Son Mühür/Gamze Eskiköy- Hatay’ın Samandağ ilçesinde yurttaşlara ait tapulu tarım arazileri ve zeytinlikler, “acele kamulaştırma” kararıyla TOKİ’ye devrediliyor. Bölge halkı, hiçbir bilgilendirme yapılmadan tapularının e-Devlet üzerinden düşürüldüğünü belirterek yaşananlara tepki gösteriyor. TMMOB Gıda Mühendisleri Odası, yalnızca Samandağ’da değil, Türkiye genelinde benzer uygulamalarla tarım alanlarının sistematik biçimde ranta açıldığını vurgulayarak gıda güvenliği açısından büyük tehdit oluştuğunun altını çizdi.
Samandağ yalnız değil: Türkiye genelinde benzer tablo
TMMOB Gıda Mühendisleri Odası, tarafından yapılan açıklama şöyle:
"Samandağ, ne yazık ki bu sorunun yalnızca bir örneğidir. Türkiye’nin dört bir yanında tarım arazileri, meralar, zeytinlikler, sulak alanlar ve su havzaları, çeşitli projeler (!) uğruna yok edilmektedir: Balıkesir’de verimli tarım arazileri ve fıstık çamları, acele kamulaştırma ile maden şirketine devredilmiştir. Bölge halkı, bu kararların kamu yararı değil, şirket çıkarları için alındığını vurgulamaktadır. İzmir, Çeşme’de, Narlıdere’de turizm ve sağlık turizmi projeleri için zeytinlikler ve tarım arazileri yapılaşmaya açılmak istenmekte, bölgenin tarımsal üretimi tehdit altına girmektedir. Muğla, Milas, İkizköy’de zeytinlikler ve tarım arazileri, termik santraller ve maden ocakları için yok edilmekte, köylüler yaşam alanlarını savunmak için yıllardır direnmektedir. Konya, Karapınar’da verimli tarım arazileri, enerji ve sanayi projeleri için kamulaştırılmakta, bölge çiftçileri gıda üretiminde büyük kayıplar yaşamaktadır. İstanbul’da Kanal İstanbul projesi kapsamında, tarım arazileri, meralar ve su havzaları geri dönüşü olmayan bir şekilde tahrip edilecek, bölgenin gıda üretim kapasitesi ve su kaynakları büyük tehdit altına girecektedir. Bu proje, İstanbul’un ekolojik dengesini bozarak gıda güvencesini riske atmaktadır.
Zeytinlikler ve tarım alanları sessizce yok ediliyor
Samandağ’ın Mağaracık, Kurtderesi, Hıdırbey, Vakıflı ve Dikmece gibi mahallelerinde, yurttaşların yıllarca emekle işlediği zeytinlikler, narenciye bahçeleri ve tarım arazileri, TOKİ’nin toplu konut projeleri için kamulaştırılmaktadır. Köylüler, süreçte kendilerine danışılmadığını, tapularının bir sabah e-Devlet üzerinden ellerinden alındığını ifade etmektedir. Zeytin ağaçları sökülmekte, verimli tarım arazileri beton yığınlarına dönüştürülmektedir. Örneğin, Dikmece köyünde zeytinlikler, konutlara su hattı çekmek bahanesiyle tahrip edilmiştir. Bu durum, yalnızca ekonomik bir kayıp değil, aynı zamanda bölgenin kültürel ve sosyal dokusuna vurulan bir darbedir. Samandağlı çiftçiler, “30 yıl çalışıp didindik, tam kendi dünyamızı kurduk derken bir sabah tapumuzun yok olduğunu öğrendik” diyerek isyan etmektedir.
Tarım alanları yüzde 40 küçüldü
Elbet talan bu örneklerle sınırlı değil, bu kadarı bile bize tarım arazilerinin ve doğal alanların ranta kurban edilmesinin sistematik bir sorun olduğunu göstermektedir. Türkiye’de toplam tarım alanı 1990 yılından bugüne yaklaşık %40 oranında daralmış, kişi başına düşen tarım alanı miktarı giderek azalmıştır. Bu daralma, yanlış arazi kullanımı politikaları, hatalı tarımsal uygulamalar ve tarım arazilerinin amaç dışı kullanımıyla hızlanmaktadır.
