Cumhuriyet Halk Partisi Milli Savunmadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Yankı Bağcıoğlu, TCG PİRİREİS'in hizmete girişinin ardından bir durum değerlendirmesi yaparak, savunma sanayimizin karşılaştığı sorunlar ve alınması gereken dersleri şu ifadelerle ortaya koydu:

Oyun kurucu katkı...

“Öncelikle Denizaltı Filomuzun son yıldızı TCG PİRİREİS’in hizmete girmiş olmasından dolayı duyduğumuz mutluluk ve gururu ifade etmek isterim. Gecikmiş olmakla birlikte özellikle günümüz deniz harekâtının başarısı açısından hayatî önemi haiz olan havadan bağımsız denizaltılarımızın ilki olan TCG PİRİREİS’in Donanmamıza kuvvet çarpanından da öte "Oyun Kurucu” katkı sağlayacağından eminim.
“Denizaltı proje takvimini detaylı bir şekilde incelediğimizde, konsept ve tasarım çalışmalarına 1993 yılında başlandığını, inşasına yönelik olarak Savunma Sanayi İcra Komitesi kararının 2005 yılında alındığını ve TCG PİRİREİS’in inşasına ise ancak 2015 yılında başlandığını görmekteyiz. 

Trump mı? Kamala mı? ABD seçimlerinde son durum! Trump mı? Kamala mı? ABD seçimlerinde son durum!

Almamız gereken dersler...

Bu bağlamda 2024 yılında hizmete girmesinden gurur ve mutluluk duyduğumuz bu geminin konsept çalışmaları başladıktan 30 yıl, inşasına karar verildikten sonra 19 yıl ve inşasına başladıktan 9 yıl sonra hizmete girdiği göz önüne alındığında bu proje ve TF-2000 Hava Savunma Muhribi, ALTAY Ana Muharebe tankı gibi kritik yeteneklerin envantere girmesindeki gecikmelerin nedenleri ve çözüm önerileri üzerinde de düşünmemiz ve alınması gereken dersleri çıkarmamız gerektiğini değerlendiriyorum.   
Havadan bağımsız denizaltı projeleri özelinde diğer ülke donanmalarını incelediğimizde çok da iç açıcı sonuçlarla karşılaşmamaktayız. Komşumuz Yunanistan bahse konu denizaltılardan hâlihazırda 4 adedini envanterinde bulundururken bu gemilerden ilkini 2010 yılında hizmete almıştır. Yani ülkemizden 14 yıl önce bu tip denizaltılar Yunanistan Donanması envanterinde görev yapmaya başlamışlardır. 
Yine Portekiz donanmasının benzer gemileri 2010 yılında envanterine almış, Almanya, İtalya ve Kore Cumhuriyeti Donanmaları ise 2005-2006 yılından itibaren bu gemilere sahip olmuşlardır. 

Komşularımız boş durmuyor...

İsrail, Almanya’ya siparişini verdiği ve büyük kısmı Nazi Soykırımı tazminatı kapsamında Alman hükümeti tarafından finanse edilen Dolphin sınıfı üç denizaltıyı 1999-2000 arasında teslim almış; bu sınıfın daha gelişmiş modelinden havadan bağımsız tahrik sistemli üç adet daha hizmete almakta ve üç adet daha yeni nesil denizaltının siparişini vermeye hazırlanmaktadır. 
Kuzey komşumuz Rusya Federasyonu, Karadeniz Filosuna 2014 – 2016 arasında 6 adet Proje-636 sınıfı denizaltı eklemiştir. Bu denizaltılar, Kalibr seyir füzesi atma kabiliyetine sahiptir. Mısır da 2017 – 2020 arasında Almanya’da dört adet modern denizaltı teslim almıştır.


Yani Türkiye’nin bölgesindeki ülkeler, denizaltı filolarını nitelik ve nicelik olarak geliştirmek için son 20 yılda büyük ve kapsamlı projeler yürütmüşlerdir. Yetenek kazanılmasında yaşanan bu gecikmenin nedenlerinin masaya yatırılması ve arkasındaki temel sorun alanlarının ALTAY tankı, TF-2000 Hava Savunma Muhribi gibi tüm savunma sanayi projelerini de kapsayacak şekilde ivedi bir şekilde çözülmesi gerekmektedir.
Projenin harekât ihtiyacı ve konsept geliştirme çalışmalarının 1993 yılında başladığı göz önüne alındığında harekât ihtiyacını belirlemekten sorumlu makam Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığının dünyadaki askeri teknolojik gelişmeleri yakından takip ederek ihtiyacı doğru bir şekilde ortaya koyduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. 
Askeri projelerde harekât ihtiyacının tanımlanması ve ihtiyacı tanımlanmış yeteneğin envantere girmesi arasında geçen sürenin aynı / benzer sınıf gemilere ilişkin örneklerde de görüldüğü gibi genellikle 10 - 15 yıl olduğu göz önüne alındığında bu gemilerin çok daha önce Türk Deniz Kuvvetleri envanterinde yer almasını beklemek gerçekçi bir tespit olacaktır. 
Herhangi bir projeye bağlı kalmaksızın, genel olarak savunma sanayi projelerindeki gecikmelerin temel nedenlerini incelediğimizde ise projelere yönelik çok başlı bir yapının varlığından söz edebiliriz. 
Halihazırdaki yapısı ile Savunma Sanayi Başkanlığı harekât ihtiyacı tanımlama makamı olan Kuvvet Komutanlıklarının rolüne soyunmuş ve savunma sanayi firmalarının prototip seviyesinde ürettikleri projelerin desteklenmesi maksadıyla Kuvvet Komutanlıklarının harekât ihtiyaçları içerisinde yer almayan veya ihtiyaçtan daha fazla sayıda tedarikler yaptırılarak sınırlı savunma sanayi kaynakları göreceli olarak düşük öncelikli projelere aktarılmaya başlanmıştır. 

