Son yıllarda ülkemizde ekonomik koşullar öyle ağırlaştı ki, toplumun geniş kesimleri yüksek enflasyonun getirdiği artan fiyatlarla mücadele edemez hale geldi.

Yanlış ekonomi politikaları yüzünden alım gücü ciddi şekilde zayıflayan insanlar, temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyor. Toplumun katmanları arasındaki gelir dağılımı ise, yüksek enflasyon ve ekonomik krizin etkisi nedeniyle, daha da kötüleşti. Bir yanda saraylarında, havuzlu lüks evlerinde refah içerisinde yaşayan bir kesim varken, diğer yanda evine bir ekmek götürmek için yoğun çaba gösteren, sefalet içindeki yaşayan milyonlarca insan var. Çarpıcı ve adil olmayan bir şey var ki, bazıları 15 bin TL’ye bir akşam yemeği yiyenlerle, aynı miktarla bir ay boyunca geçinmeye çalışanlar arasındaki uçurum giderek büyümesidir.
 
Dar gelirli vatandaşlar, emekliler ve öğrenciler yıllardır aynı sorunlara dikkat çekiyor, Barınabilecek bir yer bulmak neredeyse imkânsız hale gelmiş durumda. İnsanlar ihtiyaçlarını daha uygun fiyatlarla karşılayabilmek için birkaç market dolaşıyor ya da et alabilmek için saatlerce kuyruklarda bekliyor. Bir çift ayakkabı almak ya da ev kirasını ödemek artık başlı başına büyük bir sorun ve mücadele haline geldi.

Ülkeyi yönetenlere göre, ülke ekonomisi mükemmel bir şekilde yönetiliyor, piyasadaki yüksek fiyatlar ise, kontrolsüzce kendi başına kendi kurallarıyla yükseliyor diyorlar. Onların fiyatların yükselmesinde hiç suçu yok.
 
Suçlu ve sorumlu olan; Fahiş fiyatların sorumluluğu tamamen marketlerdir, Beyaz eşya fiyatlarının yüksek olmasının nedeni aç gözlü işletme sahipleri, kira artışlarının sebebi ise ev sahipleri, yükselen elektrik ve doğalgaz faturalarının suçlusu ise dış güçlerdir.
İyide sormazlar mı? Devlet olarak sen neden denetim görevini yerine getirmiyorsun? Neden önlem almıyorsun? "kervan yolda düzülür" piyasa kurullarını kendi belirler doğru bir ekonomik politika’ mıdır? Bütün bu sorunlar görmezden gelinerek sessiz bir şekilde geçiştirilmeye çalışmak mevcut sorunları çözecek mi?

Bir tarafta lüks ve israf hüküm sürerken, diğer taraftan hayalleri parçalanan insanlar ise, giderek umutsuzluğa sürükleniyor. Üreticiler, emeğinin karşılığını alamazken, çalışan kesimler ise, alın terleriyle kazandıkları paranın değersizleştiği sebebiyle eziliyor.
Bir avuç açgözlü tüccar piyasayı altüst ederek kişisel servetlerini büyütürken, iktidar bu durumu engelleyemiyor ya da tamamen görmezden geliyor.
Sorunun asıl temeli ise, uzun yıllardır devletin yandaş kurumu olan, TÜİK'in, gerçek enflasyon oranlarını gizlemesi ve manipüle edilmiş düşük rakamlar açıklamasıdır. Bu durum özellikle asgari ücretlileri, emeklileri, memurları ve çiftçileri dar gelirlileri mağdur etmektedir.

Son günlerde gündeme gelen ve siyasete malzeme edilen “Boykot” fiyatların geriye çekilmesi açısından önemlidir.
 
Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı bazı ürünlerin fiyatlarının yükselmesine tepki olarak, fırsatçılık yapanların sattıkları malları boykot edin, satın alma özgürlüğünüzü kullanın çağrısında bulundu.
 
Ancak alışveriş gücü toplumda zaten belli bir kesim için neredeyse sıfıra düşmüş durumda olması nedeniyle, halk dolaylı olarak bir "boykot" hali yaşıyor.  Bu nedenle çağrı sonuç vermedi. Ayrıca halk bu çağrıyı gerçekçi ve samimi bulmadı.
 
Kısa süre sonra muhalefet benzer bir boykot çağrısı yaptığında ise, bu kez aynı kesimler ekonomiye "yerli ve milli ürünlere zarar veriyorsunuz" diyerek sosyal medyada eleştirilerde bulunanları hakkında soruşturma açıldı. Ben yaparsam hak, sen yaparsan hak değil, bu tür çelişkili yaklaşımlar, boykotun başarılı olmasını etkiledi. Bu davranış karşısında halkın hükümete olan güveni daha da zedelendi. Kısa süre içinde ekonomide inişler çıkışlar ve dalgalanmalar yaşandı. 

Sonuç olarak, bu umursamazlık toplumun sırtına daha ağır yükler bindiriyor. Bugünkü tabloya bakan herkes açıkça görüyor ki, fırsatçılarla etkin mücadele edilmediği sürece, enflasyonun düşmesi için kalıcı kararlar alınmadığı takdirde, toplumun büyük kesimi enflasyon altında ezilmeye devam edecek, ülke olarak ekonomik toparlanma ve büyümesi hayal olarak kalacak.