SON MÜHÜR- GAMZE ESKİKÖY Türkiye İşçi Partisi, İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri, Sosyalist Emekçiler Partisi ve Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu, Türkan Saylan önünde bir araya gelerek, yaşanan faciaya tepki gösterdi. Basın açıklamasını okuyan KESK İzmir Şubeler Platformu Sözcüsü Deniz Çetin, yaşananların bir kader değil, kar odaklı politikaların yarattığı bir katliam olduğunu belirtti.
Çetin, devletin denetim görevini yerine getirmediğini, sermaye sahiplerinin güvenlik tedbirlerinden kaçındığını ve halkın can güvenliğinin hiçe sayıldığını ifade etti.
"Kader değil, katliam"
Ahşap malzemeden yapılı yanıcı madde ile döşenmiş, yangın merdiveninin olup olmadığının bile tartışmalı halde olduğu, en son ne zaman, kim tarafından denetlendiği belli olmayan bir yapıda göz göre göre yaşananların facia kader değil, katliam olduğunu belirtiyor" diyen Çetin, "Maden ocaklarında, yurtlarda, orman yangınlarında, işçi cinayetlerinde ve depremlerin sonucunda sayısız defa tanık olduğumuz üzere ilk iş olarak yayın yasağı getirilmesinin ve devletin tüm yetkililerin sorumluluktan kaçmaya çalışmasının gerçeklerin üzerini kapatmaya yönelik olduğunun altını çiziyoruz.
Yaşanan can kayıplarının sorumlularının başta siyasal iktidarın rant ve talana dayalı neoliberal politikaları ile cezasızlık ve kuralsızlık politikası olduğu ortadayken, devlet kurumlarının, organlarının nasıl da işlevsizleştirildiği, nitelikten uzaklaştırıldığı, kamu hizmetlerinin piyasaya açılmasının nasıl ölümcül sonuçlar doğurduğunu yangın sonrasında en acı haliyle görüyoruz" dedi.
"Yetkililer sorumluluktan kaçıyor"
Bu tür felaketler ne bir kader ve tesadüf olmadığını belirten Çetin, "Bunlar, kâr hırsıyla hareket eden sermaye sınıfının ve onu denetlemekten bilerek kaçınan siyasal iktidarın yarattığı yapısal bir sorun, kapitalist sistemin kanlı yüzüdür. Öyle ki; kamuoyuna ihmallere ilişkin bilgi vermekle görevli resmi makamlar, iktidar partisinin kabine toplantısı bitmeden bir açıklama dahi yapamamış, İçişleri Bakanlığı ancak akşam saatlerinde yangının söndürüldüğünü ve kimlik tespitinin sürdüğünü açıklamıştır. Bu noktada gerçek sorumluların denetim görevini yapmayan kurum ve kuruluşlar ile yurttaşların can güvenliğini hiçe sayan, kar hırsıyla güvenlik tedbirlerini almaktan imtina eden sermaye sahipleri olduğu, devleti şirket gibi yönetmekle övünenlerin, devletin denetim görevini şirketlere devredenlerin, ne kadar sorumluluktan kaçmaya çalışsalar da bu ihmaller zincirinin ana halkasını oluşturduğu bir kez daha açığa çıkmıştır" ifadelerine yer verdi.
"Hususlar yerine getirilmedi"
Çetin, "Yangın güvenliğine ilişkin tüm sistemlerin düzenli bakımlarının ve periyodik kontrollerin yapılmasının görev ve sorumluluğu otel sahibinde olduğu kadar, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndadır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan Acil Durum Planı Hazırlama Rehberinde; otellerde risk değerlendirmesi yapılarak acil durum planı hazırlanması zorunlu olduğu ve müşteri, ziyaretçi ve başka işyerlerinden çalışmak üzere işyerine gelen çalışanlar gibi işyerinde bulunan diğer kişilerin acil durumlar konusunda bilgilendirilmesi gerektiği belirtilmektedir. Bu hususun uygun şekilde yerine getirilmediği veya hiç yapılmadığı aşikardır" dedi.
"Bina 26 yaşında"
Çetin son olarak şu cümlelerle sözlerini noktaladı:
"Çalışanları hariç 237 kişinin konakladığı Grand Kartal Hotel’in otel kapasitesinin 161 oda 350 yataklı ve 26 yaşında olduğu bilinmektedir. Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmeliğe göre otel “mevcut bina” sınıfındadır ve mevzuata göre söz konusu 350 yataklı mevcut bina sınıfındaki otel için yangın çıktığında yayılımı engelleyen ve söndüren Otomatik Yağmurlama (Sprinkler) sistemi zorunluluğu bulunmaktadır. Otelin internet sitesindeki fotoğraflarda en geç 2008 yılında yapılması gereken otomatik yağmurlama sisteminin yapılmadığı görülmektedir. Bu sistemin yapılmaması nedeniyle yangın hızlıca yayılmış ve can kayıpları yaşanmıştır.
TMMOB uzun yıllardır uzman mühendisler tarafından çizilmesi gereken projelerin yönetmeliğe uygun olup olmadığının; uygulamanın da projeye göre yapılıp yapılmadığının disiplinli bir şekilde denetlenmesi gerektiğini ve yapılmış olan sistemlerin periyodik olarak kamusal düzlemde denetlenmesi gerekliliğini ifade etmesine rağmen bugün yaşadığımız bu acı tablo gösteriyor ki, Mühendis odalarının denetleme yetkisini bertaraf edenler, kulağını bilimin ve tekniğin gerçeklerine kapatıp, sermayenin ihtiyaçlarına cevap vermekten başka bir şey yapmamıştır"