Son Mühür TV-Ayşegül Koç/ Son Mühür TV’de yayınlanan Hayatın Nabzı programına konuk olan Tarım Ekonomisi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Tayfun Özkaya, Kemal Kamburoğlu’nun sorularını yanıtladı. Programda, Türkiye’deki gıda fiyatları neden bu kadar pahalı, gıda ürünlerinin fiyatı neden astronomik olarak yükseliyor gibi konular gündemdeydi. Özkaya, çiftçilerin eline geçen fiyatların düşük olmasına rağmen tüketicilerin yüksek maliyetlerle karşı karşıya kaldığını belirterek, ithalat politikaları, gümrük vergilerinin düşürülmesi ve uluslararası tarım şirketlerinin etkisi nedeniyle çiftçilerin giderek zor durumda kaldığını ifade etti. Türkiye’nin, mazot, gübre ve tarım ilaçları gibi ithal girdilere bağımlı olduğunun altını çizerek yanlış para politikaları nedeniyle döviz kurundaki artışların üretim maliyetlerini katlanarak artırdığına dikkat çekti.

Özkaya, tarımsal üretimde yaşanan sıkıntıların aşılması için devletin doğrudan üreticiyi destekleyen politikalar uygulaması gerektiğini vurguladı. Tarımda kooperatifleşmenin önemine dikkat çeken Özkaya, çiftçilerin doğrudan tüketiciye ulaşmasını sağlayacak ekolojik köylü pazarları ve gıda gruplarının teşvik edilmesi gerektiğini belirtti. Toprak Mahsulleri Ofisi’nin yeniden güçlendirilmesi, devletin piyasaya doğrudan müdahale etmesi ve çiftçilere finansal destek sağlanması gerektiğini ifade eden Özkaya, sosyal politikalar geliştirilmeden gıda fiyatlarının düşmesinin mümkün olmayacağını söyledi.

Tayfun Özkaya

"Çiftçilere göre fiyatlar çok düşük"

Gıdanın pahalılığı konusunda olayın iki yönüne de değinmek istediğini belirten Özkaya, “Çiftçi eline geçen fiyatlar hiçbir şekilde çiftçiyi memnun etmiyor. Çiftçilere göre fiyatlar çok düşük. Ama aynı zamanda tüketicilerin ödedikleri fiyatlar da çok yüksek. 1980’lerden sonra Türkiye’deki gümrük vergilerinin düşürülmesi de rol oynuyor. Amerikan şirketlerinin hegemonya kurabilmesi için sizin gümrük almamanız lazım. Türkiye uluslararası Tarım Ticareti Kanunu’nu kabul ederek gümrükleri düşürdü. Son zamanlarda bakanlar kurulu kararıyla ithalattan alınan vergiler, buğdaydan, mısırdan alınan vergiler aşağılara, sıfıra indiriliyor. Bu da çiftçinin yok olmasına yol açıyor. Devlete ait kamu şirketleri özelleştirildi. Toprak Mahsulleri Ofisini ele alalım. Hem üertici hem tüketiciyi destekleyen bir politika ile gidiyordu. Nasıl yapıyordu? Satın alma kapasitesi yüksekti. Devlet ona yeterli bir miktar verdiği için piyasadaki  buğdayın önemli bir kesimini yeterli oluyor ama bugün çok küçük bir oranını satın alabiliyor" dedi.

"Türk parasının değerinde korkunç bir düşüş oldu"

Bu sene en yüksek ürün limon olduğunu belirten Özkaya, "Üreticide 8 halde 18 pazarda 26 liraya markette 29 liraya çıkıyor. Üreticinin örgütlenmemiş olması, kooperatifin olmamış olması, yerel üretim ve tüketimin olmaması, akaryakıt fiyatları da çok yükseldiği için, köprü geçiş ücretleri, vergiler gibi unsurların da rolü var. Bu aracıların, özellikle marketlerin hakimiyeti çok yüksek. Türkiye 2006 yılında bir tarım kanunu çıkardı. Bu kanunu da Neoliberal ve büyük, uluslararası şirketlerin çıkarlarına hizmet edecek şekilde çıkardı. Uluslararası taahhütler bize dayatıldı. Uluslararası taahhütlere uyum göstermemiz gerekiyor. Neoliberal bir tarım politikası var. Ne destek verirseniz verin o desteği iki misline üç misline bile çıkarsanız bu destek çiftçiye yaramıyor. Ürünlerinin fiyatının artışında maliyette çok önemli. Türk parasının değerinde korkunç bir düşüş oldu. Bu para ve faiz politikasındaki ekonomik ilkeleri ile ilgili bazı şeylerin uyulmaması sonucunda Türkiye’de döviz kurları çok yükseldi" ifadesini kullandı. 

