DEÜ Atatürk İlkeleri İnkılap Tarihi Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Gülen, Son Mühür TV’de yayınlanan Sıcak Bakış programında Ayşegül Koç’un sorularını yanıtladı. Yassıada'daki yargılamalar sonucu Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu'nun idam kararlarının alınmasının ardından yaşanan uluslararası ve yerel tepkilere dair detayları paylaşan Gülen, çağrılarına rağmen bu taleplerin dikkate alınmadığını belirtti.

Türkiye’de demokratikleşme adımları…

Ahmet Gülen; “Osmanlı İmparatorluğu'nun modernleşme döneminde, yani yeni bir ordu kurulduktan sonra, Yeniçerilerden sonraki süreçte, özellikle 19. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan İttihat ve Terakki hareketi vardır. Daha sonradan Türkiye'nin siyasi partisi olarak da ortaya çıkar. 1908 itibarıyla yapılan seçimlerde iktidarı zar zor koruyabildikten hemen sonra bir azınlık hükümeti durumuna düşerler. 1913’te Bab-ı Ali Baskını diye bildiğimiz bir hükümet darbesi olur. Bu hükümet darbesinin nedeni aslında Balkan Harbi'nde Edirne'nin kaybedilmiş olmasından dolayı bir tepkidir. Ve İttihatçılar, o gün Bab-ı Ali Baskını ile hükümeti devirerek yönetime el koyar ve Birinci Dünya Savaşı'nı kapsayan süreçte de iktidardaydılar. Daha sonra biliyoruz ki, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra işgaller, Kurtuluş Savaşı süreci, Birinci Meclis'in açılması, Kurtuluş Savaşı'nın başarıyla sonuçlanması ve hemen ardından Cumhuriyet'in ilanı… Halk Fırkası Cumhuriyet'in ilk partisi ve başında Mustafa Kemal Atatürk var. Bu partinin karşısında birtakım partiler oluştu. Bunlardan biri, Atatürk'ün isteğiyle teşvikle kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası'ydı” dedi. Gülen, Atatürk'ün isteğiyle kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası gibi partilerin, Atatürk gibi karizmatik bir lidere karşı siyasi mücadele yürütmenin zorluğu nedeniyle uzun ömürlü olamadığını vurgulayarak, “1930-1945 arası dünya şartları Türkiye'yi yeni bir siyasal döneme sürüklemiştir. 1945’ten itibaren yeni partiler ortaya çıkmış ve bunların en önemlisi 1946’da kurulan Demokrat Parti olmuştur. On beş yıllık sürecin bir müdahale ile sonuçlanmasının, iktidarla muhalefet arasında uzlaşı kültürünün eksikliğinden ve güçlü olunan dönemde otoriterleşmeye yönelme eğiliminden kaynaklandığı söylenir. Bu gidişat, 27 Mayıs 1960'ta askerlerin yönetime el koyması ve Demokrat Parti'yi devirmesiyle sona ermiştir. Yani on beş yıllık bir dikleşme hamlesi kesintiye uğrar, tamamen antidemokrasiye gider” dedi.

Whatsapp Image 2024 09 17 At 10.29.28

27 Mayıs Darbesinin Arka Planı

1960 darbesine giden süreci ve darbenin arka planını değerlendiren Gülen; “Bunun ilk işaretlerinin 1957’deki 9 Subay Olayı'yla geldiğini biliyoruz. Yani 9 Subay Olayı dediğimiz, ordu içerisinde belirli bir grup cuntanın Demokrat Parti hükümetini devirmek üzere örgütlendiği yapıdır. Bu olay, üstü kapalı bir şekilde geçildikten sonra, özellikle 1958-59 yıllarındaki sertleşmenin artmasıyla birlikte, o günkü ordu içerisindeki askeri hareketliliğin arttığı görülüyor. 1960’a geldiğimizde, Kayseri’de İnönü treninin durdurulması hadisesi vardır. Bu olay Nisan'a doğru oluyor ve büyük tepki topluyor tabii ki. Askerler, bu süreçten sonra tahkikat komisyonunu kuruyor. İşte İnönü’nün ünlü 'Sizi ben bile kurtaramam' konuşmasını yaptığı olaydır bu.1960 Mayıs ayında bu kez bir Harbiye yürüyüşü vardır. Yani Harbiye öğrencilerinin Ankara sokaklarındaki sessiz bir protesto yürüyüşü... Müdahaleden altı gün önce. Yani bir şeyler kaynıyor. Bu yönde bir takım işaretler gelse de Demokrat Parti'nin tam olarak harekete geçtiğini görmüyoruz. Bu arada, tahkikat komisyonunun kaldırılacağına dair Adnan Menderes’in bazı hazırlıklar içinde olduğu ve bunu yakın çevresiyle paylaştığı söylenir. Bir takım hatıralarda da vardır. 'Tahkikat komisyonu görevini sonlandırmıştır ve çalışmalarını bitirecektir' tarzı açıklamalar yapılıyor. Ancak bunlar olduğunda henüz seçim ilan edilmemiştir. 1960’ın 26 Mayıs günlerinde Menderes’in bir Atina seyahati söz konusudur. O seyahatin ertelendiği haberi çıkıyor ve eğer gidebilseydi darbe ertelenebilirdi. 26 Mayıs sabahını izleyen gece askeri müdahale başlıyor. Daha sonra yargılanma süreci başlıyor. Kararlar açıklandığında, idam sayısı başlangıçta çok daha fazladır. Onun üzerinde olması lazım. Sonra bu sayı üçle sınırlandırılır” diye konuştu.

Adnan Menderes ve Bakanlar’ın İdamı ve ardından yaşananlar

Ahmet Gülen, Yassıada'daki yargılamalar ve Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu'nun idam kararları ile ilgili detaylı açıklamalarda bulundu. Gülen, "Yassıada'daki yargılamalar sonucunda Adnan Menderes ile Bakanlar Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu için idam kararı açıklandı. Yurt dışındaki bazı liderlerden, bu idamların yapılmamasına yönelik mektuplar gelmişti. O dönemde Amerika Birleşik Devletleri Başkanı John F. Kennedy ve İngiltere Kraliçesi Elizabeth gibi önemli liderler, bu siyasal idam kararının infazının yapılmamasını istemişlerdi. Ancak bunu isteyenlerden biri de İsmet İnönü’ydü. Yani, infazı durdurun, yapmayın şeklinde bir talepte bulunmuştu. Ancak komiteye yazdığı mektup dikkate alınmadı. 16 Eylül’de Zorlu ve Polatkan’ın İmralı’daki idamları gerçekleşti; ertesi gün de Adnan Menderes’in idam cezası uygulandı. Bu yaşananlar, ortadan kaldırılamayan sonuçlara yol açtı" dedi. Gülen, idamların ardından yeni anayasa sürecine de değindi. Gülen, "Bu süreç sonrası, 1924 Anayasası ortadan kalktığı için yeni bir anayasa hazırlığı yapıldı. Bu anayasa, halk oylamasına sunulan ilk anayasa olarak tarihe geçti. Ancak o dönemde, referandumda ‘hayır’ oyu vermek yasaktı; yalnızca ‘evet’ serbestti. Sonuçta anayasa az bir farkla kabul edildi. Bu, sandıkta halkın bir tepkisi olarak değerlendirilebilir," dedi. Ahmet Gülen, halkın tepkisinin yalnızca anayasa referandumunda değil, yeni partilerin kurulması ve seçim sonuçlarında da kendini gösterdiğini vurguladı.

Muhabir: Ayşegül Koç