Bugün savunma projelerinin alım kararlarını veren Savunma Sanayi İcra Komitesinde, Kuvvet Komutanlarının dahi bulunmaması ve harekât ihtiyacı makamı olarak sadece Genelkurmay Başkanının bulunması bu tezimizi destekler niteliktedir. 
Aynı şekilde, değişik savunma sanayi firmaları tarafından tasarım çalışmaları yapılan ve savunma sanayi fuarlarında tanıtılan değişik projelerin sosyal medya üzerinden Kuvvet Komutanlıklarının harekât ihtiyacı gibi lanse edilerek harekât ihtiyacı belirleme makamı olan ilgili kuvvet komutanlığını etki altına alınma çabalarını da konuya ilişkin can alıcı bir örnek olarak sunabiliriz.  
Tüm bunlar, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaçlarına yönelik plan, program, bütçe ve tedarik mekanizmasının bozulmasının ve işletilmemesinin yansımalarıdır. Tüm Türk milletinin gönülden desteği ve iktidarın yerli ve milli hedefli söylemlerine rağmen milli savunma sanayimizin olması gereken seviyeden daha geride olduğu, sınırlı kaynakların etkin bir biçimde kullanılmadığı aşikârdır. Daha da ileriye gitmek için bu gerçeği kabul edip dersler çıkarmamız gerekmektedir.
Bu bağlamda siyasi etkilere çok açık bir hale gelen Savunma Sanayi İcra Komitesi ve Savunma Sanayi Başkanlığı’nın TSK ihtiyaçlarını ve bu ihtiyaçların öncelik durumlarını çok fazla göz önüne almadan inşa, temin, programlama ve bütçeleme kararlarını vermesi ve ihaleleri yine önceden seçilmiş, hükümete yakın belirli savunma sanayi firmalarına yönlendirmeye çaba sarf etmesi de ana sorunların başında gelmektedir.
Özellikle son dönemde bazı büyük savunma sanayi firmalarının yarış dışı bırakılarak hükümete yakın iş adamlarına ait firmalara öncelik verilmesi de bu sorunun bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. 
Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaçlarına yönelik olarak planlama, tedarik ve bütçeleme sisteminin işlemesinde aksaklıklar olduğu gözlenmektedir. İhtiyaçların zamanında giderilmesinden de öte, Türkiye’ye ulusal güvenlik ve dış politikada ağır yükler ve tehditler yaratabilecek kabiliyet zafiyetleri ortaya çıkmaktadır. 

Yeni bir yapısal sistem...

Çözüm, Silahlı Kuvvetlerimize ve dolayısı ile savunma sanayine yönelik savunma alımlarını akıl, bilim ve temel ahlaki değerler ışığında şeffaf ve hesap verebilir bir yapıya kavuşturarak Türk Silahlı Kuvvetleri’nin acil ihtiyacı olan sistemlere öncelik vermek ve kaynakları etkin şekilde kullanarak TCG PİRİREİS denizaltısı, TF-2000 Hava Savunma Harbi Muhribi veya ALTAY tankı projelerinin olumsuz örneklerinde de olduğu gibi, rakiplerimizin gerisinde kalmayacak şekilde yeni bir yapısal ve sistemsel değişikliği hayata geçirmektir. 
Burada önemli faktörlerden ve önemli ihtiyaçlardan birisi de yetkin, tecrübeli ve bilgi sahibi insan kaynağının idamesine yönelik tedbir alınmasıdır. Adil olmayan, kayırmacı personel yönetim politikaları ile beyin göçüne neden olmamaktır.
Harekât ihtiyacını kullanıcıların belirlediği, proje yönetiminin adil, kayırmacılıktan uzak, şeffaf ve belirlenecek başarı kriterlerine göre denetlenebilir şekilde yapıldığı Savunma Sanayi hepimizin hedefi olmalıdır. 
Başarı sadece dönemlik iktidarların değil, Türk milletinin ve onun bağrından çıkan savunma sanayi paydaşlarınındır. Unutulmamalıdır ki her güçlü devlet için “Millî Savunma”, hükümet değil bir devlet politikasıdır.”
 

Muhabir: Bünyamin Dobrucalı