Şair, Yazar ve Yönetmen Haluk Işık, Son Mühür TV’de yayınlanan Sıcak Bakış programında Ayşegül Koç’un sorularını yanıtladı. Sanatın bir bütün olduğunu ve tiyatronun yalnızca sahnede değil, toplumla bütünleşen bir yapıya sahip olması gerektiğini belirten Işık, İzmir’den evrensel ölçekte bir sanat anlayışının ve şehir tiyatrosunun çıkmasını umduğunu söyledi.
"Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklendi”
Yaklaşık 70 yıldır şehir tiyatrolarının üç farklı dönemi olduğunu belirten Işık, şu anda bu üçüncü dönemin ikinci aşamasında olduklarını ifade etti. Bu aşamaya gelinmesindeki temel sorunun, yöneticilerin ve yerel yönetimlerin ne istediklerini ya da ne sunabileceklerini tam olarak değerlendirememeleri olduğunu vurguladı. Işık, bu sürecin "kervan yolda düzülür" mantığıyla ilerlediğini ve bu durumun Türkiye gibi ülkelere özgü olduğunu belirtti. Planlamadaki bu eksikliğin, sürecin başından itibaren yanlış adımlar atılmasına yol açtığını, "gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenince diğer düğmelerin de yanlış iliklenmesi" metaforuyla açıkladı. Yönetim ve planlama aşamalarındaki bu hataların, tiyatro alanında ciddi sorunlara yol açtığını belirten Işık, bazı kesimlerin durumu yanlış anladığını ve kendisinin bu konuda büyük bir ızdırap yaşadığını dile getirdi. Hayatın hangi alanı olursa olsun, farklı alanların birbiriyle kaynaşmaması durumunda, bu alanlar arasında hiyerarşik bir yapı oluştuğunu belirten Işık, hiçbir alanın diğerinden daha değerli ya da daha değersiz olmadığını vurguladı. Bu tür bir ayrımın, alanları kristalleştirdiğini ve onları normal hayatın bir parçası olmaktan uzaklaştırdığını ifade etti. Özellikle tiyatro gibi alanların, diğer disiplinlerle iç içe geçmediği sürece kutsallaştırıldığını ve özel yerlere konumlandırıldığını belirtti. Işık'a göre, bu durumun en büyük nedeni, tiyatroya odaklanırken diğer önemli alanların göz ardı edilmesidir.
"Keşke süreç böyle yaşanmasaydı"
Işık; “Biz elbette oyun oynayacağız ama biz önce kurum olmalıyız, kişilere bağlı değil. Oysa bu tartışmalar çok daha uygar, çok daha çağdaş, çok daha bilimsel konuşulabilir ve ortak noktalar bulunabilirdi. Bugün geldiğimiz noktada Genel Sanat Yönetmeni Levent Üzümcü ki adaylardan bir tanesi bendim. Çünkü İzmir'e karşı bir borcunuz var onu yerine getirmeye çalıştık. Diğer arkadaşlar gibi belediye başkanlığı bir tercihte bulundu. Bu tercihi konuşabiliriz. Ne yazık ki işler belirli kişilere ya da o dönem için seçilen belediye başkanına ya da belediye başkanın belirlediği yapılara bağlı kalıyor. Peki onlar gidince ne olacak? Yani hepsine sil baştan başlayamayız. Önce şehrin tiyatrosu olacak. İçimize kapanık olamayız. Neden sanat denir biliyor musun? Neden sadece yönetmen denmez, Yönetmen oyunu sahneye koyar, onun için sahneye koymak yetmiyor. Tiyatronun sanatsal işlerini gözeten ve buna göre altyapı hazırlayan bunun için gerekli olan kurulları, eylem arkadaşları, bu da yetmiyor bir de genel sanat yönetmeni diyoruz. Aşağıdaki kadroyla, oyunuyla işiyle estetiyle, halkla ilişkileriyle, sanat politikasını oluşturmak, onu halkla hemşirelerle hem hal kılmak gerekiyor. Şu anda göreve gelen arkadaşımız için de başarılar diliyorum. Elbette bu kentin insanıyız düşüncelerimiz var. Beklentinin ötesinde toplumsal ve sanatsal sorumluluk var. Bu anlamda şehir tiyatroları güzel işlerle anlamlı işlerle önce kentin tiyatrosu olsun, sonra ülkenin olsun sonra yeryüzüne İzmirden bir de böyle bir şey armağan edelim diye yaptığı her çalışmayı dikkatle izliyoruz, izleyeceğim düşüncelerim elbette belirteceğim. Bana düşen bir şey olursa yaparım ama keşke bu süreç böyle yaşanmasaydı. Bu süreci hala devam ettirmek isteyenlerin belki dikkat etmesi unutmaması gereken bir şey var; artık kişiselliğe inmiş ya da işin esasını kaybedip sadece bir yarışa dönmüş bir çekişmeye dönmüş, hak yemeye, hakarete, küçümsemeye ve en önemlisi kamuda işimizin ve o işin eylemcilerinin imajını, yapısını, algısını bozan şeylerden vazgeçmek” diye konuştu.
