Türkiye’de 1970’lerin sonlarına doğru, iç siyasi çekişmeler ve ideolojik kamplaşmalar iyice artmıştı. Sokaklarda silahlı çatışmalarla sonuçlanan bir kaos ortamı yaşanırken, ekonomik krizler, işsizlik ve enflasyon gibi sorunlarla da mücadele ediliyordu.
Takvimler 12 Eylül 1980’i gösterdiğinde, Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve diğer kuvvet komutanları, ülkenin yönetimine el koyduklarını açıkladı. Türk Silahlı Kuvvetleri, yönetime “ülkedeki anarşi ve terörü sona erdirmek” iddiasıyla müdahale ettiğini duyururken, halk darbe sonrasında yaşanacak olan karanlık günlerden henüz habersizdi.
BİRÇOK YURTTAŞ ÖRGÜT ÜYELİĞİ SUÇLAMASIYLA İŞKENCEYLE KARŞI KARŞIYA KALDI
Askeri yönetimin ilk icraatı peş peşe gözaltılar oldu. Birçok yurttaş ‘örgüt üyeliği’ suçlamasıyla işkencelerle karşı karşıya kaldı. Darbe, sadece solun siyasi ve sosyal gücünü kırmakla kalmadı, aynı zamanda toplumun tüm kesimlerine korku ve baskı iklimi yerleştirildi. Binlerce insan fişlendi, pasaportlarına el konuldu, bir o kadar yurttaş da yurt dışına kaçmak zorunda kaldı.
TBMM LAĞVEDİLDİ, ANAYASA ASKIYA ALINDI
Darbenin ardından siyasi partiler kapatıldı, TBMM lağvedildi, Anayasa askıya alındı ve Türkiye tamamen askeri bir yönetim altına girdi. Kenan Evren başkanlığındaki Milli Güvenlik Konseyi, ülkedeki tüm siyasi faaliyeti durdurdu ve temel hak ve özgürlükleri askıya aldı. Toplumun muhalif kesimlerine, özellikle sol görüşlü kişilere ve örgütlere yönelik kapsamlı bir baskı süreci başlatıldı. Bu süreçte, sol görüşlü sendikacılar, gazeteciler, öğrenciler ve işçiler başta olmak üzere muhalifler gözaltına alındı, tutuklandı ve ağır cezalara çarptırıldı.
SOLCU GRUPLARA KARŞI SERT ALINDI
Darbe yönetimi, 12 Eylül sonrasında sıkıyönetim mahkemeleri kurarak, tutuklular üzerinde ağır cezalar uyguladı. Bu mahkemelerde özellikle solcu gruplara karşı sert tutum alındı. Ancak sağcı örgütler de baskılardan nasibini aldı. Toplamda 650 bin kişi gözaltına alındı ve yaklaşık 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. Bu süreçte 210 bin dava açıldı, çoğu ideolojik temelli bu davalarda yaklaşık 98 bin kişi “örgüt üyeliği” ve benzeri suçlardan yargılandı.
SİYASİ PARTİLERİN KAPISINA KİLİT VURULDU
Ülke genelinde sıkıyönetim ilan edildikten sonra sivil toplum kuruluşlarını hedef alan darbeciler, Türk Hava Kurumu, Çocuk Esirgeme Kurumu ve Kızılay dışındaki derneklerin faaliyetlerini durdurdu. Siyasi partilerin kapısına kilit vuran darbeciler, Süleyman Demirel ile Bülent Ecevit’i Hamzakoy’a, Necmettin Erbakan ile Alparslan Türkeş’i ise Uzunada’ya sürgüne göndererek, siyasi yasaklar getirdi.
“ASMAYALIM DA BESLEYELİM Mİ?”
Ülkeye karanlık günler yaşatan darbeciler, acısı yıllarca hafızalardan silinmeyecek idam kararlarının da mimarı oldu. Darbeden sonra ilk idamlar, 9 Ekim 1980 tarihinde yapıldı. Önce sol görüşlü Necdet Adalı, ardından ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu idam edildi. Darbe öncesinde bir askeri inzibat erini öldürdüğü gerekçesiyle hüküm giyen 17 yaşındaki Erdal Eren, 19 Mart 1980’de idama mahkum edildi. Darbeci Kenan Evren’in 17 yaşında astırdığı Erdal Eren için söylediği, “Asmayalım da besleyelim mi?” sözü ise hafızalardaki yerini koruyor. Eren’in idam kararı, Yargıtay tarafından iki kez iptal edilmesine rağmen, Milli Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan kararla ve yaşı büyütülerek 13 Aralık 1980’de Ankara Ulucanlar Cezaevi’nde infaz edildi.
ANAYASA YENİDEN YAZILDI VE YÜRÜRLÜĞE GİRDİ
Darbe sonrası kurulan askeri yönetim, Anayasa’yı yeniden yazdı ve yürürlüğe koydu. Anayasa ile birlikte sendikalar, siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşları üzerindeki baskılar katlanarak arttı. Kenan Evren’in liderliğindeki askeri yönetim, Türk toplumunu “apolitik” bir nesle dönüştürme gayretindeydi. Bu çerçevede, politik bilinçlenmenin ve sol fikirlerin toplumsal yaşamda yayılmasının önüne geçildi.
ÖZGÜRLÜĞE DE BÜYÜK DARBE OLDU
12 Eylül darbesi, sol görüş tarafından Türkiye’nin demokrasi tarihinde karanlık bir süreç ve kırılma noktası olarak yorumlandı. 12 Eylül, sadece siyasi partilere değil, halkın örgütlenme ve taleplerini dile getirme özgürlüğüne de büyük bir darbe vurdu. Darbenin, Türkiye’de sol hareketin zayıflamasına, toplumun politize olmasının önlenmesine ve neoliberal politikaların kökleşmesine zemin hazırladığı gerçeği, bugün hala tartışılıyor.