Türkiye sahte haberin ve kasıtlı yalan bilginin en çok servis edildiği ülkelerden biri. Medyamızın hali öyle içler acısı bir durumda ki, bu savımın doğruluğu üzerine referans bulma ihtiyacı bile görmüyorum. Çünkü her şey ayan beyan ortada. Bunca zamandır nelere şahitlik etmedik? Defalarca kez onlarca gazete aynı manşeti attı, Maliye Bakanı Instagram üzerinden istifa etti, televizyonlar bu olay hiç yaşanmamış gibi yayınlarına devam ettiler ve daha neler neler…
Son 15 yılda, ana akım medya daha işlevsiz hale geldikçe, daha fazla okuyucu ve izleyici alternatif mecralara kaydı. Twitter ve YouTube gibi platformlar Türk kullanıcıları arasında daha da popülerleşti. Arz talep dengesinin sonucu olarak, sadece izleyicilerin göçüne şahit olmadık. Aynı zamanda, Cüneyt Özdemir ve Nevşin Mengü gibi ana akım medyanın tanınmış simaları da bu göçe ister istemez iştirak ettiler. Tüm bu yaşananların neticesinde hazin bir realite içerisinde savrulup duruyoruz. Aslında, dünyadaki her millet gibi saygın, kaliteli ve tarafsız yayıncılık talep ediyoruz, ama bunu gerçekten de elde edebiliyor muyuz?
“Demeye de dilim varmıyor ama, kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!” Zamanında Nazım Hikmet bize böyle seslenmişti. Bugün daha bir hak veriyorum suçlamasına ve evet, ben bu yazıyı aslında en az 6 ay önce yazmalıydım. Çünkü, ben de kabahatliyim. İzleyici olarak daha evvel tepki göstermeliydim, ama zararın neresinden dönülse kârdır diyerek yapıcı eleştirilerimi sıralamaya devam edeceğim.
Mevcut iktidar değişmedikçe ana akım medya daha iyi bir yere gelmeyecek. Sanırım herkes bu konuda hemfikir. Kısacası, ben zaten yaklaşık 10 yıl kadar önce ana akım medyadan umudumu tamamıyla kestim.
Türkiye’de YouTube haberciliğini popüler hale getiren kişi tartışmasız bir biçimde Cüneyt Özdemir oldu. Her ne kadar memnuniyet duymasam da kendisinin yayınlarını aylarca her gün takip ettim, fakat yayın boyunca sürekli “şey” demesi beni hep rahatsız etti. Örneğin, sayın Özdemir Amerika Birleşik Devletlerindeki George Floyd ayaklanmalarını yakından takip ediyordu, fakat kendisi yayına özen göstermiyordu. Şu tür cümlelerine her dakika şahit olduk:
Oradaki göstericiler dükkanları şey ettiler (yağmaladılar demek istiyor).
Sonra oraya şey (polis demek istiyor) geldi bunlara müdahale etmek için.
Bunu gören şeyciler (göstericiler demek istiyor) de daha bir delirdiler…
Cüneyt Özdemir’in yıllardan beri ana akım medyada ürettiği işler ortada. Kendisi isteyince çok düzgün ifadelerle gelişmeleri izleyicilerine aktarabilir, ama yapmıyor. Çünkü özen göstermiyor. Çünkü YouTube üzerinden yaptığı yayını denetleyen bir editör bulunmuyor başında. Aslında sorun kendisinin meziyetlerinde veya yeterliliğinde değil, tavrında sorun var. Bu yüzden, Cüneyt Özdemir’in yayınlarını takip etmemeye başladım. Düzelmiştir belki diye düşünerek ara ara yokladım ama baktım ki bir gelişme yok, bir daha dönmemek üzerine üstünü çizdim.
Aynı günlerde, Nevşin Mengü’nün yayınlarını takibe aldım. Çünkü haber almak zaruri bir ihtiyaç. Evde suların kesilmesi gibi bir dert bu aslında. Ofis işinde çalışan bir insan olarak tek tek bütün haberleri okuyacak zamanım yok. Günün önemli gelişmelerini birileri filtreleyip bana düzgün bir şekilde sunacak ki, gündemden bir haberim olsun. Türkiye’de milyonlar yıllardır bu ihtiyaç ile farklı medya araçları arasında savruluyor.
Bir parantez açıp sizlerle ilginç bir anekdot paylaşmak isterim. Twitter, Norveç’te pek popüler bir sosyal medya platformu değildir mesela. Sizce neden? Çünkü Twitter biraz da anlık gelişmeleri hızlı bir biçimde aktardığı için popülerleşti, ama Norveç’te yeterince başarılı olamadı. Çünkü bu işi zaten bu ülkenin ana akım medyası başarılı bir biçimde sürdürüyor. Norveç medyasının da ne kadar tarafsız haber yaptığı elbette tartışılır, ama şirazenin ayarını kaçırmadıkları için halk ana akım medyaya umumiyetle güveniyor. Bu kadar basit.
