Dört yabancı iri yapılı, gözlüklü bir ilkokul öğretmeni Leonard (Dave Bautista), nazik görünümlü bir aşçı Ardiane (Abby Quinn), iç çatışmalar yaşayan bir hemşire Sabrina (Nikki Amuka-Bird) ve sert mizaçlı bir adam Redmond (Rupert Grint) aniden kulübeye baskın yapar.
Andrew ve Eric bağlanarak korkunç bir görevle karşı karşıya bırakılır: Ailelerinden birini feda etmeleri gerekmektedir. Yabancılar, bu kararı onlar adına vermeyeceklerini ancak karar alınmadan kimsenin kulübeden çıkmasına izin vermeyeceklerini söyler. Eğer bir fedakârlık yapılmazsa, dünyanın sonunun geleceğine inandıklarını belirtirler. Peki, bu insanlar yalan mı söylüyor yoksa dünya gerçekten kıyametin eşiğinde mi? Aşağıda, filmin sonunu ve kitabın sonuyla arasındaki farkları açıklıyoruz.
Kulübeye Tıklat Filmi Sonunda Ne Oluyor?
Filmin amacı, izleyiciyi sürekli olarak şüphe içinde tutmak. Yabancılar, zaman zaman bir ailenin tüm insanlığın kaderini belirlemek için seçildiğini iddia ediyor. Andrew ve Eric’in seçilmiş olmasının nedeni, birbirlerine ve kızlarına duydukları yoğun sevgi olarak öne sürülüyor. Ortak görümler, bu dört farklı kişiyi bir araya getirerek bu zorlu görevi iletmelerine neden olmuş gibi görünüyor.
Her seferinde Andrew ve Eric feda etmeyi reddettikçe, yabancılar kendi aralarından birini öldürür. İlk kurban Redmond olur ve ardından sırayla diğerleri gelir, Leonard’a kadar. Her ölüm, dünyaya yeni bir felaketin yayılmasına neden olur.
Andrew, avukat olarak mantıklı düşünen biri ve yabancıların dini temalı söylemlerine akılcı cevaplar buluyor. Örneğin, Redmond öldürüldüğünde Leonard televizyonu açarak Kaliforniya kıyılarında binlerce kişinin ölümüne neden olan bir tsunamiyi izletir. Ancak Andrew, bu haberin önceden kaydedilmiş olduğunu ve yabancıların ölümleri kasıtlı olarak zamanlayarak inandırıcı görünmeye çalıştıklarını düşünüyor. Onların, internet forumlarında komplo teorileriyle kafayı bozmuş insanlar olduğunu savunuyor.
Eric ise daha empatik ve etkilenmeye açık bir karakter. Yabancılar tarafından ilk saldırıya uğradığında başına aldığı darbe, film boyunca gördüğü ışık içindeki insan figürleri gibi vizyonlarını etkiliyor olabilir.
Aile, yabancıların kendilerini öldürdüğünü ve televizyonda gösterilen felaketlerin gerçek olup olmadığını tam olarak bilemeden olayları izlemeye devam ediyor. Gökyüzünde uçan tüm uçaklar düşüyor, gizemli bir virüs (COVID değil) hızla dünyaya yayılıyor ve beklenmedik yıldırım çarpmaları gezegeni yakıp kavuruyor.
Aile hayatta kalabilecekmiş gibi görünse de sıra Leonard’a geldiğinde, kendini öldürmeden önce sadece birkaç dakikalarının kaldığını ve aksi takdirde Wen’in hayatta kalan tek insan olarak kıyamet sonrası bir dünyada yaşayacağını söyler. Eric, yabancıların gerçekten kıyametin dört atlısı olduğuna inanarak, Andrew’a kendisini öldürmesini ve ailesini kurtarmasını söyler.
Eric’in cesedi kulübede kalırken, Andrew ve Wen dışarı çıktığında, dünyanın felaketlerden izler taşıdığını görür. Andrew, en az bir uçağın düştüğüne tanık olur ve gökyüzündeki karanlık bulutların dağıldığını fark eder. Yakındaki bir restorana giderler ve içerideki herkesin, kendilerinin izlediği haberleri aynı şekilde izlediğini görürler. Haber sunucuları, az önce meydana gelen felaketlerin açıklanamaz bir şekilde sona erdiğini bildirir.
Kitapta olaylar oldukça farklı bir şekilde gelişir. Öncelikle, Wen, Leonard ile yaşanan bir arbede sırasında kazara vurularak ölür. Yabancılar, Wen’in ölümünün geçerli olmadığını, çünkü ailenin onu bilinçli bir şekilde seçmediğini söyler. Kitap, bu olayın sonucunu tamamen açık uçlu bırakır. Film ise daha net bir yaklaşım sergileyerek yabancıların gerçekten kıyametin habercileri olduğunu ve Eric’in kendini feda etmesinin milyarlarca insanın hayatını kurtardığını söyler.