Anadolu'nun köklü kültürü abdallık geleneği, geçmişten günümüze kadar süregelen ve Anadolu coğrafyasının kültürel dokusunu derinden etkileyen önemli bir unsur. Bu geleneğin günümüzdeki yaşayan temsilcileri, geçmişten günümüze taşınan sözlü geleneği saz çalarak ve şarkı söyleyerek sürdürmekte. Programda, abdallık geleneğinin Anadolu için ne anlama geldiği ve nasıl yaşatıldığı üzerine önemli konu başlıkları konuşuldu. Konuklar, abdallık geleneğinin tarihçesi, müzikle ilişkisi ve günümüzdeki rolü hakkında detaylı bilgiler verdi. Ayrıca, abdallık geleneğinin farklı bölgelerde nasıl çeşitlendiği ve günümüzdeki temsiliyeti üzerine de önemli noktalara değinildi.

Abdallık geleneğinin ne anlama geldiği ve günümüz koşullarında bu geleneğin ne kadar yerine getirebildiğinin konuşulduğu programa ozanların sesinden unutulmaz eserler de damga vurdu.

Abdallık kültürü

Abdallık, Alevilik, Ehli beytlik kültürü dünyamızın ikinci güneşi

Ali Başaran, abdallık geleneği anlatmanın çok heyecan verdiğini ifade ederek," Bu abdallık kültürünü anlatmak için heyecanlı olmamak elimizden gelmiyor. Ozanlar diyarı Kırşehir'den geliyorum. Abdallık geleneğini dünyaya anlatıyoruz. Abdallık, Alevilik, Ehli beytlik kültürü estağfirullah tövbe dünyamızın ikinci güneşi" ifadesiyle abdallık geleneğine olan sevgisini ve saygını anlattı.

Abdallık geleneğinin Anadolu için önemi

Öğretim Görevlisi Hüseyin Koçak ,Abdallık geleneğinin , Anadolu'da köklü bir kültürel miras olarak kabul edildiğini ve genellikle müzik ve eğlence ile ilişkilendirildiğini belirtti. Abdallar genellikle saz çalma ve şarkı söyleme gibi müziksel faaliyetlerle geçimlerini sağladıklarını belirten Koçak, geleneğin göçlerle birlikte Anadolu'ya taşındığını ve insanların yaşamlarını sürdürmek için önemli bir rol oynadığını söyledi.Koçao," Göçler yapılırken daha kolay taşınabilecek, daha ufak sazlara ihtiyaç duyulmuş. Horasan’dan geldik deniliyor. Bu göçlerle birlikte insanlar yaşamını sürdürmek, geçimini sağlamak durumunda. Derviş hayatını yaşayan bir kültür bu. Düğün işleri yaparak, insanları eğlendirerek yaşamını sürdürmek  zorunda. Yerleşik hayat ageçmediği için de meslek edinme durumu yok. Bu bir meşk hali" ifadesini kullandı.

Koçak, aynı zamanda Abdallık geleneği için, genellikle düğünler gibi toplumsal etkinliklerde müzikleriyle insanları eğlendirerek geçimlerini sağladıklarını, yerleşik hayatın olmadığı dönemlerde meslek edinme imkanının bulunmaması, abdalların müzik ve eğlence aracılığıyla yaşamlarını sürdürmelerini zorunlu kıldığını ve bu nedenle, Abdallık geleneğinin Anadolu için kültürel çeşitliliğin ve müziğin yaşatılmasında önemli bir role sahip olduğunun da altını çizdi.

Geçmişten gelen kültürü günümüzde sazla sözle aktarmak

Hüseyin Koçak, "Orta Anadolu Abdalları, Kırşehir abdalları.. İnsan doğasıyla igili bir şey bulunduğu bölgeye adapte olmak, orayla özdeşleşmek.. Orada kabul görmek için o bölgenin kültürünü almak durumunda ya da oraya göre adapte olmak durumunda. O bölgenin davul zurna geleneği, saz çalma geleneği.. Nedir amaç burada yaşamlarını devam ettirmek. Burada bir meslek ya da farklı bir meslek kendi iş alanında başka bir şeyleri yok, çünkü en kolay yapacakları genetik bir yakınlıktan dolayı da bu işi yapıyorlar. Bu bölgede davul zurna keman bağlama, farklı bölgelere baktığın da örneğin Ege Bölgesi’nde de abdallar var buradaki kültürde baktığımız zaman daha çok davul zurna, bağlama geleneği çok baskın değil. Enstrümanlar yöreye göre şekillendiriyor"dedi.

