Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran, büyük bir millet olmamızı sağlayan Büyük Önder Atatürk ne dedi:

“Cumhuriyet sizden fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller yetiştirmenizi ister.”

Kime demiş bu sözü:

Öğretmenlere…

Yani gelecek kuşağı yetiştirmeye hazırlanan o yürekli insanlara şunu demek istemiş:

“Toplum sizden dayatmayı değil, gerçek bilgiyi; ezberi değil araştırmayı, boyun eğen değil, bağımsız düşünmeyi amaç edinen bireyler yetiştirmenizi istiyor.”

Bu söz, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerinden biri hiç kuşkusuz…

Çünkü, düşünmeyen, üretmeyen, gerçeği görmek yerine masallara inanan, sorumluluk üstlenmek yerine güce tapınmayı görev sayan bireylerden kurulmuş bir toplum, millet olamaz.

Dünya, hazin yok oluşlarıyla insanlığa birer ibret öyküsü bırakan milletlerin çöküşüne tanıklık etmiştir.

***

Gazeteci, dünya üzerinde en zor görevlerden birini üstlenir her sabah…

Zordur çünkü… Sorumluluğu büyüktür.

Onu kendi için, ailesi için, sevdikleri için yaşar sanırsınız siz, oysa toplum için nefes alır…

Her sabah uyandığında üzerine giydiği elbise, toplumun aynasıdır…

Cumhurbaşkanı, esnaf, milletvekili, sanayici,  ev hanımı, emekli, iş insanı, öğretmen, avukat, doktor, belediye başkanı, çaycı, tuhafiyeci, kırtasiyeci, öğrenci, ilkokul mezunu, terzi, bakkal, üniversiteli vb. milyonlarca insanın sorumluluğunu üstlenmiştir o elbiseyi giydiğinde…

Sabahları gazetecilerin yüzüne bakın, düşüncelidir.

Çünkü yurdun dört bir yanından yükselen sesleri anlamaya, çağrılara yanıt aramaya, umut olmaya çabalamaktadır.

Kahvaltısı halkın sunduğu niyetlerdir, çayı ise dertleri, istekleri…

 İşte o yüzden gazeteci, halkı için vardır, insanların sesidir.

Toplumun eli, ayağı, yardıma koşanı, derdini paylaşanıdır.

Olaya koşar, fotoğrafını çeker, haberini yazar, yorumunu yapar. Sonuç nettir: İnsana hizmet.

Ve bunu kimi zaman hapislere düşmek pahasına yapar. Fikrinden ödün vermez.

Gazetecinin hayatı budur, ilkeleri gerçeği arayış, rehberi halktır. Ötesi yalan dolan…

***

Bu yüzden gazeteci boyun eğmez, güce tapınmaz, yalana sapmaz, kesesini doldurmaz.

Zira yaşadığı topluma karşı bir sorumluluğu vardır.

Zaten bunun aksini yapana gazeteci değil, dense dense şarlatan denir.

***

Bugün 10 Ocak Dünya Çalışan Gazeteciler Günü… Kutlama mesajları ardı adına sıralanıyor. Her mesaj bu kutsal mesleği bir tarafından çekmiş…

Kimisi milliyetçiliğinden dem vuruyor kimisi gücünden… Berisi gerçeğin aynası diye tanımlıyor, diğeri yaşadığı zorluklardan…

İnsanı içi yanıyor ama bir gerçek var, gazeteci artık görevini yapacak gazete de bulamıyor, toplumun yarasına neşter olacak merhem de olamıyor…

Binlerce gazeteci işsiz ve amaçsız… Çalışanlar da mutsuz… Zira gelecek güvenceleri yok, hayatları patronun ağzından çıkacak iki kelimeye bağlı…

Düşünün çalışan değil günü kurtaran gazeteci pozisyonunda bir yaşam…

Halkın değil, patronun sesi olmuş bir avuç meslektaşının rahat yaşamına bakarak, kahrediyor yüreğini…

“Gazetecilik bu değil ki” diyebiliyor sadece…

Oysa halkın öylesine ihtiyacı var ki o cesur yüreklere…

Sadece gerçeği yazan, hak, adalet arayan, güce boyun eğmeyen, yalakalık yapmayan, birkaç parça ilan için belediye başkanlarının kapılarını aşındırıp onlara kul köle olmayan cesur, ilkeli gazetecilere öylesine hasret kaldılar ki…

Ne yazık ki toplum yalnız, gazeteciler çaresiz…

İletişim fakültelerinden, radyo televizyon bölümlerinden mezun olan aydınlık gençlere bile elini uzatacak çok az medya kuruluş var bu İzmir çukurunda…

Örneğin İzmirli gazetecilerin;  emek verdiği, vergisini ödediği şehirde çaresiz bırakılması, yerini başkalarına bırakması ne acı bir tablo...

***

32 yıllık  gazeteciyim, hep mesleğimin ilkelerini korumaya çalıştım, hep “çalışan” ama toplum için çalışan gazeteci olmaya gayret ettim. Bu süreçte onlarca öğrenciye yol gösterici oldum, mesleğe kazandırdım.

Tüm idealist gazeteciler gibi…

Bugün de aynı yoldayım, Son Mühür ekibinde, İzmir’in geleceği olan genç gazeteci adaylarına ağabeylik yapıyor, onların İzmir’in geleceğinde söz sahibi birer basın mensubu olmaları için çabalıyorum.

Çünkü yaşadığım şehrin, fikir önderlerine, gerçeği arayan gazetecilere, bu kenti dünyaya tanıtacak yürekli insanlara ihtiyacı var.

Çalışan gazeteci, üretendir, toplumun ışığıdır.

Ata’mızın, bir asır önce söylediği gibi ‘Fikri hür, vicdanı hür’ olandır. Akşam yastığa başını koyduğunda kendinle hesaplaşabilendir.

Bu yüzden tek şeye inanırım, gerçeğin yalnızca gerçeğin peşinde koşmaya…

Bedeli ne olursa olsun.

Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin güzel insanları buna değer…

Çünkü ben gazeteciyim.

 

,