Tarımın çöküşü gıda güvenliğini tehdit ediyor
Tarım arazilerinin kaybı, Türkiye’nin gıda güvenliğini ve güvencesini doğrudan tehdit etmektedir. Hızla artan dünya nüfusuyla birlikte gıda ihtiyacının karşılanması giderek zorlaşırken, Türkiye’de tarım arazilerinin azalması, üretimi de sınırlandırmaktadır. Tarım arazilerinin betonlaşması, madenciliğe açılması, bitkisel ve hayvansal üretimde ciddi düşüşlere yol açmaktadır. Zeytinliklerin yok edilmesi, ülkemizin zeytin, zeytinyağı üretimini tehdit etmektedir. Tarım arazilerinin kaybı, ithal gıdaya bağımlılığı artırmakta, bu da ekonomik ve stratejik riskler doğurmaktadır. Gıda egemenliği, bir ülkenin kendi kendine yeterliliğiyle doğrudan bağlantılıdır. Sulak alanlar, meralar ve su havzalarının tahribatı, biyolojik çeşitliliği yok etmekte, su kaynaklarını kirletmekte ve iklim değişikliğini hızlandırmaktadır. Bu da, tarımsal üretimi daha da zorlaştırmaktadır. Tarım arazilerinin kaybı, kırsal kesimde geçim kaynaklarının azalmasına, genç nüfusun kente göç etmesine ve tarım işçisi temininde zorluklara yol açmaktadır. Bu durum, gıda üretiminde sürdürülebilirliği dolayısıyla gıda güvencesini tehdit etmektedir.
Bu bir çevre değil, milli güvenlik sorunudur
Tarım arazilerinin, meraların, zeytinliklerin, sulak alanların ve su havzalarının korunması, yalnızca bir çevre meselesi değil, aynı zamanda bir milli güvenlik meselesidir. Bu nedenle, aşağıdaki adımların acilen atılmasını talep ediyoruz: Acele kamulaştırma uygulamalarına derhal son verilmelidir. Kamulaştırma kararları, kamu yararı ilkesine uygun, şeffaf ve halkın katılımıyla alınmalıdır.
Şirket çıkarları için acele kamulaştırma süreçleri derhal durdurulmalıdır. Tarım arazilerinin korunması sağlanmalıdır. Tarım arazilerinin amaç dışı kullanımına izin veren politikalar gözden geçirilmeli, verimli araziler mutlak koruma altına alınmalıdır. Sürdürülebilir tarım politikaları hayata koyulmalıdır. Agroekolojik tarım, akıllı sulama ve erozyon önleme gibi uygulamalar teşvik edilmelidir. Yurttaşın görüşleri alınmadan hiçbir kamulaştırma veya proje kararı uygulanmamalıdır. Yurttaşların tarım ve gıda politikalarının oluşturulmasına katkı koyması sağlanmalıdır. Türkiye’nin gıda güvenliğini ve güvencesini güçlendirecek, kendi kendine yeterliliğini artıracak uzun vadeli bir tarım ve gıda stratejisi geliştirilmelidir. Gıda egemenliğine dayalı kamucu tarım ve gıda politikaları ivedilikle uygulanmalıdır.
Tarım Bakanı’na çağrı: Görevinizi yapın
Bu vesile ile tarım arazilerimiz rant için sermayeye peşkeş çekilirken sessiz kalan Tarım ve Orman Bakanı Sayın İbrahim Yumaklı’yı bir kez daha görevini yapmaya, devlet eliyle yapılan bu talana dur demeye, beton ekonomisi yerine üretim ekonomisini desteklemeye davet ediyoruz. TMMOB Gıda Mühendisleri Odası olarak, bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da doğru bildiklerimizi her platformda yüksek sesle ve inatla söylemeye, Samandağ’dan başlayarak Türkiye’nin dört bir yanındaki yurttaşlarımızla birlikte tarım arazilerimiz, meralarımız, zeytinliklerimiz, ormanlarımız, su havzalarımız ve sulak alanlarımız için, tüm canlıların yaşam alanları için ekoloji mücadelesinden bir geri adım dahi atmadan direnmeye, mücadele etmeye var gücümüzle devam edeceğiz. Adı her ne olursa olsun, hangi gerekçeyle olursa olsun, buraların ranta kurban edilmesine karşı sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz. Gıda güvenliğimiz ve gıda güvencemiz için, çocuklarımızın geleceği için ve ekosistemimizin sağlığı için bu talana dur demeye devam edeceğiz! Çünkü tarım arazileri, meralar, zeytinlikler, ormanlar, sulak alanlar ve su havzaları ranta peşkeş çekilmeyecek kadar değerlidir"