Abdallık geleneği

Enstrümanlar mı abdalı şekillendiriyor

Hüseyin Koçak, "İhtiyaç aslında yöredeki boşluk neredeyse insanlar ne talep ediyorsa ona göre şekil alıyor. Kendi geleneğinde de elbet devam ettirecek ama insan doğası bu bulunduğu doğanın durumu ile şekillenmiş olacak. Abdallık geleneğine baktığın zaman bölge bölge ayrışmalar elbette ki oluyor. Enstrümanlarla çaldıkları ezgilerde türküler vs bunlar da kendi bölgesel ihtiyaçlara göre yaptıkları arz talep olayı" dedi.

Geleneği var mı? El verme var mı?

Abdallık Geleneği Son Temsilcilerinden Ali Başaran, Abdallık geleneğini yaşayarak öğrenilen bir miras olarak tanımladı ve bu geleneğin genellikle aile büyüklerinden, çevreden duyularak aktarıldığını belirtti. Eğitim eksikliği ve maddi zorluklar nedeniyle okuyarak veya ders alarak bu geleneği öğrenmenin mümkün olmadığını ifade etti. Abdallık geleneğini, Alevilik, Bektaşilik ve Ehl-i Beytlik gibi kültürel kimliklerle ilişkilendirerek, bu geleneğin Orta Asya Horasan'dan Anadolu'ya göç edenler tarafından taşındığını vurguladı.

"Nerenin Abdallığı, Ehl-İ Beyti, alevisi olursa olsun hepsinin kölesiyim"

Ailesinin maddi zorluklarına rağmen bu geleneği yaşatmak için çaba sarf ettiğini ve bunun için baskılarla karşılaştıklarını dile getiren Başaran,"Bu gelenek yaşayarak öğrenilen bir şey. Okuyarak şu müzikleri bu abdallık geleneklerini öğrenmedik. Babalarımızdan annelerimizden çevrelerimizden duyduklarımızı anlatıyoruz. Bizim eğitimimiz olmadı, kıtlıktan, yoksulluktan dolayı. Eski yıllardan beri her nerenin Abdallığı Ehl-İ Beyti, alevisi olursa olsun hepsinin kölesiyim. Hepsi bizim kalbimizin içi, bu Abdallık, Ehl-İ Beytlik, Bektaşilik, Alevilik yine söylemiştim bizim ikinci güneşimiz. Biz eskiden babalarımızın çaldıklarına bakardık biz bunu öğrenemeyiz bunarlı derdik ama babalarımız annelerimiz bize baskı yaparlardı"ifadesini kullandı.

Genetik bir yatkınlık var...

Hüseyin Koçak, Abdallığın yaşayarak öğrenildiğini ifade etti: "Ortam içerisinde gittiği düğünlerde yanına götürüyor, yanında tempo tutuyor o arada fark etmeden öğreniyor. Romanlarda böyledir. Genetik bir yatkınlık var. Biri kanun çalıyorsa diğeri ritim kanun öğrenir. Hepsi aynı çalgıyı çalmaz, farklı enstrümanları kendi yaşamlarını idame ettirmek adına farklı çalgılar çalıyorlar. Ortamı yaşayarak öğreniyorlar. İhtiyaç ve yaşamın döngüsü buna dönüşüyor. Abdallar geçmişte de farklı coğrafyalarda mevsimsel olarak farklı işler de yapmışlar. Zanaatkarlar da çıkıyor işin içerisinde. Kuyumculardan tutun geçmişe dayalı Ermeni zanaatkarlarla haşır nşir olduktan sonra yeni meslekler öğrenmişlerdir. Altın işçiliği, dişçilik gibi.. Düğün yapmak düğünlerde çalmak yaşam artık bunun zerine kurulu olunca ihtiyaç para döngüsü var. Bu ihtiyaca dönüşüyor bu bir meslek haline geliyor."

Neşet Ertaş yetim çocuklara herkese konserler verirdi beş kuruş para almazdı

Ali Başaran,"Düğünlere de gidiyoruz Kırşehir'de. Bir Kırşehir değil, bizi Türkiye coğrafyasında Avrupa'da tanıyan çok insan var. Gidip orada çalıp memleketimize geliyoruz. Eskiden orkestra bulamıyorlardı köylerde, bizler çalar çığırırdık gelinler çoluk çocuk oynarlardı bize de para verirlerdi. Artık dönemleri geçtik Avrupa'ya gidip geliyoruz. Konferanslara gidiyoruz. Neşet Ertaş babamın da çok büyük dostuydu TRT'de, Neşet abim hocam benim de çok büyük dostumdu. Yetim çocuklara, herkese konserler verirdi beş kuruş para almazdı arabasına biner giderdi" diyerek Neşet Ertaş'ın insanlara karşı olan cömertliğini ve müziğe olan bağlılığını vurgulayarak ona duyduğu saygıyı ifade etti.