Nevşin Hanım’ın yayınlarına dönecek olursak, kendisi de Cüneyt Bey gibi çok iyi bir kumaşa sahip bir gazeteci. Aslında her ikisi de sergiledikleri performansın çok daha üzerinde kalitede iş çıkarabilirler, ama yapmıyorlar. Bu yüzden, bir izleyici olarak memnuniyetsizim. Diğer bir deyişle, koyunun olmadığı yerde keçiye yapılan muamele misali biz de düzgün yayıncılığın olmadığı bir ülkede Nevşin Hanım’dan haber edinmeye çalışıyoruz.
Bir kere haber programcılığı saygıyla yapılır. İzleyiciye saygıyla hitap edilir. “Ya arkadaş, eyvallah abi” gibi bir üslupla seyirci karşısına çıkılmaz. Çağdaş geçinen kesimler bu eleştirimi geri kafalılık ile suçlayabilirler. Misal “Burası sosyal medya arkadaşım. Yeni düzen böyle. İşine gelmiyorsa izleme.” diyebilirler, fakat kazın ayağı öyle değil. Zaman elbette birçok şeyi değiştiriyor, alışkanlıklarımızı revize ediyor ama bazı değerler asla değişmez. Bunların başında da saygı gelir. Eğer siz bir yayıncı olarak izleyicinin karşısına saygısız hitaplarla çıkarsanız, o izleyici de size saygı duymaz ve aslında yaptığınız haber yayıncılığı da gerçekten ciddiye alınmaz. CNN International veya BBC’deki bir haber sunucusu “N’aber ahbap?” diyerek canlı yayın konuğunu karşılayabilir mi?
Diğer yandan, bu eleştirime şu şekilde de karşı çıkabilirsiniz: “Ya orası sosyal medya. Orada uslüp önemli değil abi.” Nasıl önemli olmaz? Nerede yaparsanız yapın, yaptığınız iş habercilik. Bu yayınlarda olası Ukrayna/Rusya Savaşı tartışılıyor. Diğer bir deyişle, binlerce insan ölür mü ölmez mi diye konuşuluyor. Bundan âlâ ciddi mesele olur mu?
Bir diğer önemli mevzu ise tarafsızlık ilkesi. Nevşin Hanım, geçtiğimiz hafta Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ı ağırladı. Ümit Bey’e malum sebeplerden ötürü medyada pek yer verilmediği için bu programa sevindim, fakat Nevşin Mengü daha ilk dakikada “Ben katılmıyorum sizin pozisyonunuza, yani siyasi olarak.” cümlesini kurdu. Cümlenin düşük olduğunun farkındayım, ama Nevşin Hanım’ın ağzından çıkan ifadeyi kasten bire bir yazdım.
Nevşin Hanım’ın veya bir başka haber programcısının siyasi görüşünün ne olduğu beni bir izleyici olarak ilgilendirmiyor. Tarafsızlığı, iyi soru sorması, objektif referanslar kullanması ve saygılı tavırlar içinde olması beni ilgilendirir. Üstelik Nevşin Hanım daha önce de Ali Babacan gibi siyasi liderleri ağırladı. Onlara da aynı şekilde ‘ben sizin partiyle aynı fikirde değilim’ dedi mi? Ayrıca, Nevşin Hanım’ın o röportaj esnasındaki ses tonu, ukala tavrı ve mimikleri de ziyadesiyle rahatsız ediciydi. Yani, ancak bir düşman askeri, esir düşmüş bir askere karşı bu kadar ciddi ve asık bir ifadeyle sorularını yöneltebilirdi. Ümit Özdağ 9 Şubat günü programa konuk oldu ve konuğa da biraz güler yüz gösterilir.
Daha önce de belirttiğim gibi, Cüneyt Özdemir yılbaşı yayınına dansöz çıkardığı gün benim gibi saygın ve kaliteli haber yayını bekleyenlerin gözünde dönülmez bir yola girdi, ama aynısı Nevşin Mengü’nün de başına gelsin istemiyorum. Umarım kendisi bu eleştirilerimi olgunlukla kabul eder ve yayınlarına daha fazla özen gösterir. Size ve sizin gibi dürüst gazetecilere ihtiyacımız var, Nevşin Hanım.
Ana akım medyamız ne yazık ki fayda bekleyemez bir halde. Milletçe öyle fazla yalan içinde boğuluyoruz ki, doğruyu ve gerçeği dile getiren gazeteciye bizler bile hiç düşünmeden ‘muhalif gazeteci’ diye hitap ediyoruz. Bu bir kümülatif akıl tutulmasıdır.
Tahterevallinin bir ucu sahtecilik ve saygısızlık konusunda çok ağır basıyor. Bu yüzden, Nevşin Mengü ve Cüneyt Özdemir gibi yayıncılarımız ağır basan tarafa doğru yuvarlanıyorlar. Öyleyse, aydınlığa kavuşabilmemiz için tahterevallinin diğer ucuna daha ağır basmalıyız ki dengeye kavuşalım.
Sercan Leylek