Yazının bulunmasıyla İLK ÇAĞ... Ardından Batı Roma İmparatorluğu'nun yıkılışıyla ORTA ÇAĞ... Bizans'ın, Türkler tarafından fethi, Fatih Sultan Mehmet'in YENİ ÇAĞ'ın kapılarını açışı ... Engizisyon mahkemelerinin dehşeti, derebeyliklerin zulmü, salgın hastalıklar... YENİ ÇAĞ'ın dehşetengiz karanlığı, Rönenas'la başlayan aydınlanma, özgürlük, insanca yaşamak isteyen halkların kıpırdanışı ve 1789 Fransız İhtilali ile son buluyor. Başlıyor, YAKIN ÇAĞ...
Tarihçiler (1789'dan günümüze kadar) deyip sınıflamayı kesmişler. Ama dünya ilerliyor, gelişmenin, bilimin sınırı yok.
Graham Bell'in telefonu, Marconi'nin radyosu derken, önce siyah-beyaz sonra renkli televizyon yaşamımızda. İnsanoğlu, eskiden ilk gördüğünde dua ettiği Ay'a ayak basmış. Ardından iletişim çağı başlamış. Uzay Yolu'nda Kaptan Kirk'in elinde "cik cik" öten iletişim aracı, şimdi gevrek satan çocuğun elinde.
Ve sene 2019... Çin'in WUHAN Kenti'nde yeni bir çağ başlıyor. Artık "Amerikalılar laboratuvarda mı üretti'" Çin'in "Ölen ölsün kalan dünya bizim olsun" planı mıyd? Yoksa "yarasa çorbası" ndan mı yayıld? Orası bilinmez ama, şu an itibarıyle gerçek şu:
Dünya genelinde virüs nedeniyle 474 bin 503 kişi öldü, virüs tespit edilen 4 milyon 941 bin 653 kişi iyileşti. Dünya genelinde halen tedavisi süren 3 milyon 778 bin 289 aktif vaka bulunurken, virüs tespit edilenlerin sayısı da 9 milyon 194 bin 445'e ulaştı, daha da yükselecek.
Artık yaşamımızda yeni bir çağ var. Bu çağın adı:
PANDEMİ ÇAĞI
Martın 11'in de ülkemizin de tanıştığı COVİD - 19, yaşamımızın ekseninde. Günlerce "EvdeKal" dedik. "HayatEveSığar" dedik. Aradan 2.5 ay geçti, sonra sokağı gördük. Dışarı maskeyle çıkıyoruz. Ellerimizde dezenfenktanlar. Sosyal mesafeye dikkat ediyoruz. Doğumdan, bebek bakımına, alışverişten, gezmeye, düğünden cenazeye, her şey pandemi yönergeleri doğrultusunda yapılmak zorunda.
Sağlık Bakanlığımız'ın olaya ciddi yaklaşımı, ulusal kahramanlarımız, sağlıkçılarımızın, yaşamları pahasına özverili mesaileri, toplumca virüs mücadelesine sahip çıkmamız, bir İtalya olmadan, ilk dalgayı günahıyla, sevabıyla atlatmamızı sağladı. Başta doktorlarımız, sağlıkçılarımız, yitirdiklerimizin ruhu şad olsun. Virüsle boğuşanlara Tanrı şifa, güç kuvvet versin.
Şimdi, "Kontrollü Sosyal Hayat" başladı. Ancak bunun, bazı kesimlerce, zincirleri kırıp, hiç bir şey yaşanmamışcasına, hayata kaldığı yerden devam etme rahatlığına dönüştüğünü endişe ile gözlemliyoruz.
Her gün şu kadar vatandaşımız ölüyor - muş. Sıra bize de gelebilir - miş. Kurallara uymayarak başkalarının yaşamını riske atıyor-muşuz. Gelecek kuşaklara nasıl bir dünya bırakacak-mışız.
Küresel ısınma (Kuzey Kutbu'nda 38 C ölçüldü!), çevre sorunları, giderek artıyormuş, yaşlı dünyamız bilinmeyen bir sona giderek yaklaşıyor - muş.
Hiç bir şey umurumuzda değil.
Ancak para cezası keserek maske taktırabiliyoruz. Maske takanlar ise çıkardıklarını sokaklara, denizlere atıyor. Büyük çoğunlukta "Bize bir şey olmaz" vurdumduymazlığı... Sosyal mesafe hak getire.
Yeşil sahalarda ilk haftanın ardından tüm tedbirler unutulmuş. Kenardakiler maskeli ama, gol sevinçleri yine sarmaş - dolaş.
Yaşamın açılması, ekonomide, sanayide sporda, sanatta, çarkların dönmesi gerek, ancak böylesine pervasızca değil.
Oysa henüz hiç bir şey bitmiş değil. Pandemi ile mücadelede lider ülkelerden bile 2.DALGA haberleri geliyor. "Sıcakta yaşamaz" diyorlardı. Brezilya, Meksika, Hindistan yeni virüs merkezleri oldu. Ülkemizde ikinci dalganın patlaması ise an meselesi. Aşı, uzun bir süreç, etkisinin ise henüz ne olacağı belli değil.
Hal böyle iken;
Baştakiler bir dizi siyasi çekişmenin içinde yoğurulup gitmeyi adeta dünya meselelerine yeğler olmuş. Yerel yönetimler ile Merkezi yönetim bitmek bilmeyen bir çekişme içinde.
Yangından mal kaçırır gibi, komisyonlara taşınan, tartışılan yasalar mecliste. ÇED kararları bir gecede değiştiriliyor. Çevre Günü, artık çevrenin canına okuyan, fabrikaların önünde protesto ile kutlanıyor.
İşçiler, barolar, sokakta, kadın cinayetleri tırmanmayı sürdürüyor.
Mutfakta yangın büyüyor. "Tarım ve Hayvancılık Ülkesi"nde bir kilo meyve yemek, bir bardak süt içmek, ekmeğin üzerine tereyağ sürüp, bir kalıp peynir yemek, adeta mesele haline gelmiş. Etin ise yanına yanaşmak yürek istiyor.
İşte tüm bu koşullar çerçevesinde;
Bize düşen tüm kısır çekişmeleri bir kenara bırakıp, yaşamın her alanında, her bireyle, her kurumla, her oluşumla, özveriyle, kararlılıkla, disiplinle, dayanışarak, bu işin üstesinden gelmek. Tanrı'nın bizi ayrıcalıklı kılarak bahşettiği, dünya cenneti Anadolumuz'a sahip çıkmak... Hangi çağın içinde yaşadığımıza odaklanıp, bin düşünüp, bir adım atmak. Bu işin su kaldırır bir yanı yok. Çünkü o çağın adı:
PANDEMİ ÇAĞI