Tatlı dillim güler yüzlüm neredesin sen..

Koçak," Tatlı dillim güler yüzlüm neredesin sen.. Bu herkes için anlaşılır, herkesi yakalayacak bir dil. İcrası çok güçlü, yorumu çok güçlü dolayısıyla hepsi birleştiği zaman insanalr ister istemez bu kendi içine çekiyor bunu. Neşet Ertaş’ın aktarımı ifadesi çok güçlü, geçmişten yaşanan hikayeler üzerine kendi yaşanmışlıkları üzerine ya da duyduğu hikayeler üzerine rahatlıkla onu dillendirip tellendirebiliyor. Bu güce sahip, yani ozanların çoğu böyle kendini var ediyor."

Yar aşkı da çok önemli...

Ali Başaran," Ferhat ile Şirin Aslı ile Kerem bir sürü büyük aşklar yaşayan insanlar var. Neşet Ertaş’ta da 'yar aşkı' vardı. Biz bunun elinde yetiştik. 400'e yakın türkü yaptı. Bu müziklerde bu besteleri türküleri uzun havaları icra etmede yar aşkı da çok önemlidir. Destanlaşnmış nice aşk hikayeleri var. Ferhat niye delmiş bu dağları, Ferhat Şirin’i sevdiği için delmiş. Yar aşkını da unutmamak gerek, bu müzikte yar aşkı da çok önemlidir. Şimdi çok edepsiz türküler çıktı. Bunlar müzik değil. Müzik ruhun gıdasıdır diye bilim adamlarımız açıklamışlar. Her vatandaşımız bir müzik enstrümanı çalmalıdır demişler, adamların hiç müzikten haberi yok" ifadesini kullanarak müziğin kalitesinin düşmesine tepki gösterdi.

abdallık geleneği nedir

Programda konservatuar eğitimindeki eksiklikler ve abdallık geleneğinin aktarımı üzerine önemli açıklamalar yapıldı. Hüseyin Koçak, üniversitelerdeki konservatuar programlarının daha etkili olması gerektiğini ve yerel ustaların derslere katılmasıyla öğrencilere usta çırak ilişkisinin yaşatılması gerektiğini vurguladı. Kültür aktarımının sadece dinleti ve söyleşiyle olmayacağını, birebir canlı aktarımın önemine dikkat çekildi. Programda ayrıca, müziğin yozlaşmasına ve nitelikli öğrenci yetişmemesine tepki gösterilerek, kültür bakanlığından daha etkin bir rol alması talep edildi. Ancak, kültür sanatçılarının da bazı bölgelerdeki etkinliklere davet edilmemesi gibi sorunlar da dile getirildi. Bu tartışmalar, kültürün doğru ve etkili bir şekilde aktarılması için daha fazla çaba gerektiğini ortaya koydu.

Sonraki kuşaklara bu şekilde aktarmak durumundayız

Hüseyin Koçak," Bizlerin konservatuarda yaptığımız iş öğrencilerimize bu kültürü doğru bir şekilde aktarmaya çalışmak. Çalma geleneği ,söyleme geleneği, bölgelerin tanıtımıyla ilgili bölgelerin ağızları, halk müziği geleneği. Zaman zaman ödevler veriyoruz. Halk ozanlarıyla ilgili halk kültürüne, kim nasıl hizmet etmiş, bunların öğrencilerin farkında olması bilmesi, Türkiye hangi emekten geçmiş, hangi ellerden geçmiş bunların bilerek çalıp söylenmesi daha anlamlı.  Bunları sonraki kuşaklara bu şekilde aktarmak durumundayız" dedi.

Son olarak Ali Başaran, "Biz sadece Abdalların, Alevilerin, Bektaşiliğin, Ehl-İ Beyitliğin değil, bütün insanların temsilcisiyiz, severiz, sayarız, insanlar kardeştir. Biz hepimiz bir, birimiz hepimiziz bu dünyada. İsrail’in Gazze’ye uyguladığı baskıların sona ermesini istiyoruz. Vicdanlarımız dayanmıyor. Sofralarımızda yemeklerimizi yiyemiyoruz” diyerek sözlerini noktaladı.

Kaynak: Haber Merkezi