Konservatuvarlı biri olarak müzikle, müzik dünyasıyla doğal olarak ilgili ve yakınım. Tarifi yapılırken ruhun gıdasıdır denir müzik için. Müzikten kimse rahatsız olmaz. Birileri rahatsızlık duyuyorsa sebebi müzikte değil, kendinde aramalı. Ve bugün doğal olmayan, ülkemizde hiç bir sosyal güvencesi olmadan müzikle kendisi ve ailesinin geçimini sağlayan binlerce müzik emekçisinin şu pandemi sürecindeki içler acısı halidir… Koşullar şu zaman normalleşir, bu zaman normalleşir dediler en zor koşullara karşı yaşam mücadelesi verip direndiler. Açlığa sabır olmaz. Buna bile sabrettiler. 
     Pandemi ile ilgili “ Kademeli normalleşme “ programı açıklanırken gördük ki en dipte, en zorda olanlara müzisyenlere, sanatçılara size yaşam hakkı yok deniyor. Saat 24:00’ten sonra müzik yasak demenin ne anlama geldiğini birileri bize açıklasın. 
     İlk tepkiler üzerine iktidardan yetkililer hemen alelacele savunmaya geçtiler: “ Eleştiriler ideolojikmiş “ (!) 
     Müziğin kısıtlanmasında bir ideolojik yaklaşım aranacaksa; hepimiz biliyoruz ki müziğe düşman bir orta çağ anlayışını savunanlar, müziği şeytan icadı görenler ve bunu açık açık saklamadan, gizlemeden çekinmeden dile getirenler var. 
     Kıvırtmasınlar… Hemen her konuda olduğu gibi dini, daha doğrusu arap-islam yorumunu referans alarak uygulamaya çalışanlar, yaptıklarını açıkça savunmalıdır. 24:00’ün başka nasıl bir anlamı var ? Yaptığınızı savunun, açıkça halka değin ki arap-islam anlayışına göre sevgiliye, dosta, arkadaşa, şarkı, türkü, yakarış, methiye olmaz günahtır. Covid-19 saat 24:00’te mi iş başı yapıyor. Saat 24:00’ten sonra müzik yasağını hangi bilimsel envanterlere dayandırarak, hangi bilim kurullarıyla aldınız ?.. Başka ülkelerde de benzer sınırlamalar var demek tam bir demogojidir. Başka ülkelerdeki koşulları birebir sağlayın, o şartlarda kısıtlamaya kimsenin bir diyeceği olamaz. Örneğin; Tüm müzisyen ve sanatçıların sosyal güvencesini sağlayın. Asgari geçimlerini sağlayacak destekleri verin. Sonra başka ülkelerde de var diyebilesiniz. 
     Son sözlerim bir üyesi olmaktan gurur duyduğum başta MESAM olmak üzere, sanatçı ve müzisyen dostlarımadır. Issız bir adaya düşen insanlar misali çaresiz bir durumdayız. Çareyi kendimizde arayacağız, kendi dinamiklerimize sarılacak, bunları harekete geçireceğiz. 21.yy.’da müziğe düşmanlık yapılamayacağını, dost düşman herkes anlayacak. Issız adaya düşenler ne yapıyor ? Adanın yanından geçen gemiler, onları farketsinler diye büyük bir ateş yakarlar. Biz de sazımızla, sözümüzle, bestelerimizle çok büyük bir ateş yakmalıyız. Müziğe düşman olan iktidar dahi olsa, müziğin iktidarları tutuşturup kül ettiğini göstermeliyiz. Tıpkı “ Ferman padişahınsa, dağlar bizimdir ! “ diyen Köroğulları gibi, tıpkı “ Dönen dönsün, ben dönmezem yolumdan ! “ diyen Pir Sultanlar gibi, tıpkı “ Köşkün, sarayın yıkılsın ! “ diyen Aşık Mahzuniler gibi.. Ferman bize ölümse, bu fermanı parçalayıp çöpe atmak, boynumuzun borcu olsun…

Uygar YILDIRIM