EKONOMİ HABERLERİ

Türkiye’nin her yerinden ortak bir ses yükseliyor: İhtiyati haciz istemiyoruz!

Türkiye’nin dört bir yanından, özellikle banka hesaplarına yönelik "ihtiyati haciz" uygulamaları hakkında şikayetler yükseliyor.

Bu durumun nedeni olarak vergi borçları gösteriliyor.

Dünya Gazetesi'nden Avukat Prof. Dr. Funda Başaran Yavaşlar'ın aktardığı bilgilere göre, ihtiyati haciz, alacakların güvence altına alınmasını sağlayan bir önlem.

Beklenmedik bir şekilde malvarlığına konan tedbir, borçlunun borcunu ödememe amacıyla kötü niyetli davranışlarını engelleyerek alacaklıyı korur.

Ancak, bu ani mülkiyet hakkı sınırlama özelliği, iyi niyetli borçlular için olumsuz sonuçlar doğurabilir. Çünkü ihtiyati haciz uygulandığında, borçlu, üzerine tedbir konulan varlığını kullanamaz hale gelir.

Mülkiyet hakkına getirilen bu ciddi sınırlama nedeniyle, kişiler ve tüzel kişiler arasındaki alacaklar açısından ihtiyati haciz uygulaması için mahkeme kararı gerekiyor. Ancak vergi alacakları söz konusu olduğunda, ihtiyati haciz kararını doğrudan vergi idaresi verebiliyor.

Yani, vergi alacaklısı doğrudan ihtiyati haciz kararı alabiliyor.

Vergi idaresinin geniş takdir yetkisi

Prof. Dr. Funda Başaran Yavaşlar, 6183 sayılı Kanun uyarınca, vergi ziyaı cezası uygulanmasını gerektiren bir durumun bulunmasının, ihtiyati tahakkuk ve ihtiyati haciz kararları almak için yeterli kabul edildiğini belirtti.

Vergi ziyaı, mükellefin veya sorumlusunun vergilendirme ile ilgili yükümlülüklerini zamanında veya eksik yerine getirmesi sonucu verginin eksik tahakkuk etmesi veya hiç tahakkuk ettirilmemesi durumunda meydana gelir.

Ayrıca, kişisel, medeni ve ailevi durumlara ilişkin beyanlarda eksiklik veya verginin haksız yere geri verilmesi de vergi ziyaına yol açıyor.

Uygulamada, çoğu durumda yapılan vergi tarhiyatına bağlı olarak vergi ziyaı oluşuyor ve buna bağlı olarak vergi ziyaı cezası kesiliyor.

Buna ek olarak, 6183 sayılı Kanun, "mal kaçırma ve hileli yollara sapma ihtimalinin varlığı"nı ihtiyati tahakkuk ve ihtiyati haciz kararları için yeterli görülüyor.

Ancak, bu ihtimalin "ciddi" olmasının aranmadığı durumlarda, birçok olayın "mal kaçırma ve hileli yollara sapma ihtimalinin varlığı" olarak değerlendirilmesi mümkün olabiliyor.

Anayasa Mahkemesi’nin kararları tartışmaya yol açıyor

Anayasa Mahkemesi, 2019 yılında verdiği K.2019/38 numaralı kararında, ihtiyati haciz uygulamasıyla mülkiyet hakkına getirilen sınırlamanın mükelleflere aşırı ve olağan dışı bir yük getirmediğine, kamu yararı ile mükelleflerin mülkiyet hakkı arasında adil dengenin korunduğuna ve müdahalenin ölçülü olduğuna hükmetti.

Mahkeme, mükelleflerin teminat göstermesi durumunda ihtiyati haczin kaldırılmasının bir yükümlülük olduğunu, ayrıca hukuka aykırı uygulamalar söz konusu olduğunda ihtiyati haczin yürütmesinin durdurulması, iptali veya uğranılan zararların tazmini için hukuki yolların mevcut olduğunu belirtti.

Ancak, bu hukuki yolların varlığına rağmen, ihtiyati tahakkuk kararı alınıp ihtiyati haciz uygulandığında, mükelleflerin ticari ve mesleki faaliyetlerinin tamamen engellendiği gözlemlendi.

Bu durum, iş hayatında ekonomik akışı tehdit ediyor.

Bu nedenle, yasa koyucunun mülkiyet hakkını daha iyi koruyan bir düzenleme yapması gerektiği ve bu süre zarfında vergi idaresinin ekonomik hayatı dikkate alarak dikkatli kararlar alması gerektiği vurgulanıyor.