Çiftçiler Tarımı Bırakıyor, Üretim Daralıyor

Özkaya, "Türkiyede endüstriyel bir tarım var. Biz petrol yiyoruz petrol içiyoruz." dedi. Özkaya, Türkiye’deki endüstriyel tarımın tamamen ithalata bağımlı hale geldiğini, döviz kuru artışı ve yanlış para politikalarının maliyetleri katlayarak çiftçiyi zor durumda bıraktığını ve üretim alanlarının daraldığını vurgulayarak, "Amonyum nitrat üretmek için doğalgaz üretmek gerekiyor ve Türkiye doğal gazı ithal ediyor. Karma yem için mısır gerekiyor, mısırı ve soyayı ithal ediyor. Tarım ilaçları için kimyasallar gerekiyor veya doğrudan kendisini alıyorsunuz, naylon için ham petrol gerekiyor. Makine üretimi var ama ithal ediliyor. Dolayısıyla siz Türkiye’de ne üretmeye kalkarsanız kalkın mutlaka bir ithal malı, ham madde ya da mamul madde getirtmek zorundasınız. Buğday ekim alanları düştü. Çünkü tarlayı sürmek için mazot gerekiyor. Çiftçiler çaresiz şehre geçiyorlar. Orada iş aramaya çalışıyorlar. Üreticiden tüketiciye doğru giderken ürünlerin üç dört misli gitmesi üzerine Özkaya, “Türkiye’nin uygulamış olduğu yanlış para politikaları döviz kurundaki çok yüksek artışlarla Türkiye tarımsal üretimi büyük ölçüde ithal girdilere bağlı olduğu için, mazot, gübre, ilaç, makine gibi, bu defa maliyetlerde korkunç bir zıplama oldu son üç yıldır. Bunların etkisi var" şeklinde konuştu. 

Nasıl Çare Bulabiliriz?

Neoliberal dönemden itibaren bir grafik üzerinden tarım sektörünün sıkışması adı bir olgudan bahseden Özkaya, “1980’lerden itibaren çiftçinin durumu oldukça kötüye gitmeye başlıyor. 80’lere kadar bir çiftçi ürününü sattığı zaman bununla yeni bir traktör alabilirdi, çocuğunu evlendirebilirdi, borçlarını ödeyebilirdi. Şimdi hiçbirini yapamıyor, eline geçen fiyatlar yeterince artmazken, girdi maliyetleri korkunç arttı. Para politikasının yanlış yönetilmesi ve döviz kurundaki artışlar nedeniyle tarımsal üretim de ithal girdilere bağlı olarak müthiş arttı. ARGE ekolojik tarım uygulamamız lazım. Organik tarımdan büyük ölçüde farklılıkları var. Organik tarımda illa bir sertifika gerekir ama ARGE ekolojik yöntemlerde katılımcı sertifika dediğimiz gıda guruplarının yaptığı bir yöntem de olabiir. Yani girdiler yerine ilaç, kimyasal gübre yerine, doğanın kendisini kullanarak tarım yapmak gerekiyor. Mazot fiyatları artınca çiftçiler tarlayı terk etmeye başladı. Konya’da yaygın olan tarım makineleri var. Mazot miktarı yarı fiyatına iniyor. Anız ekimi ile fayda görülebiliyor" dedi.

Üretici Zor Durumda

Tüketici açısından dikkat edilmesi gerekenlere odaklanıldığında yapılması gerekenleri sıralayan Özkaya, “Çitçilerin kooperatifler veya gıda gurupları, ekolojik köylü pazarları yoluyla, aracısız doğrudan tüketiciye ulaştırması lazım. Devletin tarım politikasını değiştirip buğdayda diğer ürünlerde doğrudan piyasaya girmesi veya kooperatiflere fşnansman sağlayarak stok yapması, Toprak Mahsulleri Ofisini alıp tekrar yüksek alım gücü, depolama, bunları yaparsa ekmek fiyatlarını da tutabilir bir yerde. Üreticiye de daha iyi bir fiyat verebilir. Destekleme politikasını doğrudan üreticilerin eline geçen tarzda desteklemesi gerekir. Geçtiğimiz yıl destekleme fiyatları çok aşağıda belirlendi. Bir yıllık girdilerdeki artış oranının çok altında kaldı. Üretici zor durumda. Üretici ve tüketicinin beraber olması lazım burada. Zaman içine faydalı şeyler olacaktır ama Türkiye’de bir sosyal politikalar olması lazım. Asgari ücret bu durumdayken siz nasıl tüketiciye gıda tükettirebilirsiniz. Çok zor” diye ekledi.

Muhabir: Ayşegül Koç