“Umarım popülist yaklaşımlar son bulur”
Işık; “Şehir tiyatrolarının seçici kurulunda örneğin bir gazeteciler cemiyeti başkanı olmasını isterim. Ne bileyim bir ticaret odası başkanı olmasını isterim. Bir sendika başkanı olmasını isterim. Onların kentten yola çıkarak söyleyeceklerini ben sanatla beraber yoğurup belki başka bir yere taşıyabilirim. Kristal kürelerde yaşamadığımızı böyle kanıtlarız. Umuyor ve diliyorum ki bütün belediye başkanları için bunu söylüyorum. Günü kurtaran popülist ertesi gün kes yapıştır haberler ve yetinmeyen kalıcı kurumsal bir yapı oluşur. Pekişir ve biz de geleceği İzmir’imize armağan ederken içinde böyle şehir tiyatrosu gibi bir yapı oluşturabiliriz” dedi.
“9 Eylül sadece bir savaş değildir”
Işık programda ayrıca İzmir’in kurtuluş günü olan 9 Eylül tarihi ile ilgili de konuştu. Işık; “2024’ün konforlu ortamından o dönemleri şöyle olsaydı, böyle olsaydı diye tartışmak olmaz. 9 Eylül yalnızca bir savaş değildir. 9 Eylül İzmir’in geleceği düşünülmeden kutlanamaz. İzmir’de ilk kadın Müslüman Bedia Muvahhit’in Atatürk’ün isteğiyle sahneye çıktığını unutmamak lazım. Dünyanın ilk yazılı edebiyatı olan Homeros’a sahip çıkacağız. Bu şehre Hasan Tahsin yeter, Adnan Saygun yeter” dedi. Işık; ‘Gazi Mustafa Kemal Atatürk İzmir’de evleniyor. Annesi Karşıyaka’da yatmaktadır. Mustafa Kemal Atatürk İzmir ile bütünleşmiştir. İzmir yemesi ve içmesi ile dünyanın önemli kentlerinden biridir. Askeri tarihin ve siyasi tarihin üzerinde oturuyoruz. Biz 8 bin 400 yıllık birikimi ile kente kattıklarımız ile önemliyiz” diye konuştu.
9 Eylül Şiiri’nin hikayesi
Haluk Işık, 9 Eylül Şiiri’nin ortaya çıkış hikayesini anlatırken, İzmir Devlet Tiyatrosu’nun bahçesinde, bir dergide kapak içi sayfanın boş kalması nedeniyle bu şiiri on dakika içinde, 40 artı 10 yıl demek daha doğru olur diyerek kaleme aldığını ifade etti. O dönemde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun, 9 Eylül kutlamaları sırasında şiiri okumasıyla eserin popülerlik kazandığını söyleyen Işık, şiirin uzun yıllar boyunca yaşayacağına inandığını belirtti. Ancak şiirin farklı kişiler tarafından sahiplendiğine de dikkat çeken Işık, bu durumun kendisine mutluluk verdiğini ifade etti.