoşca kal Nevzat Ağabey. Işıklar yoldaşın olsun. Şimdi onlarla buluştun. O güzel insanlara bizden selam ve saygılar götür. Artık kalbimizin sırça köşkündesin...